Ruhu bedene girdiren, bedeni ruha giydiren Allah’a hamd-u senalar olsun.
Salat ve selamların en kıymetlisi, takva elbisesine bürünen Nebiyy-i zişan’a ve onun rengine boyanan âl ve ashabına olsun.
Aziz Müslümanlar!
İslam ne sadece zahire bakar, ne de sadece batına. İslam zahir ve batın muvazenesinde bir fıtrat dinidir.
Kâinatı muazzam bir nizam içerisinde yaratan Mevla’mız, biz kulları için de bir hayat nizamı tayin etmiştir. İslami bir hayat tarzı… Bu tarz-ı hayat, Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem) ile tecessüm eder, billurlaşır. Mevla Teâlâ’nın: “Muhakkak ki Allah Resulü sizin için bir numune-i imtisaldir”[1] hitab-ı kadimi, oluş ve ölüş çerçevesi içerisinde var olan her bir hal, atılan her adım ve hatta alınan her nefeste, özenerek izini takip edeceğimiz bir şahı muştular bizlere.
O Şaha özene bezene ittiba etmemiz gereken hususlardan biri de İslami kıyafettir. Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem), (من تشبه بقوم فهو منهم) (Kim bir topluluğa benzerse, onlardan addolunur)[2] buyurarak zahiri ittibanın ne derece bir ehemmiyeti haiz olduğunu en veciz bir şekilde ifade buyururlar.
Bizim hayat tarzımızı Kuran ve Sünnet tayin eder. Bu tayine karşı vazifemiz “kuru taklit” değil, “şuurlu ittiba” olmalıdır.
Şuurunuz niyetinizi tayin eder. Niyetiniz de istikametinizi…
İnsanın gönlü, dünyevi amellerini ve uhrevi emellerini müstakim bir çizgiye oturtabilmek, peygamberin ıtrını tüm ahvaline sindirebilmek, İslam’ın nadide nakışlarını, ilmek ilmek hayatına işleyebilmek için, bir velinin bereketli dokunuşlarına ihtiyaç duyar. Zira bu eller, silsile yoluyla, Hatem-i enbiya’nın nurunu taşır asrımıza. Feyz yoluyla gerçekleşen bu temas, insanı, Efendiler efendisine, ondan da rabbine yaklaştırır. İnsan, kendisiyle teselli bulacağı ibadet şuurunu ancak ve ancak evliyaullahın sohbeti ile elde edebilir.
“Padişah-ı âlem olmak bir kuru dava imiş.
Bir veliye bende olmak cümleden ala imiş.” Diyerek, şair sultan, bu hakikati haykırmaktadır. Ahiret sermayesi bir şuur kazandırmaktan başka hangi vasıf, bir ameli, dünya ve içindekilerden daha hayırlı kılabilir ki?
Bu şuuru elde edebilmek için nazarına ihtiyaç duyduğumuz o büyük Veli “Bu kıyafeti seviyor Allah” diyerek okşadı gönüllerimizi. “Allah, Resulünü sever, birde, kimde onun nişanları varsa, onu sever” diyerek nazladı, bir çocuk gibi…
Gül suyuyla yoğurdu ecramımızı, yıllar süren bir vetirede. Hiç incitmeden…
Bazen “Bana dünyanın hükümdarlığını verseler, İsmail Efendi Camiinden Yavuz Selim Camiine pantolonla gelmem.”[3] Diyerek sarstı efkârımızı… Şimşekler çaktı zihinlerimizde… Meğer zifiri karanlıkta neleri, nelerle değiştirmişiz?
O şuurla aydınlandık… Ve söz verdik:
Ötelerden gelenin bir kenara bırakıldığı, beşere ait olanın ise el üstünde tutulduğu bu garip zamanda, biz, Yetimler yetimi Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem)’i el üstünde tutacağız. Başımızda O’nun sarığı, sırtımızda O’nun cübbesi, gecelerimiz O’nunla mamur, gündüzümüz O’na memur, gönlümüz O’nun muhabbetiyle mahmur olacak. Geçtiğimiz yollara o’nun esintisini bırakacağız. Onun manzarasını taşıyacağız asrımıza. O’nun resimlerini çizeceğiz sokaklara, içini ahlakla doldurarak. O’nu zihnimizden ve fikrimizden tecrit etmek isteyenlere inat, her daim O’nu diri tutacağız.
Bizim için ibadet, güzel ahlak, cihat ne kadar vazgeçilmezse, kisve noktasında Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem)’e ittiba da o kadar vazgeçilmezdir. Zira kisve bir ibadettir; kisve güzel ahlakı temsil eder, kisve cihattır.
Şairin
“Milliyeti nisyan ederek her işimizde
Efkâr-ı firenge teb’iyyet yeni çıktı”[4] diye hayıflanmasının üzerinden yüz küsur sene geçti. Zihinlerin ve gönüllerin çağdaşlık namına lekelendiği şu asırda, bu cihadın ne denli çetin olduğu aşikâr… Lakin bir ibadet ne kadar zorsa, fazileti de o denli yüksek olur. Buradan, bütün Müslümanları, bu faziletli ameli ihya etmeye davet ediyoruz.
İhya edin unutulmuş sünnetleri! İhya edin ruhsuz sokakları! İhya edin mahzun kaldırımları! Resulün na’line hasret zemini! Peygamberin rengine boyayın şehirleri! Size bakanlar en sevgiliyi hatırlasın! Kılıç kuşanır gibi kuşanıp sarığınızı, Hazreti Ali (Radiyallâhu Anh)a özendirin gencini, ihtiyarını! Cüppenize bürünüşünüzün endamı, dağıtsın ruhlardaki evhamı.
“Her koyun postunun altında bir kurt
Dost görünen melun düşmandan usandım
Sureta kalabalıklar, yalancı tebessümler
Menfaat kokan şu hengâmdan usandım
Tezyin edilen bunca icramdan usandım
Dünya denilen şu habis zindandan usandım” diye kıvranan ruhlara, şifa olsun suretiniz ve siretiniz.
Gelin, bu kisveyi birlikte sevdirelim insanlığa! Hiçbir kınayıcının kınamasına aldırmadan… Gelin, bu mukaddes yükü birlikte omuzlayalım. Zira bu emanet, bir ferdin karı değil, paylaşalım. Mevla’m yar ve yardımcımız olsun… Âmin…
[1] Ahzab suresi,21
[2] Ahmet bin Hanbel, 5114
[3] Mahmut Efendi Hazretleri Sözlerinden
[4] Ziya Paşa, Terkîbi bend