Cevap: Öncelikle şunun bilinmesi gerekir; bazı fiillerin sünnet-i müekket olmasıyla diğer bazı fiillerin sünnet-i müekket olması, her ikisinin de aynı derecede sünnet olduğunu göstermez. Bu yüzden özellikle müteahhir kitaplarda bu farklara değinilmemiş, okuyanların bilgisine havale edilmiş veya dikkatten kaçmıştır. Öyle ya da böyle neticesi itibarıyla bazı farklılıklar doğurmuştur. Bahusus kurban meselesine dair bazı kitaplarda İmam Ebu Yusuf ve İmam Muhammed (Allah onlara rahmet etsin)’e nispet edilen kurban kesmek sünnettir” sözü bu tür bir terim kaymasına örnektir. Zira İmam et-Tahavî, muhtasarında: “Kurban, İmam Ebû Hanîfe (Allah ona rahmet etsin)’ye göre vacip, İmam Ebu Yusuf ve İmam Muhammed (Allah onlara rahmet etsin)’e göre ise terk edilmesine cevaz verilemeyecek sünnettir” der ve kurbanın sünnet-i müekkededen üstün vacip değerinde olduğunu ifade eder.
Hanefî fakih ve muhaddislerden et-Tahâvî, mezhebin müçtehit imamlarından İmam Muhammed’in İmam Ebû Yûsuf’la birlikte kurban kesmenin vacip olmadığı ama hali vakti yerinde olanlar hakkında terkine ruhsat verilmeyen müekket sünnet olduğu kanaatine sahip bulunduğunu belirtir ve kendisi de bu görüşü tercih eder. Nitekim el-Câmiu’s-sağîr ve Hanefî kaynaklarının temel metinlerinin bir kısmında İmam Ebû Yûsuf’un kurban için “sünnet” hükmünde bulunduğu belirtilirken diğerlerinde “müekket sünnet” hükmüyle yer almış olması da muhtemelen Tahavî’nin “terkine ruhsat olmayan sünnet” sözüne dayanmaktadır. İbn Hacer de Tahavî’nin sözüne dayanarak kurban kesmenin İmam Muhammed’e göre terkinde ruhsat olmayan bir sünnet olduğunu söylemiştir.
Yine İmam et-Tahavî Ahkamu’l-Kur’an’ında “Kur’an’la sabit olana sünnet demeyiz, hadisle vacip olana sünnet deriz” şeklinde ifadelere yer vermiştir. Bu yüzden el-Cessas, İmam et-Tahavî’nin muhtasarını şerh ederken “Kurban, Hanefi mezhebinin tüm imamlarına göre vaciptir” der.
Kurbanın vacip veya müekket sünnet olduğuna dair iki farklı hüküm vardır.
Vacip olduğunu söyleyenler:
Yükümlülük şartlarını taşıyan kimselerin kurban kesmeleri İbrahim en-Nehaî, Rabîatü’r-Re’y, İmam Ebû Hanîfe, Evzâî, Züfer, Leys b. Sa‘d, İmam Muhammed, Hasan b. Ziyâd, bir rivayette İmam Ebû Yûsuf ve Mâlikî fakihlerden İbn Habîb’e göre vaciptir (Allah hepsinden razı olsun).
İmam Ebû Hanîfe (Allah ona rahmet etsin)’ye göre mukim ve zengin, İmam Mâlik’ten bir rivayette de, mukim kaydı bulunmaksızın zengin hakkında vacip olduğu; Evzâî, Rebîatü’r-Re’y ve Leys’in de bu görüşte oldukları; Ahmed b. Hanbel’in vacip dediği bir başka görüşünde de kudreti varken terki mekruhtur dediği rivayet edilmiştir15.
İbrahim en-Nahaî’ye göre, kurban, Mina’daki hacılar hariç zengin olan kişilere vaciptir. İmam Muhammed (Allah ona rahmet etsin)’e göre de şehirde mukim olanlara kurban kesmek vaciptir. İmam Ebû Hanîfe ve İmam Ebû Yûsuf (Allah onlara rahmet etsin): “Hür, mukim, Müslüman ve zengin olan kimsenin kurban bayram günlerinde kurban kesmesi vaciptir” demişlerdir. İmam Mâlik (Allah ona rahmet etsin)’ten bir rivayette kurban kesmenin vacip olduğu görüşü nakledilmekte; İmam Ebû Hanîfe’den farklı olarak zengin olma şartını yeterli görüp mukim olma şartını aramamaktadır. Fakat el-Müdevvene’de yapılan bu rivayet Hanefi kaynaklarıyla örtüşmemektedir.
