Tecvîd Arapça bir kelime olup جاد يجود جودة kökünden tef‘îl babından masdardır. Arap lügatinde “bir şeyi güzel yapmak, hoş yapmak ve süslemek gibi manalara gelmektedir.[1]
Tecvidin birçok tarifi yapılmıştır. Bunlar birbirine yakın tariflerdir. Mesela Saçaklızâde tecvidi şöyle tarif etmektedir: “Kendisinde harflerin mahreçlerinden ve sıfatlarından bahsedilen ilimdir.”[2] İmam Birgivî ise tecvidi şöyle tarif etmektedir: “Tecvid, kendsi ile harflerin lâzımî ve ârizî sıfatlarını vermeye muktedir olunan bir melekedir.”[3] Son olarak da İbnü’l-Cezerî’nin tarifini verelim: “Tecvîd harflerin her bir sıfattan hakkını ve müstehakkını vermek ve her bir harfi aslına götürmektir.”[4] İbnü’l-Cezerî’nin tarifinde geçen harflerin hakkını vermekten maksat sıfât-ı lâzimeler yani asla o harften ayrılmayan sıfatlara riâyet etmektir. Harflerin müstehakkını vermekten maksat ise sıfât-ı ârızalardır. Aslına götürmekten maksat ise mahreçlerdir.[5] Bütün bu tariflerden de anlaşılacağı üzere tecvîd ilmi, Kur’ân-ı Kerîm’i okuyacak kimsede bir meleke, bir kuvvet ve bir alışkanlık meydana getirir. Bu meleke sayesinde de muayyen kâidelere uyulmak sûretiyle Kur’ân, Cenâb-ı Hakk’ın Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e vahyettiği şekliyle okunur.
Niçin Tecvid Öğrenmeliyiz?
Her Müslüman Kur’ân-ı Kerîm’i tecvitle okumayı öğrenmelidir. Çünkü tecvidin gayesi, Allah’ın kitabında, Rasûlüllah Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in hadîslerinde Kur’ân-ı Kerîm’i tecvîd ile okumamız noktasındaki emirlere uymaktır. Kur’ân-ı Kerîm’in lâfızlarını, Rasûlüllah (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) den telâkki edildiği şekliyle okumakta olanca gücümüzü kullanmak ve Cenâb-ı Hakk’ın kitabında dili hata yapmaktan korumaktır.[6]
Cenâb-ı Hakk, Kur’ân-ı Hakîm’i Rasûlüllah (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e tecvid ile vahyetmiş ve inzâl buyurmuştur. Furkân sûresi 32. âyet-i kerime bunu ifade etmektedir. Şöyle ki “Onunla senin kalbini kuvvetlendirmek için böyle (azar azar indirmişiz)dir ve onu(sana) ağır ağır okuduk.”
Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) bu âyet-i kerimelerde ifade buyurulduğu üzere, kendisine tertil (tecvid) ile indirilen Kur’ân-ı Kerîm’i, kendisine öğretildiği gibi tecvid ile okumuş, ashâb-ı kiram da dinlemiş ve onlar da Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)den duydukları gibi okumuş, öğrenmiş ve öğretmişlerdir. Tâbiîn, tebeü’t-tâbiîn ve onlardan sonra gelenler günümüze kadar bu şekilde okumuşlardır. Dolayısıyla bir tevâtür ve icmâ meydana gelmiştir. Böylelikle Kur’ân-ı Kerîm’i tecvid ile okumak hem kitap ve sünnet hem de icmâ ile sabit olmuştur.
Tecvidin Hükmü
Tecvid ilmini bilmek farz-ı kifâye, öğrendikten sonra amel etmek ise farz-ı ayndır.[7]
Farz olması itibarıyla, her Müslümanın namazı sahih olacak kadar kıraatini düzetlmesi, yani kaidelerini ilmî olarak bilmese de amelî olarak doğru ve tecvidli bir şekilde okuması farz-ı ayndır. Kıraatinde tecvidin bütün inceliklerini uygulaması ve kıraatini bariz bir hata yapmaktan kurtaracak şekilde tecvide riâyet etmesi farz-ı kifayedir.[8]
Kur’ân-ı Hakîm’i, tecvid ile okumaya kabiliyetli oldukları halde, bunu önemsememeleri ve ihmalleri sebebiyle tecvidsiz ve hatalı okumaya devam eden kimselerin günahkâr ve mesul olacakları, gayret ettikleri hâlde başaramayanların veya öğrenme imkânında mahrum olanların ise mazur sayılacaklarında şüphe yoktur.[9] Yani kişi bu hususta elinden geleni yapmalıdır.
Cenâb-ı Hakk cümlemizi Kur’ân’ı Hakîm tilâvetinin ziyneti olan tecvid ilmini öğrenen ve önemseyen kimselerden eylesin. Âmîn Yâ Muîn…
Dipnotlar
[1] İbnü’l-Cezerî, Temdîh, 9.
[2] Mer‘aşî, Cühdü’l-Mukill, 4.
[3] Birgivî, Dürr-i Yetîm, 2.
[4] İbnü’l-Cezerî, Mukaddime, 7.
[5] İbnü’l-Cezerî, Mukaddime, 7.
[6] Cüreysî, Nihâyetü’l-Kavli’l-Müfîd, s. 13
[7] İbnü’l-Cezerî, Müncidü’l-Mukriîn, s. 14.
[8] Mer‘aşî, Cühdü’l-Mukill, 5.
[9] İbnü’l-Cezerî, en-Neşr, 1/210-211, Tayyar Altukulaç, Tecvîdü’l-Kur’ân, s. 5.