Miladi 26 Temmuz günü, Osmanlı’nın kuzey fetihlerinin devamı noktasında önemli bir hadise olan, Sultan Fâtih’in Boğdan Seferi’nin gerçekleştiği gündür.
Boğdan, günümüzde Moldova’nın tamamını ve Romanya’nın Kuzey Doğusunda bir bölgeyi kapsayan coğrafyaya Osmanlı ecdadımızın, bu bölgeyle münasebete girdiği dönemde Vali olan Voyvoda I. Boğdan’dan esinlenerek vermiş oldukları isimdir. Tarihi kaynaklarda daha çok ‘’Kara Boğdan’’ şeklinde geçmektedir ki, ‘’kara’’ ifadesi, boyun eğerek teslim olduklarını ifade etmek için kullanılmıştır.
Tarihin en eski yerleşim birimlerinden biri olması, Karadeniz kıyılarından Rumeli içlerine kadar uzanan bir bölge olması, önemli krallıkların arasında kalmış, siyaset yönüyle ciddi fırtınalarla dolu bir hikâyeye sahip olması, Boğdan’ı tarihi açıdan önemli kılan başlıca unsurlardır. Osmanlı’nın temas kurduğu dönemde bölge, birbirine hemen hemen denk güçteki krallıklardan oluşan parçalı bir yapıya sahip, dengeli bir siyaseti zorunlu kılan bir konjonktüre tâbiydi. Ortodoks-Katolik mücadelesi, krallıklar arasında asırlardır süregelen çatışmayı daha da körüklüyor, bölge sürekli çatışmalara sahne oluyordu.
Boğdan Seferi Öncesi Durum
Osmanlı’nın Boğdan ile teması ilk kez Çelebi Mehmed döneminde söz konusu olmuş, çatışmalarla başlayan münasebet, hasmane bir şekilde devam etmiştir. Eflak’ı vergiye bağlayan Osmanlı Sultanları, Boğdan’a nüfuz edebilmek için o prensliği de vergiye bağlamayı gaye edinmişlerdi. İstanbul’un fethine kadar bu mümkün olamadı; ancak İstanbul fethedildikten sonra Boğdan vergiye bağlanabilmiştir.
Bir süre sonra Boğdan voyvodalarından birinin vergi ödemeyi reddetmesi ve tacizkar, tehditkâr tavırlar takınması Sultan Fatih’in sabrını taşırmış ve Rumeli Beylerbeyi’ne, Boğdan üzerine yürümesi yönünde talimat vermesine sebep olmuştur. Kısa süreli mağlubiyetler, esir düşme ve esirlerin iade edilmemesi, verginin geciktirilmesi yahut aksatılması, ertelenmesi gibi yaşanan birtakım olumsuzluklar, Sultan Fatih’in direkt müdahalesini gerekli kılmıştır. Ertesi sene Sultan Fatih’in bizzat komuta ettiği birliklerle Boğdan içlerinde büyük ilerlemeler kaydedilmişse de, Macarların başka cihetten saldırıları ve önüne geçilemeyen veba salgını sebebiyle fetih gerçekleşmemiş; fakat bölgedeki Prensliğin vergiye bağlanması sağlanmıştır. Fatih Sultan Mehmed Hân döneminde başlayan Boğdan seferlerinden, Sultan II.Bayezid döneminde kesin sonuç alınmış ve bu topraklar Osmanlı egemenliği altına girmiştir.
Osmanlı’nın, hâkimiyeti altına aldığı Boğdan’da, diğer Devletlerde olduğu gibi yönetimi tam anlamıyla ele almamış olması, onları bilhassa iç işlerinde hür bir halde bırakması, sonraki asırlarda ortaya çıkacak olan Federal yapılara da nitelik bakımından örneklik teşkil etmiştir. Boğdan voyvodasının her ne kadar tutmamış olsa da oğluna: “Ülkemizi, öteki milletlerden daha hâkim ve kuvvetli oldukları için” Türkler’e teslim et, başkalarına verme’’ şeklindeki çarpıcı vasiyeti bunun en büyük örneğidir.
Boğdan’da hâkimiyetin sağlanması, Kuzeydeki fetihlerin devamı ve ticaret yollarına nüfûz bakımından son derece önemli bir hadise olmuştur. Boğdan, bir problem olarak Osmanlı’nın son dönemlerine kadar varlığını korumuş ve 93 Harbi sonunda Romanya’nın bağımsızlığını ilan etmesiyle birlikte Osmanlı’nın bu prenslik üzerinde idari ya da siyasi herhangi bir tesiri kalmamıştır.