Osmanlı pâdişâhı ve 76. İslâm halifesi olan Sultan Selim-i Sânî, 28 Mayıs 1524 tarihinde doğdu. Babası, Kânûnî Sultan Süleyman Hân, annesi Hürrem Sultan’dır.
Sultan 2. Selim Hân, küçük yaşlarından itibaren, şehzâde olarak sultanlığa özel bir şekilde yetiştirildi. Konya, Manisa ve Kütahya şehirlerinde Sancakbeyliği vazifelerinde bulundu.
Cülûsu ve Tahta Çıkışı
Babası Kânûnî Sultan Süleyman Hân’ın Zigetvar kuşatması sırasında gerçekleşen vefatı gizlenmişti.[1] Şehzâde Selim bu haberi, Sokullu Mehmed Paşa’nın gizli mektubu eline ulaştığında öğrendi. Mektubu aldıktan sonra lalalarıyla (hocaları) beraber İstanbul’a hareket etti ve kendisini Üsküdar’da bekleyen saltanat kayığına binerek Topkapı’ya intikal etti. Devlet erkânının kendisine beyatının ardından, babasının cenazesini karşılamak için yola koyulan sultan, Belgrad yakınlarında cenaze ile buluştu. Kılınan cenaze namazını müteakip İstanbul istikametine yola çıkıldı. Osmanlı Devleti’nin yeni padişahı bir süre Edirne’de kaldıktan sonra İstanbul’a vasıl oldu.
Şaşalı bir tören yapılmasını istemedi. Cülûs bahşişi dağıttığı merasimin gerçekleşmesinin ardından hazineleri dolu ve sınırları alabildiğine genişlemiş bir şekilde yönetimini devraldığı devleti daha da büyütmek ve yüceltmek üzere vazifeye başladı.
Sultan 2. Selim Hân, sefere çıkmadı; vazifelendirdiği vezirlerin ve paşaların seferlerini yönetti. Onun bu kararıyla birlikte, birkaç padişahın devri boyunca, sultanların sefere çıkmaması gibi bir âdet de ortaya çıkmış oldu.
Fütûhâtı ve Saltanatının Önemli Gelişmeleri
Tahta çıkar çıkmaz düzenlediği batı seferiyle devletin sınırlarını 14.892.000 km2’den 15.192.000km2’ye çıkardı. Saltanatı boyunca; 1556 senesinde Sakız Adası ve Boboçka’nın fethi, 1568 senesinde Yemen’in yeniden fethi, 1569 senesinde Aden’in ve Kahire kalesinin fetihleri gibi önemli birçok gelişme söz konusu oldu. Donanmanın Hint okyanusuna açılarak Açe’ye yardım ulaştırması, sosyal açıdan büyük önem taşıyan bir hâdise olarak tarihe kaydedildi.
Sultan 2. Selim Hân devrinde ciddî bir Rus tehlikesi söz konusuydu. Don ve Volga nehirlerinin bir kanal vasıtasıyla birleştirilmesi, Rus tehdidinin bertaraf edilmesini ve İpek Yolu ticaretinin yeniden canlanmasını sağladı. Bu kanal vasıtasıyla ayrıca Asya’daki Türk Hakanlıklarıyla irtibat yolu da açılmış oldu.
1570 senesinde Behram Paşanın komuta ettiği birliklerin üstün başarısı sayesinde Kevkeban Kalesinin fethi ve 1571 senesinde Dalmaçya’nın fethi, devrin diğer mühim fetih hareketleridir.
Başarıların yanı sıra bazı olumsuzluklar da söz konusu oldu. Venedik’in kışkırtması sebebiyle İspanyol, Ceneviz, Papalık ve Malta şövalyelerinin kutsal ittifakıyla savaşılan İnebahtı deniz muharebesi, donanmanın büyük bir mağlubiyete bağlı olarak yakılmasıyla neticelendi.[2]
Barbaros Hayreddin Paşa’nın[3] 1534 senesinde fethettiği Tunus, Almanya-İspanya güçlerinin baskıları sonucunda ertesi sene elden çıkmıştı. Turgut Reis’in fetihleriyle 1574 senesinde Tunus’un önemli bir kısmı, Uluç Ali Paşa’nın emrindeki donanmayla da tamamı fethedildi.
