Değerlerimizden uzaklaştığımız bu günlerde en çok ihmal edilen, önemsenmeyen, kıymeti bilinmeyen bir değerimiz de akraba ve yakın hakkıdır. Maalesef onu da kaybetmek üzereyiz. Eğer Rabbimizin bu meseleye verdiği ehemmiyet bilinse, belki hemen herkes bu vesileyle kurtulabilirdi. Zira İmâm Buhârî (Rahimehullâh)ın kaydetmiş olduğu bir hadîs-i kudsîye göre Cenâb-ı Hak şöyle buyurdu: “Ey akrabalık bağı! Seni gözeteni gözetirim. Seninle ilgiyi kesenden ben de ilgimi keserim.”[1]
Hadîs-i Kudsî’de ifade edildiği gibi sıla-i rahim bu kadar önemlidir. O kadar ki bir yerde Rasûlüllah (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şu hatırlatmayı yapar: “Allah Te‘âlâ ve âhiret gününe îmân eden kimse akrabasına iyilik etsin!”[2]
Yani eğer Allah Te‘âlâ’ya ve gerçek istikbal sayılan âhirete inanıyorsanız, akrabalarınızla alâkanızı kesmemeniz gerekir. Eğer alâkanızı kesiyorsanız, o zaman Allah Te‘âlâ’ya ve âhirete gerçek mânâda inanmıyorsunuz demektir.
Akrabaya İyilik ve İkrâm
Müslüman olduğunu iddia eden bir kimse, akrabasına iyilik ve ikrâm etmelidir. Zira Müslümanlığın bir gereği de akrabasıyla ilgi alâkasını sürdürmek ve onlara iyilikte bulunmaktır. Bu ihmal edilmemesi gereken bir görevdir. Akrabalarıyla ilgiyi koparmak ve onlara kötü davranmak büyük bir günahtır. Akrabaya iyiliğin ölçüsü, onların yakınlık derecesine, ihtiyaç durumlarına, bizim de maddî gücümüze göre değişiklik gösterir. Amcalar, dayılar, teyzeler ve bunların çocukları yakın akrabalardır. Aç açık kalmışlarsa onları doyurmak, giydirip kuşatmak gerekli olur. Böyle muhtaç bir durumda değil iseler zaman zaman kendilerini ziyaret etmek; elden geliyorsa müşküllerini çözmeye çalışmak; mektupla veya telefonla hatırlarını sormak; sevinç ve kederlerine ortak olmak; hiçbir şey yapılamıyorsa selâm vermek veya selâm göndermek suretiyle akrabalık ilgisini devam ettirmek gerekir.
Rasûlüllâh (Sallâllahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: “Rızkının çoğalmasını, ömrünün uzamasını isteyen kimse, akrabasını kollayıp gözetsin!”[3]
Bu hadîs-i şerîfte belirtildiğine göre, akrabayı kollayıp gözetmenin insana sağlayacağı iki önemli fayda vardır. Bu faydalardan biri rızkın artması, diğeri ömrün uzamasıdır.
İşte inancımızın kaynaklarından olan Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in mübârek ağızlarından çıkan bu kutlu beyan, bizim için akrabalık bağını kuvvetlendiren büyük bir teşvik ve müjdedir.
Ebû Eyyûb el-Ensârî (Radıyallâhu Anh)dan rivâyet edildiğine göre bir adam: “Yâ Rasûlallah! Beni Cennete götürüp Cehennemden uzaklaştıracak davranışı haber ver!” dedi. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: “Allah Te‘âlâ’ya ibâdet edip ona hiçbir şeyi denk tutmazsın. Namazı kılar, zekâtı verir ve akrabanı koruyup gözetirsin!”[4]
Akrabaları ziyaret etmek aradaki sevgi ve muhabbet bağlarını güçlendirir, varsa dargınlıkları ortadan kaldırır. Sevinçlerin ve kederlerin karşılıklı paylaşılmasına, dertlere birlikte çareler aranmasına vesile olur.
