Cevap: Öncelikle sunu ifade etmeliyiz ki, ölen bir kimseler adına kesilen kurbanlarda aranan şartların da diğer kurbanlarda aranan şartlardan farkı yoktur. Bir kimse kendi arzusu ile bir kurban kesip sevabını ölüye bağışlamak isterse bu kurbanı senenin herhangi bir gününde kesmesi mümkündür. Ancak bu şekilde kesilecek bir kurbanın arife günü kesilmesinin efdal olduğu söylenmektedir. Çünkü bu şekilde kesilen kurbanın etleri fakir fukaraya dağıtılarak onların sevinmesi sağlanabilir. Fakirler nasıl olsa kurban bayramı günü kesilen kurbandan istifade edeceklerdir. Hâlbuki arife günü onların bu ihtiyaçlarının giderilmesi kendilerinin ziyadesiyle memnun olmalarını sağlayacaktır. Fakir fukaranın bayramdan önce bu şekilde sevinçli olarak bayramı karşılamalarına vesile olmanın ne kadar büyük sevap kazandıracağı ise su götürmez bir gerçektir.
Ölen bir kimse adına kesilen kurbanı, kişinin herhangi bir vasiyetinin bulunması veya bulunmamasına göre iki şekilde ele almak mümkündür. Dolayısıyla vasiyetinin veya adağının bulunması halinde ölmüş kimse için kurban kesilmesi gerekli hale gelir. Bu durumda kesilen hayvanın etinin tamamen fakirlere dağıtılması gerekmektedir.
Vasiyet veya adak olmasa bile Şafiilerin dışında kalan fakihlerin çoğunluğuna göre yalnız Allah rızasını gözetmek, sevabını ölenin ruhuna bağışlamak ve ondan maddi-manevi herhangi bir menfaat beklememek şartıyla birinin ölen bir yakını adına kurban kesmesi dinen caiz görülmüştür. Peygamber Efendimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) vefatından sonra Hz. Ali biri kendi adına diğeri de Hz. Peygamber’in adına olmak üzere devamlı olarak iki koç kurban etmiş, niçin böyle yaptığını soranlara da bunu bana Allah Resulü vasiyet etti, ben de onun adına kesiyorum ve bunu asla bırakmayacağım” demiştir.