Hanefî mezhebinin kaynaklarında İbn Ziyad’ın Ebû Hanîfe’den, İbn Rüstem’in İmam Muhammed’den rivayetinde kurban kesmenin hükmü için farzdır, dedikleri yer alır. İbn Hazm da İmam Ebû Hanîfe’den, kurbanın farz olduğu görüşünü aktarır. Fakat Zahirurrivaye’de kurban kesmek Hanefi imamlarına göre vaciptir. Yani Hanefî imamlarından farklı görüşler nakledilmekle beraber fetvaya esas alınan; kurbanın vacip olduğudur.
Kurban kesmenin sünnet olduğunu söyleyenler:
Kurban kesme, sahabeden Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer, Hz. Bilal ve Hz. Ebû Mes’ûd el-Bedrî; tâbiîn ulemasından Said b. Müseyyeb, Atâ b. Ebî Rebâh, Alkame b. Kays, Esved b. Yezid, Ebû Sevr ve İmam Şâfiî (Allah cümlesinden razı olsun)’ye göre müekket sünnettir.
Ayrıca Şâfiî fıkıh kitaplarının nakline göre, İmam Mâlik, İmam Ahmed b. Hanbel, İmam Ebu Yusuf, İshâk b. Rahûye (Allah onlara rahmet etsin)’ye göre de müekket sünnettir.
Abdullah b. Ömer’den, kurban kesmenin vacip olmadığı; dileyen kessin dileyen de kesmesin dediği rivayet edilmiştir. Süfyân-ı Sevrî ve İbn Mübârek’e göre kurban kesmek vacip değil Peygamber Efendimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)’in amel edilmesi müstehap olan sünnetlerinden bir sünnettir. İbn Cüreyc, Atâ’ya “İnsanların kurban kesmesi vacip mi?”, diye sormuş “Hayır, değildir; fakat Peygamber Efendimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) kesti” cevabını almıştır. Said b. Müseyyeb, Peygamber Efendimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) kurban kesmiş olmakla beraber, kesmemenin günah olmadığı görüşündedir. Nevevî: “Yükümlünün özrü olmasa dahi bu ibadeti ifa etmemekle günah kazanmayacağı ve kazasının da gerekmeyeceğini” belirtmiştir. Hanbelî ve Malikî mezhebinin kaynaklarında, imkânı olanın bu ibadeti terk etmesinin hoş görülmediği belirtilir.
Şâfiî mezhebindeki bir görüşe göre kurban kesmek farz-ı kifâyedir . Bunun dışında başta Şâfiîler olmak üzere birçok âlime göre vacip olmayıp kifâî olarak sünnet-i müekkededir. İmam Şâfiî, kurbanla ilgili; “terk edilmesini sevmediğim bir sünnettir” demiştir.
Kurban kesmenin vacip olduğunu savunanlar özellikle bizim mezhebimiz Hanefi Mezhebi delaleti kesin olmasa da Kur’an-ı Kerim’den bazı ayetlere ve hadis-i şeriflere tutunmuşlardır. Kurban, Kur’an içerisinde üç ayrı yerde geçmektedir. Bu yerler sırasıyla Maide/27 Hacc/34 ve 37 bir de Kevser/2 ayet-i kerimeleridir.
Hanefi fakihler bu ayet-i kerimelerden Hacc suresi otuz dört-otuz yedinci ayet-i kerimeler ile Kevser suresi ikinci ayet-i kerimeye dayanarak kurbanın vacip olduğuna hükmetmişlerdir.
وَلِكُلِّ أُمَّةٍ جَعَلْنَا مَنْسَكًا لِيَذْكُرُوا اسْمَ اللَّهِ عَلَى مَا رَزَقَهُمْ مِنْ بَهِيمَةِ الْأَنْعَامِ فَإِلَهُكُمْ إِلَهٌ وَاحِدٌ فَلَهُ أَسْلِمُوا وَبَشِّرِ الْمُخْبِتِينَ
“Biz her ümmete kurban ibâdetini gerekli kıldık, Allah’ın kendilerine rızık olarak verdiği hayvanları keserken Allah’ın adını ansınlar. Sunu unutmayın ki, hepinizin ilahı bir tek ilahtır. Öyleyse yalnız O’na teslim olun. Sen ey Rasûlüm! O alçak gönüllü, samimi ve ihlaslı olanları müjdele!”
