21 Eylül 1842’de doğdu. Sultan Abdülmecid’in oğludur. Amcası Abdülaziz Hân’ı tahttan indirip şehit ettiren, böylece Osmanlı Devleti’nde idareyi ele geçiren batı kuklası bazı paşalar, 5. Murad’ın şuurunun bozulması üzerine, devlet işlerine karışmaması ve yalnız millet meclisinin çıkaracağı kanunlara göre hareket etmesi şartıyla, Abdülhamid Hân’ı sultan ilan ettiler. Sadrazam Mithat Paşa’nın isteği üzerine 23 Aralık 1876’da Birinci Meşrutiyet ilan edildi. Ancak gayrimüslimlerin dahi yer aldığı Meclis-i Mebusan’ın ilk işi Rusya’ya harp ilanı oldu. 93 harbi diye tarihe geçen bu savaş, Osmanlı Devleti için tam bir felaket getirdi. Ruslar İstanbul önlerine kadar geldi. Bir milyondan fazla Türk Bulgaristan’dan İstanbul’a hicret etti.
Mütareke isteyen Sultan Abdülhamid, ilk iş olarak devleti parçalanma ve yok olma yoluna doğru götüren Meclis-i Mebusan’ı kapattı.
13 Şubat 1878 tarihinde devlet idaresini eline aldı. 33 yıl padişahlık yaptıktan sonra 27 Nisan 1909’da tahttan indirildi. 3 yıl Selanik’teki Alatini Köşkü’nde ev hapsinde tutulduktan sonra 1912’de İstanbul’daki Beylerbeyi Sarayı’na getirildi. 10 Şubat 1918’de İstanbul’da vefat etti.
Sultan 2. Abdülhamid Hân’ın Son Günleri ve Vefâtı
Oğlu Âbid Efendi, babası Sultan Abdülhamid’in son günlerini ve vefatını şöyle anlattı:
“- Ölümü, normal bir ölümdü. Zaten yetmiş altı yaşına gelmiş, saltanatı günlerinde de çok tehlikeli olaylar geçirmiş, sû’i-kastten kurtulmuş, hele sürgünde yaşadığı yıllarda memleketin ve milletin savaşlarla uğradığı toprak ve insan kaybından büyük üzüntü duymuş, her gün yeni bir felâket işittikçe içi içine sığmaz olmuştu!
İttihatçıların tedbirsizliği yüzünden, koca Rumeli’den İstanbul’a doğru atılmamızı, Arnavutluk’un, Trakya’nın bir bölümünün kaybı, Afrika’daki Trablusgarp olayı, Mekke ve Medine gibi Müslümanlığın ocağı olan mukaddes yerlerin kaybı, münbit Mezopotamya’nın elden çıkışı, Suriye’nin karışıklığı babamı son derece üzmekteydi…
İleri yaşının normal sayılan hastalıklarına dişini sıkarak katlanabiliyordu. Ancak, memleketin o günkü haline, ecdâd kanlarıyla yoğrulmuş imparatorluk topraklarının erimesine, savaşlarda kaybedilen insanlara öylesine üzülüyordu ki, bu felâket haberlerinin çöküntüsü içerisinde âdeta ölümü bekler olmuştu!
Babam Abdülhamid’in cenaze merasimi de hiç unutamayacağım hazin hâtıralarım arasında mühim bir yer alır. Kat’iyyetle iddia edebilirim ki, Osmanlı Devleti’nin son döneminde ölen hiçbir padişaha bu kadar büyük merasim yapılmamıştır. Oysa babam öldüğünde hükümdar değildi. Bir fetvâya dayanılarak Parlâmento kararıyla tahtından uzaklaştırılmış, gözaltında tutulan eski bir padişahtı. Hükümet ve millet üzerinde hiçbir tesiri yoktu. Hatta geniş bir topluluğun gözünde, pek de lehinde, olmayan kötülüklerin töhmeti altında bulunuyordu! Öyle olmasına rağmen cenazesinde bütün İstanbul sanki ayakta onu uğurluyordu.
Sultanahmet’ten Divanyolu’na eller üstünde götürülen tabutunu pencerelerden ve çatılardan izleyen kadınların gözyaşları, gelenin gideni çok çok arattığının bir işaretiydi.” Ölmeden bilinmedi kadri babam Abdülhamid Hân’ın Hiç kimseye bâkî değildir itibarı bu fani cihanın.
Sultan Hamid’in kızı; Ayşe Osmanoğlu
Sultan 2. Abdülhamid Hân’ın kabri, büyük babası için Divanyolu’nda yaptırılmış Sultan II. Mahmut Türbesi’nde bulunmaktadır.