Orta Asya ile Anadolu coğrafyası arasındaki yakın ilişkinin dikkate değer örneklerini tasavvuf alanında görmekteyiz. Nitekim dervişler, Anadolu’nun İslâmlaşmasında önemli bir yere sahiptirler. İlk zamanlardan itibaren Orta Asya’dan Osmanlı ülkesine gelip faaliyet gösteren mutasavvıflara rastlanmaktadır.
Buhara’dan İstanbul’a gelip irşâd faaliyeti yürüten mutasavvıflardan biri de Seyyid Emir Ahmed Buhârî Hazretleridir. Nakşî tarihi açısından onun en önemli özelliği, İstanbul’da irşâd faaliyeti yürüten ve tekke kurup kurumsal bir şekilde Nakşî düsturunu İstanbul’da başlatan ilk Nakşî şeyhi olmasıdır.
İstanbul’da Emir Buhârî’ler
Hicrî 9-10. (milâdî 15-16.) asırlarda Buhara’nın manevî iklimini İstanbul’a taşıyan Emir Buhârî adında üç mutasavvıf bulunmaktadır. Yazımızın konusunu teşkil eden Emir Buhârî’den başka iki Emir Buhârî daha vardır.
Birincisi Sümbül Sinan Efendi’nin (v. 936/1529) mürididir. Sümbül Sinan Efendi bu müridinin, kendi mezarının ayakucuna defnedilmesini vasiyet etmiş ve bu vasiyet yerine getirilmiştir. Dolayısıyla kabri Sümbül Sinan Efendi’nin mezarının ayakucunda, Kocamustafapaşa’dadır.
İkincisi ise Emir Ahmed Buhârî Hazretlerinden yetmiş sene sonra vefât etmiş bir Nakşî şeyhidir. Buhara’dan gelmiş ve İstanbul’da Unkapanı civarında yerleşmiş, burada h. 994 (m. 1586) yılında vefat etmiştir. Sultan 3. Murad, kabrinin üzerine türbe yaptırmıştır ve kendi adıyla anılan bir de tekkesi bulunmaktadır.
Bu arada Emir Ahmed Buhârî Hazretleri ile Bursa’da medfûn bulunan Emir Sultan Hazretleri (v. 833/1429) de zaman zaman birbirine karıştırılmıştır.
Yazımıza konu olan Emir Ahmed Buhârî Hazretleri ise aşağıda anlatacağımız üzere, zikrettiğimiz aynı isimdeki iki kişiden farklı biridir.
Doğumu ve Nesebi
Emir Ahmed Buhârî Hazretleri, hicrî 849’da (milâdî 1445) Buhara’da doğmuştur. Hazreti Hüseyin vasıtasıyla Hazreti Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in soyundan olması hasebiyle Seyyid, Emir veya Hüseynî diye anılmıştır. Bununla beraber Emir Ahmed Buhârî Hazretleri, Silsile-i Aliyye-i Nakşibendiyye pirlerinin on ikincisi olan Mahmud el-İncîr el-Fağnevî Hazretlerinin torunudur.
Buhara ve Semerkand Yılları
İlk tahsilini Buhara’da görmüştür. Tahsilini tamamladıktan sonra Silsile-i Aliyye-i Nakşibendiyye pirlerinin on dokuzuncusu Hâce Ubeydullâh el-Ahrâr Hazretlerine intisâb etmiş ve hizmetinde bulunmuştur. Hâce Ubeydullâh el-Ahrâr Hazretleri hem seyyid hem de Hâce Mahmûd el-İncîr Fağnevî Hazretlerinin soyundan olması ve seyri sülûkteki kabiliyetleri hasebiyle Emir Ahmed Buhârî Hazretlerine son derece tazim gösterip değer vermiştir. O sıralarda Anadolu’dan Semerkand’a gelip Hâce Ubeydullâh Ahrâr Hazretlerinin hizmetine girmiş olan Simavlı Abdullah İlâhî Hazretleri ile tanışmıştır. Hâce Ubeydullâh Ahrâr Hazretleri tarafından, seyr-i sülûkünü tamamlayan Abullâh-ı İlâhî ile beraber Rum diyarına (Anadolu’ya) gönderilmiştir.
Hac Yolculuğuna Çıkışı ve Anadolu’ya Dönüşü
Emir Ahmed Buhârî Hazretleri Simav’da takriben bir sene kaldıktan sonra Abdullah İlâhî Hazretlerinden izin alarak hac yolculuğuna çıkmıştır. İmkânsızlıklarla çıktığı yolculuk esnasında hiç sıkıntı görmediğini ifade etmiştir. Kudüs’e uğramış ve orada bir müddet kalmıştır. Daha sonra da Mekke’ye doğru yola koyulup hac vazifesini îfâ etmiş ve bir yıl boyunca Mekke’de ikamet ettikten sonra Simav’a dönmüş ve burada altı yıl daha kalmıştır.