Karşılıksız İyilik
Sıla-i rahim yaparken itina göstermemiz gereken hususlardan biri de, herhangi bir karşılık beklemeden iyilik yapmaktır. Sadece arayıp soran veya faydası dokunan yakınlara karşı sıla-i rahimde bulunmak da doğru bir davranış değildir. Bilâkis hâl-hatır sormayı unutan, akrabalık bağlarını koparanlara karşı da bu vazifeyi eda etmemiz gerekir. Zira Hazreti Peygamber (Sallâllahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: “Akrabasının yaptığı iyiliğe aynıyla karşılık veren, onları koruyup gözetmiş sayılmaz. Akrabayı koruyup gözeten adam, kendisiyle ilgiyi kestikleri zaman bile, onlara iyilik etmeye devam edendir.”[5] Nitekim bu hadîs-i şerîfte, kendisiyle ilgiyi kesen akrabalarla da büsbütün ilgiyi kesmemek, onları gözetmek tavsiye edilmiştir. Böyle akrabaların kötülüklerine iyilikle, saygısızlıklarına edeple, hayırsızlıklarına vefâ ve faydalı işlerle mukabele etmek gerektiği belirtilmektedir.
Mevla Te‘âlâ şöyle buyurur: “Ne güzel bir haslet, ne de kötü bir muamele eşit olmaz! Sen o kendisi en güzel olan muameleyle savuştur; işte o zaman (bir de bakarsın ki) seninle kendisi arasında büyük bir düşmanlık bulunan kişi; gerçekten de sanki o şefkatli bir dost (olmuş)tur.” (Fussilet Sûresi: 34)
Akraba ve yakınlar arasında bu bağın koparılması, dinimizde büyük günah olarak kabul edilmiştir. Çünkü insanların birbiriyle olan ilişkileri, yakınları ile olan münasebetlerine bağlı olarak değişmektedir. Dolayısıyla yakınlarıyla güzel münasebetler kuramayanlar, diğer insanlarla güzel münasebetler kuramamaktadırlar. Toplumdaki sevgi saygı ve dayanışma bağlarının çözülmesi aileden başlar, komşulara ve diğer kesimlere sirayet eder, neticede fert ve toplumsal yozlaşmaya yol açar. Nitekim bu husus yüce kitabımız Kur’ân-ı Kerîm’de: “(Ey kullar!) Allah’a (kulluk ve) ibâdet edin! O’na hiçbir şeyi ortak etmeyin. Babayla anaya, (kardeş ve amca gibi) yakınlık sahibine, yetimlere, yoksullara, (soy veya mekân bakımından) yakınlık sahibi komşuya, (soyu veya evi) uzak komşuya, (eş, yol arkadaşı ve ders arkadaşı gibi) yanındaki arkadaşa, yolda kalmışa ve sağ ellerinizin mâlik olduğu şeylere (köle ve işçilere) tam bir iyilikle (muâmele edin)! Şüphesiz ki Allah çokça kibirli (olduğu için akraba ve komşularına iyi davranmayan) ve (üstünlüklerini sayarak insanlara hava atıp) ziyade böbürlenici olmuş kimseyi sevmez (bu davranışlarına rıza göstermez).” (Nisâ Sûresi: 36) âyet-i kerîmesi ile ifade edilmiştir.
İslâmî Değerlerimize Sahip Çıkmalıyız
Şurası bir gerçek ki, son zamanlarda batılılaşma uğruna bir bir İslâmî değerlerimizi kaybediyoruz. Teknoloji ve buna paralel iletişim araçlarının ilerlemesiyle açılan boşluğun doldurulması da pek mümkün gözükmemektedir. Sosyal platformlarda yüzlerce, binlerce arkadaş ve takipçisi bulunan, dünyanın öbür ucuyla iletişimde bulunan insanımızın(!) kapı komşusu hatta anne-baba dâhil en yakın akrabasından bile habersiz ve duyarsız kalması ne kadar acı bir olaydır. Bunun sonucu olarak farkında olalım veya olmayalım gün geçtikçe yalnızlaşıyoruz. Gün geçtikçe gerek akrabalarımız gerekse diğer insanlarla münasebetlerimizde ciddi manada kan kaybediyoruz.
