İnsanoğlu mükellef bir varlık olarak yaratılmış ve onu şerefli kılan da bu vasfı olmuştur. Bu durum, Allah Te‘âlâ’nın, insanı muhatap almış olmasının beyanıdır:
“Eğer Biz işte bu(nca önemli konular ihtivâ eden yüce) Kur’ân’ı büyük bir dağ üzerine indirecek (ve size verdiğimiz gibi ona da akıl verecek) olsaydık, elbette sen(, katılıkta ve kendisine çarpan şeylerden etkilenmemekte örnek olan) onu(n gibi sert bir şeyi dahi) Allâh’ın korkusundan dolayı boyun eğen ve çatlayıp paramparça olan bir şey olarak görürdün! İşte bu örnekler ki; Biz onları insanlara anlatmaktayız! Tâ ki onlar iyice düşünsünler!”[1]
Bu mükellefiyetler insana, aynı zamanda büyük bir sorumluluk yüklemiştir. Bu sorumluluğun ne derece çetin bir sorumluluk olduğu, Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle beyân edilir:
“Muhakkak ki Biz o emaneti göklere, yere ve dağlara arz ettik de, onlar o nu yüklen (ip yerine getirememekten, bu nedenle de azâba düş)mekten kaçındılar ve on(a hâinlik yapmak)dan korktular. İnsan ise o nu yüklendi (ama ekseriyeti ona hâinlik etti). Şüphesiz o (insan türünün birçok ferdi), (emânete hâinlik eden) son derece zâlim ve (işin âkıbetini bilmeden içine dalan) pek büyük bir câhil olmuştur!”[2]
Âyet-i kerîmede beyân edilen “Emanet” mefhûmunun mâhiyeti hakkında tefsirlerimizde detaylı açıklamalar yer almaktadır:
“Burada zikredilen “Emanet” mefhumu; İslâm’ın farz kıldığı namaz, oruç, hac, zekât, doğru konuşmak, borç ödemek ve her işte adâlete riâyet hükümlerinin tümüne şâmil olduğu gibi; göz, kulak ve tenâsül uzvu gibi tüm âzayı haramlardan korumak, bir de insanlar arasındaki amânetleri yerine getirmek ve ahde vefalılık gibi bütün ilâhî teklifleri içine almaktadır. Allâh’u Te‘âlâ göklere, yerlere ve dağlara akıl, idrak ve konuşma kabiliyetleri verip bu emâneti kendilerine arz etmiş, onlar da sevaptan hoşlanmalarına rağmen, isyan durumunda karşılaşacakları azâbı göz önünde bulundurarak: “Yâ Rabbi! Biz emrine âmâdeyiz, fakat sevap da azap da istemiyoruz!” demişlerdir. Bu teklif Âdem (Aleyhisselâm)a yapıldığında ise: “Kulağımla omuzum arasına!” diye hemen kabullenmiş, Allâh-u Te‘âlâ da ona, söz tuttuğu müddetçe yardımını esirgemeyeceği vaadinde bulunmuştur.”[3]
Mütehassıs Âlimler Yetiştirmenin Ehemmiyeti
Bu emaneti yüklenmiş olan mü’minlerin ilim konusunda temelde iki vazifesi vardır. Birinci vazifesi, temel mükellefiyetleri yerine getirebilecek seviyede ilim tahsil etmek; ikinci vazifesi ise kendisine her konuda rehberlik edebilecek mütehassıs âlimler yetiştirmektir.
İnsanoğlu, sosyal bir varlıktır ve hayatını idame ettirebilmesi için bünyesinde, farklı mesleklerden insanların bulunması gereklidir. Dolayısıyla herkesten âlim olmasını, İslâmî ilimlerde mütehassıs bir kimse olmasını beklemek doğru bir beklenti değildir. Zaten Allah Te‘âlâ’nın bu konuyla ilgili emri de İslâmî ilimler alanında ihtisâsın, mü’minler arasında bir kadroya hasredilmesine yönelik vâki olmuştur.
“Müminlerin (hep birlikte cihattan ve ilim tahsilinden geri kalmaları doğru olmayacağı gibi,) topluca (gazâ ve ilim öğrenme yoluna) çıkmaları (dünya düzenini bozacağından, doğru ve yakışan bir davranış) olmadı! Öyleyse içlerindeki kalabalık her bir fırkadan az bir tâife (ilim tahsiline) çıksaydı ya! Tâ ki onlar din konusunda (ve helâllerle haramların tespiti hususunda) iyice fıkıh öğrensinler ve kendilerine döndükleri zaman kavimlerini uyarsınlar! Ola ki onlar (uyarıldıkları şeylerden) sakınırlar!”[4]
Âyet-i kerîme, mü’minlerin, ihtisâs bakımından farklı alanlara yönelmeleri gerektiğini açıkça beyan etmiş ve ümmet de, Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in rehberliğinde Ashâb-ı Suffa ile başlayan ilim ve ihtisâs tedrîsâtını günümüze taşımış ve bu faaliyetleri, ileriki nesillere taşıma konusunda büyük bir özveriyle desteklemiştir.
İsmailağa Dînî Meseleleri Danışma Hattı
İsmailağa İhtisâs medresesi de bahsetmiş olduğumuz kapsamda faaliyetlerini sürdürmektedir. Günümüzde müslümanca bir hayatı yaşama zorluklarıyla mücadele eden din kardeşlerimizin soru ve sorunlarına, Ehl-i Sünnet itikadı ve fıkhı doğrultusunda çözüm üretme ihtiyacına bağlı olarak Fıkıh Kurulumuz bünyesinde bir fetva heyeti tesis ettik. Fetva heyetimiz, Tekâmül eğitimini ve ardından İhtisâs eğitimini tamamlamış, fetva konusunda kabiliyetli ve özel olarak yetiştirilmiş hocalarımızdan oluşmaktadır.
Hizmet ve faaliyetlerini çağrı merkezi sistemiyle yürütmekte olan Dînî Meseleleri Danışma Hattımız, aylık ortalama 10.000’in üzerinde suale cevap vermektedir. Hizmetlerini, halkımızın yoğun teveccüh ve ilgisiyle sürdüren Dînî Meseleleri Danışma Hattımızın faaliyetlerinin devamına, hoca kadrosunun artırılması ve hizmet imkânlarının geliştirilmesi kapsamındaki çalışmalarımıza destek sağlayarak bütün bu hizmetlere ortak olabilirsiniz. Detaylı bilgi için tıklayınız…
Dipnotlar
[1] Haşr Sûresi:21
[2] Ahzâb Sûresi:72
[3] Kur’ân-ı Mecîd ve Tefsirli Meâl-i Âlî’si, Ahzâb Sûresi, 72. âyet-i kerîme tefsiri. (Hazin Tefsiri’nden naklen.)
[4] Tevbe Sûresi:122