Hicretten 8 yıl sonra, Milâdi 630 senesinde, Hicaz’ın en önemli üç şehrinden biri olan Tâif müslümanlar tarafından kuşatılmıştı. Tâif gazvesi Huneyn Savaşının bir uzantısıydı. Çünkü Hevâzin Kabilesi, Huneyn Savaşında yenilgiye uğrayınca Taif’e sığındı. Müslümanlar müşrik ordusunu takibi ederek Tâif’te sıkıştırdı. Tâif sağlam surlarla çevrili olması, yiyecek bakımından ve de gelir kaynaklarının zenginliğinden dolayı üstün durumdaydı. Lakin sonrasında Allah (Celle Celâluhû)nun yardımları ile müslümanların büyük bir zaferine dönüştü.
Uhud Gazvesi Gününden Daha Zor Bir Gün
Uhud Gazvesi’nde Rasûl-i Ekrem Efendimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) büyük sıkıntılar atlatmıştı. Mekkeli müşrikler Peygamberimiz (Aleyhisselâm)ın yanına kadar yaklaşmışlar, bazı mü’minler kendilerini onun uğrunda fedâ etmeyi göze alarak vücutlarını ona siper etmişlerdi. Hazret-i Hamza ve yetmiş kadar şehid verilmiştir. Bu yaşanılanların yanında Tâif’e gittiği zaman edep dışı ve vahşice bir muamele ile karşı karşıya kalmasını ve taşlanmasını şu hâdis-i şerîf ile öğreniyoruz. Hazret-i Âişe (Radıyallâhu Anhâ)a bir gün Peygamber (Aleyhisselâm)a Uhud Gazvesi’nin yapıldığı günden daha zor bir gün yaşadın mı? diye sordu. Peygamber (Aleyhisselâm) şöyle cevap verdi. “Evet, senin kavminden çok kötülük gördüm. Bu kötülüklerin en fenası, onların bana Akabe günü yaptığıdır. Tâifli Abdükülâl’in oğlu İbni Abdüyâlîl’e sığınmak istemiştim de beni kabul etmemişti. Ben de geri dönmüş derin kederler içinde yürüyüp gidiyordum. Karnüsseâlib’e varıncaya kadar kendime gelemedim. Orada başımı kaldırıp baktığımda, bir bulutun beni gölgelediğini gördüm. Dikkatlice bakınca, bulutun içinde Cebrâil aleyhisselâm’ı farkettim. Cebrâil bana seslenerek: Allah Teâlâ kavminin sana ne söylediğini ve seni himâye etmeyi nasıl reddettiğini duymuştur. Onlara dilediğini yapması için de sana Dağlar Meleği’ni göndermiştir, dedi. Bunun üzerine Dağlar Meleği bana seslenerek selâm verdi. Sonra da: Ey Muhammed! Kavminin sana ne dediğini Cenâb-ı Hak işitti. Ben Dağlar Meleği’yim. Ne emredersen yapmam için Allah Teâlâ beni sana gönderdi. Ne yapmamı istiyorsun? Eğer dilersen şu iki dağı onların başına geçireyim, dedi. O zaman: Hayır, ben Cenâb-ı Hakk’ın onların soylarından sadece Allah’a ibadet edecek ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmayacak kimseler çıkarmasını dilerim, dedim.” [1]
Râhman’ın en sevdiği kul olan Peygamber Efendimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) Tâif’e bir umutla gitmiş, lakin orada çok kötü muamele ile karşı karşıya kalmıştı. Dileseydi Allâh Teâlâ’nın onun emrine verdiği melekler ile Tâif’i ve halkını iki dağın arasında yok edebilirdi. Ama merhamet Peygamberi olan (Aleyhisselâm) Efendimiz gelecekte onların neslinden Allâh Teâlâ’ya imân eden kimseler çıkmasını istemişti. Sonrasında da Cenab-ı Hakk Tâif’in müslüman olması için duâ eden Peygamber Efendimize (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)in duâsını kabul etmiştir.
