Asıl ismi Seyyid Ahmed bin Alî El-Mekkî bin Yahyâ Er-Rifâî’dir. 1118 senesinde Bağdat yakınlarında Batâih bölgesindeki Ümmüabîde köyünde doğdu. Hazreti Hüseyin (Radiyallâhu Anh) Efendimizin soyundan gelen bir seyyid zattır. Babası Seyyid Ali’yi 7 yaşında kaybeden Ahmed Rifâî (Kuddise Sirruhu) ve ailesini, dayısı Mansûr el-Batâihî himayesine almıştır. [1]
Hafızlığını tamamladıktan sonra, Ali Ebül-Fazl El-Vâsıtî başta olmak üzere birçok âlimden ilim tahsil etti. Şâfiî fıkıh kitabı, Kitâbüt-Tenbîh’e yazdığı şerh, Moğol istilası esnasında kaybolmuştur. Zahirî ilimlerdeki başarısı nihayetinde kendisine icâzet veren hocası Vâsıtî, talebesinin zahirî ve bâtıni ilimlere sahip olmasına binâen “Ebül-Alemeyn” ünvanını da kendisine layık gördü. Ayrıca Ahmed Rifâî (Kuddise Sirruhu) için, “Herkes üstadıyla ben ise talebem Rifâî ile iftihar ederim” derdi.
Şeyhü’ş-Şüyûh Ünvanı
Hocası Vâsıtî’nin vefatı sonrası, dayısı Mansûr el-Batâihî’nin terbiye ve irşad halkasına girdi. 27 yaşına kadar dayısından tasavvuf dersleri alarak çok kısa sürede seyr-i sülûkunü bitirdi. Daha sonra dayısı tarafından Ona “Şeyhü’ş-Şüyûh” unvanı ile birlikte halifelik vererek kendisine bağlı bütün tekkelerin şeyhliğini verdi.
Dayısından aldığı icazet ile, Ümmüabîde’deki tekkeye yerleşip, irşad vazifesine başlayan Ahmed Rifâî (Kuddise Sirruhû) hazretlerinin müridleri ve sohbetine gelen insan sayısı çok arttı. Vaazlarında ki feyz ve muhabbet tesiri ile hergün şöhreti artıyor ve bu bir takım dedikodulara sebep oluyordu. Hakkında zamanın halifesine şikâyette bulunulması üzerine hakkında tahkikat başlatıldı. Halife tarafından tahkikatı yapmakla vazifeli memur ise hiçbir kusur ve kabahat bulamadığını ise şu sözlerle belirtmiştir: “Bu Seyyid ve müritleri sünnet yolunda değillerse, yeryüzünde sünnet üzere hareket eden hiç kimse kalmamış demektir.” Bunun üzerine Halife, Ahmed Rifâî (Kuddise Sirruhû) hazretlerine yaptırdığı tahkikattan dolayı özür dileyen bir mektup göndermiştir.
Mütevatir Kerameti
Ahmed Rifâî (Kuddise Sirruhû) hazretleri, hac yolculuğu dönüşünde Medine’yi ziyaret etti. Medine uzaktan görününce devesinden inip yürüyerek Ravza-i Mutahhara’ya geldi. Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Teâlâ Aleyhi ve Sellem)in kabri önüne ulaşınca şu nidada bulunmuştur: “Es-Selâmü aleyke Yâ ceddî!” Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Teâlâ Aleyhi ve Sellem)in kabrinden: ““Aleyke’s-selâm Yâ veledî!”” cevabı duyulmuştur.
O sırada orada bulunan bütün ziyaretçiler bu sesi işitmişlerdir. Bunun üzerine vecde gelen Seyyid Ahmed Rifâî (Kuddise Sirruhu) Hazretleri, titreyerek diz çöküp şunları söylemiştir: “Uzakta iken benim yerime varıp toprağını öpsün diye sana ruhumu gönderiyordum; şimdi bu devlet bedenime de nasip oldu; uzat elini de dudaklarımla öpeyim!” Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Teâlâ Aleyhi ve Sellem)in kabrinden nuranî eli dışarıya uzanmış ve bütün ziyaretçilerin gözleri önünde O, bu eli öpmüştür. Bu hadiseyi, Hayât bin Kays El-Harrânî ve Adi bin Müsâfir gibi zatların da bulunduğu büyük bir topluluk görmüş ve hazır bulunmuştur. O’nun hayatını konu alan eserleri telif eden birçok zat, bu hadisenin tevatür derecesine çıktığını belirtmiştir.
Eserleri ve Vefatı
Tasavvuf ilmi dışında, tefsir, fıkıh ve hadis sahalarında mahir olan Seyyid Ahmed Rifâî (Kuddise Sirruhû)nun sohbet ve derslerinden derlenen birçok eser vardır: El-Hikemur-Rifâiyye, El-Burhânül-müeyyed, El-Mecâlisüs-seniyye, Erbaûne hadîsen, Hâletü ehlil-hakîka meallah, En-Nizâmül-hâs li-ehli’l-ihtisas, el-Eşâr, El-Ahzâb vel-evrâd.[2]
Şiddetli bir ishal hastalığı neticesinde, 22 Cemâziyelevvel 578’de (23 Eylül 1182) vefat etti. Türbesi Bağdat’ın güneyinde Vâsıt yakınlarında bulunmaktadır.
Dipnotlar