447 (6 Ağustos 1055) de doğup 5 Kasım 1092’de vefât eden Sultan Melikşâh’ı İslâm davasına hizmetleriyle vefatının sene-i devriyesinde minnet ve şükranla hatırlıyoruz.
Ebü’l-Feth, Celâlü’d-Devle ve’d-Dîn, Muizzü’d-Dünyâ ve’d-Dîn, Kasîmü Emîri’l-Mü’minîn unvanlarıyla maruf Melikşâh ibni Alparslan olup, Türk, İslâm ve Siyâset tarihinin en mühim Sultanlarından (devlet reislerinden) birisidir.
447’de (6 Ağustos 1055) doğdu; tecrübesini büyük bir sultan olan babası Alparslan’dan edindi. Henüz küçük yaşta babasının yanında Gürcistan seferine katıldı. Babasının çıktığı bazı seferlerde ise ileride en büyük destekçisi olacak olan kudretli vezir Nizâmülmülk ile birlikte karargâhta kalıp babasına vekâlet etti. Nizâmülmülk hakkında malumat için tıklayınız
Oğlunu devlet reisliğine en güzel şekilde hazırlayan babası Sultan Alparslan vefatından evvel onu veliaht tayin edip adına hutbe okuttu ve dönemin Abbâsî halifesi Kâim-Biemrillâh da onun veliahtlığını tasdik etti. Veliahtlığı süresince Hârizm, Fars, İsfahan ve Rey gibi önemli şehirlerde başarılı görevlerde bulundu, emrine hazır, süvarilerden oluşan güçlü bir birliği de başarılı bir şekilde komuta etti.
Sultan Alparslan yaralandıktan sonra devlet büyüklerinden, oğluna itaat edeceklerine dair yemin aldı ve vefatından sonra Sultanlığı oğlu devraldı. Vasiyeti gereği bazı topraklar diğer kardeşlerine bölüştürüldü fakat Sultan Alparslan diğer oğullarının Melikşâh’a bağlı kalmalarını emir buyurmuştu.
Saltanat Tartışmalarının Haksızlığına Dair Bir Not
Sultan Alparslan oğlunu hayattayken veliaht tayin etmiş hatta devletin önde gelen yetkililerinden ona biat etmeleri konusunda yemin almış olmasına rağmen, vefatından sonra hanedan mensuplarından bazıları hak iddia etmiş, Melikşâh’ın Sultanlığını kabule yanaşmamışlardır. Veliahtlığın uygun bir yönetim biçimi olup olmadığı bilhassa Osmanlı ecdâdımız üzerinden günümüzde de halâ tartışılmaktadır. Sultan Alparslan ve Sultan Melikşâh özelinde de karşımıza çıkan bu durum, saltanatın münhasıran bazı dönemler için vazgeçilmez bir yönetim şekli olduğu hakikatini göstermektedir. Ortada gayet güçlü bir veliaht bulunmasına rağmen ortaya çıkan bu karışıklığın, veliaht tayin edilmemiş olması durumunda varabileceği boyutu tahmin edebilmek dahi imkânsızdır. Bu tür konuları tartışan kimselerin dönemin şartlarını mutlaka göz önünde bulundurarak adilane yaklaşmaları ve bilhassa da kamuoyunu yanıltmaktan uzak durmaları gerekmektedir.
İslâm birliğinin hakkıyla sağlanamamış, ümmet bilincinin kâmil bir seviyeye ulaşmamış olması, bazı İslâm devletlerinin de Selçuklu Devletine karşı akın etmelerine sebep olmuştur. Özellikle de Abbâsî halifelerinin eski güçlerini günden güne kaybetmeye yüz tutmuş halleri, onların da kendi içlerindeki birtakım çekişmeleri, bu tabloyu hazırlayan temel etkenlerden sayılmıştır.
Birliğin Yeniden Sağlanması
Sultan Melikşâh tahta oturur oturmaz hâkimi bulunduğu topraklardaki kargaşalar başta olmak üzere, Karahanlılar ve Gazneliler tarafından gerçekleştirilen ve topraklarını hedef alan saldırılarla mücadele etti, birliği kısa sürede sağlayıp seferlere başladı; Anadolu içlerinde de Selçuklu nüfuzunu arttırdı.
Mekke ve Medine’de de Melikşâh Adına Hutbe Okunması
Abbâsî hilâfet makamı Sultan Melikşâh’ın emirliğini tasdik ettiğinden birçok bölgede okunan hutbelerde onun adı da geçmekteydi; fakat aynı statüde Mısır Fâtımî devletinin başında bulunan Emir de bulunmakta olduğundan, Mekke-Medine’de okunan hutbelerde zaman zaman Melikşâh’ın, zaman zamansa Fâtımî Emîrinin adı anılmaktaydı. Sultan Melikşâh’ın Hicaz bölgesinde de nüfuzunu arttırması vesilesiyle yeryüzünün en fazîletli iki mescidinde okunan hutbelerde daimi olarak Sultan Melikşâh’ın adı anılmaya başlandı.
Nizârî-İsmâilî Devletiyle Mücadeleler ve Hasan Sabbah’ın Zuhuru
Hasan Sabbâh’ın Alamut’u işgal ederek burada bir devlet kurması da Sultan Melikşâh döneminin önemli hadiselerden biridir. Hasan Sabbah kısa zamanda güç kazanmış ve Selçuklu Devleti’ni uzun süre meşgul etmiştir. Selçuklu’nun kudretli veziri Nizâmülmülk’ün vefatının da Hasan Sabbah’ın fedailerinden birinin eliyle gerçekleştiği nakledilmiştir.
Sultan Melikşâh’ın Vefâtı
Halife Muktedî-Biemrillâh’ın Müstazhir-Billâh’ı veliaht tayin etmesini doğru bulmayan Sultan Melikşâh, veliahti azledip yerine kızından olan torunu Ebü’l-Fazl Ca‘fer’i veliaht tayin etmesini istiyordu. Bu sebeple aralarında çatışma çıktı ve Sultan Melikşâh Bağdat’a giderek Halifenin burayı terk etmesini istedi. Devlet adamlarının aracı olmasıyla Halifeye mühlet verilmesi konusunda antlaşmaya varılmışsa da, mühlet henüz dolmadan yediği bir av etinin tesiriyle ateşli hummaya yakalanan Sultan, bu hastalığı sebebiyle vefât etti.
Tarihte sahne almış devlet adamlarının büyük kısmıyla ilgili olduğu gibi, Sultan Melikşâh’ın bu ani ölümü de yine suikast ihtimali açısından tartışmalara konu olmuştur ve bu tartışmalar günümüzde de halâ devam etmektedir. Allah Te‘âlâ kendisine rahmet eylesin.