Peygamberimiz (Aleyhisselâm)ın Tâif’te Şavaş Taktikleri
Tâif sağlam surlarla çevrili kalelerinde direnişe devam ederken bir türlü göğüs göğüse vuruşmaya çıkmıyorlardı. Huneyn Savaşının bir uzantısı olması hasebiyle müşrik ordusu kalelerine çok fazla yiyecek stoğu yapmıştı. Bu kalenin surlarını yarıp şehre dalmak elbette mümkün değildi. Bu sebeple Rasûl-i Ekrem (Aleyhisselâm) şehri muhasara altına aldı. Ordugâh surlara çok yakın kurulmuş olduğundan, mücahidler düşmanın yağmur gibi oklarına maruz kaldılar. Aralarında şehid olanlarda vardı. Acilen taktik geliştiren Efendimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) orduyu biraz geriye çekti ve karşılıklı ok yağmurları devam etti.
Muhasaranın uzadığını ve müşriklerin teslim olmaya niyetli görünmediklerini anlayan Peygamber Efendimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem), bu sefer mancınık kurulup düşmanın taşa tutulması hususunda sahâbî ile istişârede bulundu. Mancınık ile de yeterli ilerlemeyi kat edemeyen islam ordusunu gören Resûl-i Ekrem Efendimiz bir başka tedbirle şöyle buyurdu “Kaleden inip yanımıza gelen ve Müslüman olan köle hürdür.”[2] Bu çağrıya da yirmiye yakın köle icabet etti ve müslüman oldular. Ama bu da Tâif’i almak için yeterli olmadı.
Muhasaranın Kaldırılması
Peygamber (Aleyhisselâm) Tâif’i fethetmenin o anda kendisine nasip olmayacağını artık anlamıştı. Bu arada ashâbına, şimdilik kendilerine Tâif’i fethetme izni verilmediğini duyurdu. İslam ordusunu evlerine dönmek üzere toparlanmaya davet etti. Muhasaranın kaldırılması üzerine yolda ashâbından bazıları Tâif’e beddua etmesini istese de o bunu da yapmadı. Bu gazve islam ordusunu fazlasıyla yormuş ve istenilen sonuçta elde edilememiştir. Kâinatın Efendisi (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem), öylesine engin bir merhamet duygusuna, öylesine bitmez tükenmez bir şefkat deryasına sahipti ki, en azılı düşmanlarının bile mahvolmasına gönlü razı olmuyor onlara kötü duâ etmiyordu. Bilâkis onların islam ile şereflenmeleri için duâ ediyordu. Kısa bir süre sonra Tâif’in ileri gelenleri belli şartlar ile müslüman olacaklarını belirtip Medine’ye geldiler. Şartları düzenlendikten sonra anlaşma yapıldı ve İslâmiyet’i kabul ettiler.
Tâif’ten Alınması Gereken Dersler
- Peygamber (Aleyhisselâm)ın şefkat ve merhameti
- İnsanlardan fenalık gören kimseler Peygamber Efendimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)i hatırlamalıdır. Cahillere uyulmamalıdır.
- Allâh Teâlâ’dan hiçbir zaman ümit kesilmemelidir.
- Allâh Teâlâ’nın bazı şeyleri geciktirmesinde ne büyük hayırlar olduğunu görmemiz gerekir.
- Bazı konularda istişare ile iş yapılmalıdır.
- Peygamber (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)i her hususta dinlememiz gerekir.
Netice olarak Allah’a tevekkül ederek uygulamalarımıza başlarsak vicdanî açıdan Cenâb-ı Hakk’ın emrine uygun hareket etmiş olmanın huzurunu kalbimizde hissederiz. Mevlâ Teâlâ, Ashâb-ı kirâm (Radıyallâhu Anhüm Ecmaîn)in yolundan bizleri ayırmasın. Şefaatlerine bizleri mazhar eylesin.
Dipnotlar
[1] Buhârî, Bed’ü’l-Halk, 7.
[2] İbn Sa’d, Tabakât, 2, 158-159.