Emir Ahmed Buhârî İstanbul’da
Simav’da iken Emir Ahmed Buhârî Hazretlerinin kalbine İstanbul’a gitmek ve oradaki meşâyıhı ziyaret etme arzusu düşer. Bunu Şeyh Efendi’ye bildirir ve Abdullah İlâhî Hazretleri kendisine İstanbul’a gitmesi için izin verir. Bunun yanında İstanbul’a gittiğinde oradaki ahvâli bildirmesi için mektup yazmasını da ister.
Emir Ahmed Buhârî Hazretleri, Simav’dan ayrılıp İstanbul’a geldiğinde ilk olarak devrin ünlü mürşidlerinden Şeyh Vefâ Hazretlerinin dergâhına gider ve burada kendisiyle tanışır.
Emir Ahmed Buhârî Hazretleri kendisine emredildiği gibi Abdullah İlâhî Hazretlerine mektup yazıp tanıdığı şeyhlerin hâllerini anlatmıştır. Mektubu alan Abdullah İlâhî Hazretleri mektubu okuyunca Simav’dan ayrılmaktan vazgeçer ve uzun yıllar Simav’da ikamete devam eder.
Hâce Ubeydullâh Ahrâr Hazretlerinin Anadolu’ya halife olarak gönderdiği Abdullah İlâhî Hazretleri şeyhinin emriyle kendisiyle beraber Anadolu’ya gelen Emir Ahmed Buhârî Hazretlerine milâdî 1477’de hilâfet ve irşâd vazifesi vermiştir.
Anadolu ve İstanbul’da İlk Nakşî Şeyhleri
Nakşibendî tarikatı Anadolu’ya Abdullah İlâhî Hazretleri ile girmiş, Seyyid Emir Buhârî Hazretlerinin İstanbul’a gelişiyle de gelişip yayılmıştır. Böylece Abdullah İlâhî Hazretleri Anadolu’da ilk Nakşî Şeyhi, Emir Buhârî Hazretleri de İstanbul’da Nakşibendî tekkesi tesis eden ilk Nakşî şeyhi olarak tarihe geçmiştir.
Emir Buhârî Hazretleri, ilk irşâd faaliyetlerine Fâtih Camii’nin batısında, bugün kendi adıyla anılan sokakta bulunan evde başlamıştır. Taliblerin artması üzerine, Sultan 2. Bayezid tarafından bu binaya ek olarak yeni hücreler yaptırılmış ve bu mekân tekkeye dönüştürülmüştür. Daha sonra mensuplar çoğalınca, Avransaray ve Edirnekapı semtlerinde birer halife tayin edip iki yeni tekke daha açmıştır.
Emir Buhârî Hazretlerinin müridleri çoğunlukla devlet adamlarının yanında bulunan kimselerdendi. Kimi müderrisliği bırakıp gelmiş, kimi de kadılığı bırakıp onun müridleri arasına girmiştir.
Sohbet meclisleri, tam bir edeb üzere olurdu. Şöyle ki, huzurunda ihvanlar halka kurup oturdukları zaman, sanki başlarında saadet kuşu varmış da hareket ederlerse uçup gidecek ve kendileri bu saadetten mahrum kalacakmış gibi hiç kıpırdamadan dururlardı.
Vefâtı
Emir Buhârî Hazretleri hicrî 922 (milâdî 1516) senesinin Cemâziyelâhir ayında, pazartesi günü yetmiş üç yaşında iken vefât etmiştir. Vefât ettiği gece ay tutulması olmuştur. Türbesi, Fatih Camii’nin batısında, kendi adıyla anılan caminin yanında yol üzerindedir. Altı oğlu, üç kızı olduğu sanılmaktadır.
Halifeleri
Emir Buhârî Hazretlerinin halifeleri arasında şu kimseler bulunmaktadır: Damadı Mahmud Çelebî (v. 1531), Lâmiî Çelebi (v. 1531), Pir Halife-i Hâmidî (v. 1554), Hâkim Çelebî (v. 1566), Kütahyalı Şemseddin Efendi, Muslihiddin et-Tavîl, Karamanlı Âbid Çelebî, Mevlânâ Bedreddin Baba, Üsküplü Mevlânâ Lütfullah, Mevlânâ Hızır Bey Çelebi.
Nakşibendî silsilesi, Müceddidiyye ve Hâlidiyye kolları Anadolu’ya girene kadar; Hâce Ubeydullâh Ahrâr-Abdullah İlâhî-Emir Buhârî şeklinde yürümüş, daha sonra Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî ile başlayan Nakşibendî-Hâlidî silsilesinin yaygınlaşmasıyla, Hâce Ubeydullâh Ahrâr Hazretlerinin diğer halifesi Muhammed Zâhid Hazretlerinin kolu üzerinden devam etmiştir.