Zira etrafımıza baktığımızda nice yalnızlığa terk edilmiş anne-baba ve akrabalar; bir evlât, yakın ve dost yolu gözlemektedir. Halini hatırını soracak, kendileriyle ilgilenecek, bir nebze olsun dertlerini hafifletecek evlat, akraba ve dostlara ne kadar da ihtiyaçları vardır. Toplum olarak bencilleşiyor, kendimizin dışındaki insanlara ve onların sıkıntılarına karşı vurdumduymaz oluyor, adeta robotlaşıyoruz. Huzuru, sevinci, üzüntüyü, varlığı, yokluğu bireysel olarak yaşamaya doğru hızla ilerliyoruz. Hâlbuki dertler, sıkıntılar ve hüzünler paylaşıldıkça hafifler, sevinçler ve mutluluklar da paylaşıldıkça bir mana ifade eder.
Günümüzde çoğu ilişkilerin artık menfaate dayalı olduğu, insanların birbiriyle menfaatleri ölçüsünde ilgilendiği, âhiret temelli hayattan son derece uzaklaşıldığı, bunun sonucu olarak da çoğu kez üst kattaki komşunun alt kattakinden habersiz yaşadığı maalesef acı bir gerçektir. Bunun neticesi olarak bizler, nesiller arasında kalın duvarların örüldüğü, sevgi, saygı, edep, vefa, hayâ, iffet gibi bizi biz yapan değerlerin kaybolmaya yüz tuttuğu bir dönemde yaşamaktayız. Her türlü fuhşiyatın yayıldığı internet, basın ve yayın organlarının tahribatıyla; âileden başlayarak sırasıyla akraba ve komşuluk ilişkilerinin zayıfladığını, hatta kaybolma noktasına geldiğini görmekteyiz. Bunun en büyük sebebi, giderek İslâmî yaşam tarzını terk edip, kendi değerlerimizden uzaklaşarak modern dünyanın bizlere sunduğu hayat tarzına uymamızdır. Hâlbuki dinimiz, bir taraftan akraba ilişkilerini mümkün mertebe kuvvetlendirmemizi, onlardan muhtaç konumda olanları koruyup kollamamızı emrederken, diğer taraftan da yakınlarla ilişkilerimizi koparmamızı yasaklamaktadır. İşte bu toplumsal problemlerin aşılmasında sıla-ı rahmin, yani akrabalık bağlarının pekiştirilmesi nihâ-i önem arz etmektedir. Zira sıla-i rahim, insanları tesbih taneleri gibi bir araya getiren iplik mesabesindedir. Bu bağın koparılması, insanların dolayısıyla toplumun dağılıp parçalanması demektir.
Rahmete nâil olmak, yine Rahmân’ın râzı olduğu işlere bağlıdır. Rabbimiz bizi, sevdiği ve râzı olduğu işleri yapmaya muvaffak eylesin! Sıla-ı rahim vazifemizi hakkıyla yerine getirenlerden eylesin! Âmin!
Dipnotlar
[1] Buhârî, Hadîs-i Şerîf No. 5988.
[2] Buhârî, Hadîs-i Şerîf No. 6138; Müslim, Hadîs-i Şerîf No. 17.
[3] Buhârî, Hadîs-i Şerîf No. 5986; Müslim, Hadîs-i Şerîf No. 21 – (2557).
[4] Buhârî, Hadîs-i Şerîf No. 1396; Müslim, Hadîs-i Şerîf No. 12 – (13).
[5] Buhârî, Hadîs-i Şerîf No. 5991; Tirmizî, Hadîs-i Şerîf No. 1908.