Ayette her ümmete “mensek” kılındığı bildirilmektedir. Müfessirlerin bu konuda farklı yorumları vardır. Ancak bu ayet “kendilerine rızık olarak verdiğimiz kurbanlık hayvanlar üzerine Allah’ın adını ansınlar” diyerek “mensek” tabirini burada “kurban ibadeti” anlamında kullanmıştır. Bu da Allah Teâlâ her ümmete kurban ibadetini emrettiğini bildiriyor ki edna derecesi vacip olmasıdır.
إِنَّا أَعْطَيْنَاكَ الْكَوْثَرَ فَصَلِّ لِرَبِّكَ وَانْحَرْ إِنَّ شَانِئَكَ هُوَ الْأَبْتَرُ
“Ey Muhammed! Doğrusu biz sana pek çok nimet vermişizdir. Sen de Rabbin için namaz kıl ve kurban kes. Doğrusu adı sanı ortadan kalkacak olan sana kin tutan kimsedir.”
Hanefîler, “Rabbin için namaz kıl, kurban kes” ayetinde geçen وَانْحَرْ “venhar” emrini esas alarak bu ayetteki talebin emir kipinde ve “kurban kes” anlamında olduğunu söylerler. Mutlak emir de gereği ile amel bakımından o fiilin vacip olmasını gerektirir. Ayrıca, Kur’an’da Peygamber Efendimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)’e bir şey vacip olduğu zaman, örnek olması hasebiyle, ümmetine de vacip olur.
Ayet-i Kerimede “sen de Rabbin için namaz kıl ve kurban kes” buyrulmaktadır. Ayet-i Kerime’de geçen “nahr” kelimesi lügatte göğsün üst kısmı, gerdanlık yeri olan boyun çukuru demektir. Dinde ise iki ayrı anlamı vardır.
1) Deve boğazlamak, kurban kesmektir. Mücahit, Ata, Said b. Cübeyr, İkrime, Hasan Basri, Katade, müteahhirin uleması ve müfessirlerden çoğu bu görüstedir.
2) Nahr, namazla ilgili bir fiildir. Bu konuda âlimlerin birkaç görüsü vardır. Bazıları istikbal-i kıble, bazıları namaz tekbirleri alınırken elleri boğaz düzeyine kaldırmak, bazıları sağ eli sol elin üstüne koyarak göğüste bağlamak emsali görüşler ileri sürmüşlerdir.
Her ne kadar buradaki kurban kesme emrinin Peygamber Efendimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)’e yöneltildiği iddia edilse de ayetin işaretinden bu emrin bütün Mü’minleri kapsadığı anlaşılmaktadır.
Bu ayet-i kerimede Allah Teâlâ Peygamber Efendimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)’e ve Mü’minlere verdiği nimetler karsısında onları bir şükür ifadesi olarak ortaya koymaları için kurban kesmeye davet etmektedir.
Hanefi fakihleri Kur’an’daki bu ayet-i kerimeleri hadislerle de destekleyerek kurban kesmenin sünnet değil, tüm mü’minler için vacip olduğuna ve mükellefiyet şartlarını taşıyan her mü’minin kurban bayram günleri içerisinde kurban ibadetini yerine getirmesi gerektiğine hükmetmişlerdir. Bu yüzden Hanefîler, Hz. Peygamber’e hitaben, “Rabbin için namaz kıl, kurban kes” emrinin ümmeti de kapsadığı ve gereklilik bildirdiği görüşünden hareket ederek, gerekli şartları taşıyanların kurban bayramında kurban kesmesini ve bayram namazı kılmasını vacip kabul ederler.
عَنْ مِخْنَفِ بْنِ سُلَيْمٍ الْغَامِدِىِّ قَالَ : كُنَّا وُقُوفًا مَعَ النَّبِىِّ -صلى الله عليه وسلم- بِعَرَفَاتٍ فَسَمِعْتُهُ يَقُولُ :« يَا أَيُّهَا النَّاسُ عَلَى كُلِّ أَهْلِ بَيْتٍ فِى كُلِّ عَامٍ أُضْحِيَّةٌ وَعَتِيرَةٌ ». هَلْ تَدْرِى مَا الْعَتِيرَةُ؟ هِىَ الَّتِى تُسَمَّى الرَّجَبِيَّةُ.
Mihnef b. Süleym (Allah ondan razı olsun) anlatıyor: Bizler Peygamber Efendimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) ile Arafat’ta vakfedeyken O’nun şöyle söylediğini işittim: “Ey insanlar, her aile sâhibine her sene bir kurban, bir de atîre borç olmuştur. Atîre’nin ne olduğunu biliyor musunuz? O, recebiye dediğiniz şeydir.”
وَعَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُولُ اَللَّهِ صلى الله عليه وسلم “مَنْ كَانَ لَهُ سَعَةٌ وَلَمْ يُضَحِّ, فَلَا يَقْرَبَنَّ مُصَلَّانَا
“Kim imkânı olduğu halde kurban kesmezse bizim mescidimize/musallamıza yaklaşmasın”.
Kurban kesmenin vacip olduğunu söyleyenlerin görüşlerini temellendirdikleri deliller arasında yer alan bu hadiste Peygamber Efendimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)’in “Namazgâhımıza gelmesin” şeklindeki şiddetli uyarısı ancak vacip bir ibadetin terk edilmiş olması durumuna uygulanır. Vacipten başka bir hüküm için bu uyarı yapılmaz; bu da kurbanın vacip olduğuna delalet eder, denilmiştir .
عَنْ أَنَسٍ قَالَ قَالَ النَّبِيُّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ مَنْ ذَبَحَ قَبْلَ الصَّلَاةِ فَلْيُعِدْ
Enes b. Mâlik rivayet ediyor; Peygamber Efendimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) buyurdular ki: “Kim (bayram) namazı kılmadan kurban kestiyse iade etsin”
Kurban kesme işleminin bayram namazından sonra yapılması ve namazdan önce kesilmişse iade edilmesi emredilmiştir; emir sığası ise vücûp ifade eder.
عَنْ عَائِشَةَ رَضِىَ اللَّهُ عَنْهَا قَالَتْ قُلْتُ : يَا رَسُولَ اللَّهِ أَسْتَدِينُ وَأُضَحِّى. قَالَ :« نَعَمْ فَإِنَّهُ دَيْنٌ مَقْضِىٌّ
Hz. Ayşe (Allah ondan razı olsun) rivayet ediyor; dedi ki “Ey Allah’ın Resulü! Borç alıp kurban keseyim mi?” dedim. Peygamber Efendimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem): “Evet, o ödenmesi gereken bir borçtur.” dedi
عَنِ ابْنِ عُمَرَ قَالَ أَقَامَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ بِالْمَدِينَةِ عَشْرَ سِنِينَ يُضَحِّي
İbn Ömer (Allah onlardan razı olsun) rivayet eder ki: “Peygamber Efendimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) Medine’de on sene ikamet etti ve (her sene) kurban keserdi.”
Peygamber Efendimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)’in kurban bayramında kurban kesme ibadetini devamlı olarak yerine getirmesi, bu ibadetin vacip olduğuna delil olarak gösterilmiştir. Çünkü bir fiilin devamlı yapılması vacip olduğuna delalet eder. Tehanevî, İ’lâu’-Sünen isimli eserinde bu hadisi kurbanın vacip olduğuna delil teşkil eden hadisler arasında gösterir. Bir fiilin sürekli yapılması yönünde çok sayıda hadis bulunması ve terkinden dolayı şiddetli yergi yapılması onun vacip olduğuna delalet eder. Ayrıca gerek yolculuk esnasında, gerekse yolcu olmadığı zamanlarda, Peygamber Efendimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) kurban bayramlarında kurban kesmediğine dair hadis bilginlerince sahih olarak kabul edilen hiçbir hadis rivayeti mevcut değildir.
Daha başka hadis-i şerifler Hanefiler için zikri geçen ayet-i kerimeleri tefsir mahiyetinde kurban kesmenin vacip olduğunu desteklemektedirler. Bu, hadis-i şeriflerden bazıları yukarda zikredilmiş olduğundan tekrar etmek istemedik.
Ayrıca “yevmü’l-edhâ” tamlamasında kesim gününün kurbana izafe edilişini, bu ibadetin vacip oluşuna yorumlamışlardır. Kurban mutlaka o günlerde kesilecek olmasaydı, o günlerin kurbana izafe edilmesi sahih olmazdı. O günlerde kesilmesinin mecburiyeti ise, ancak vacip oluşuyla izah edilir. Şu halde “fıtır günü” ve “fıtır sadakası” tamlamalarında olduğu gibi, kurbanın belli günlere izafe edilmesi, ancak kurbanın vacip olmasıyla izah edilebilir.
Ezcümle: Kurban ibadeti, vacip olsun müekket sünnet olsun kesmeye muktedir olanların ta asr-ı saadetten beri terk etmediği bir ibadettir. Bu konuda vacip olduğunu söyleyenlerin delilleri gerçekten göz ardı edilemeyecek kadar kuvvetlidir. Bu yüzden Hanefi mezhebinin görüşünün doğru olduğunu, diğer mezheplerden olanların dahi öyle gelişi güzel terk edebilecekleri bir ibadet olmadığını vurgulamak isteriz.