Kıbrıs’ın Fethi
Akdeniz, Kânûnî Sultan Süleyman Hân döneminde Osmanlı hâkimiyetine girmiş fakat bir tek Kıbrıs kalmıştı. Korsanlar, Kıbrıs’ı, gerçekleştirdikleri yağmalamaların ardından sığınma bölgesi olarak kullanıyorlardı. Bu durumdan Osmanlı son derece rahatsızdı. Kânûnî Sultan Süleyman Hân oğluna: “Kıbrıs’ı fethetmek bize nasip olmazsa sen fethet” şeklinde vasiyette bulundu. Oğlu 2. Selim Hân da: “Eğer padişah olursam Kıbrıs’ı korsanların başına yıkacağım!” sözleriyle vasiyeti yerine getireceğini taahhüt etti.
Sultan 2. Selim Hân bu konuda kararlı olduğu hâlde bir de Mısır’dan kendisine hediye edilen geminin korsanlar tarafından gasp edilmesi ve üzerine mürettebatın hapsedilmesi sonucunda daha da hiddetlendi ve başka birtakım sorunlar bulunmasına rağmen Kıbrıs’ın fethini önceliğine aldı.
15 Mayıs 1570 senesinde düzenlenen sefer esnasında birçok fetih gerçekleşti. 1 Ağustos’ta Mağusa, 9 Eylül’de de Lefkoşa’nın fethiyle beraber Kıbrıs’ın tamamının fethi de gerçekleşmiş oldu.
Netice olarak Sokullu Mehmed Paşa’nın ve Turgut Reis’in başarılı politikaları sonucunda Tunus’un yanında Kıbrıs’ın da fethiyle beraber, Akdeniz’deki merkezlerin hâkimiyeti de tamamen sağlanmış oldu.
Bânî ve Edebî Yönüyle Sultan 2. Selim Hân
Sultan 2. Selim Hân, ilmiye sınıfına büyük önem verdi. Cülûs bahşişinin ilmiyye sınıfına da dağıtılması yönünde aldığı karar da bu önemin göstergelerindendir. Edebiyata düşkün olan Sultan 2. Selim Hân, şiirlerinde “Selîmî” ve “Tâlibî” mahlaslarını kullandı. Şiirlerinin toplandığı divanı, bu alanla ilgili olan kimselerin aşina oldukları bir eserdir.
Sultan 2. Selim Hân, Osmanlı mimarisine Selimiye Külliyesi başta olmak üzere, büyük şaheserler kazandırdığı gibi, mevcut eserlerin tamir ve tadili, bakım ve onarımı alanında da büyük hizmetlerde bulundu. Mekke-i Mükerreme’nin suyollarının tamiri, Mescid-i Harâm’ın mermer kubbelerinin tadilatı ve Ayasofya’nın geniş tamiratı bu konuda öne çıkan örneklerdir.
Devrinin ihtişamının en özel göstergesi olan Edirne Selimiye Külliyesi’nin yapımı için Edirne’yi tercih etmesine yönelik birkaç sebep zikredilmiştir. Edirne’yi çok sevmesi, bu şehrin bir dönem payitaht olmasına rağmen büyük bir külliyenin inşa edilmemiş olması, başlıca sebeplerdir. Lefkoşa Selimiye Camii, Azîz Efendi Tekkesi de yine onun devrinde inşa edilmiş meşhur eserlerdir.
Vefâtına sebep olan hastalığı konusunda muhtelif rivayetler bulunan Sultan 2. Selim Hân 15 Aralık 1574 vefât etti ve günümüzde 2. Selim Türbesi olarak bilinen, Ayasofya Camii haziresinde bulunan türbenin bulunduğu yere defnedildi. Sultan 2. Selim Hân’ın vefâtının ardından yerine, oğlu Sultan 2. Murâd Hân geçmiştir.
Dipnotlar
[1] Kanûnî Sultan Süleyman Hân’ın hayatı ve vefâtı hakkında detaylı malûmat edinmek için tıklayınız…
[2] İnebahtı Deniz Muharebesi hakkında detaylı malûmat için tıklayınız…
[3] Barbaros Hayreddin Paşa ve kardeşleri hakkında malûmat edinmek için tıklayınız…