Etlerinden yememiz ve sütlerinden içmemiz için istifademize sunulan hayvanların bizim için Cenâb-ı Hakk’a karşı bir vazifeleri de kurban olmak oluyor. Yemek ve içmek gibi her gün belli bir düzen ve disiplin içinde periyodik olarak gerçekleştirdiğimiz eylemin ne bedeller ödenerek önümüze kadar geldiğini hatırlamamız için de mühimdir Kurban bayramı günü.
Düşünsenize, bir hayvan bizim beslenmemiz için yatıyor bıçak altına. Bizim için pirzola oluyor, kebap oluyor, köfte oluyor. Bu onun ödediği bedel aslında. Peki ya bundan sonrası? Bizim ödememiz gereken bedelle ilgili hiç bir fikrimiz yok mu veya olmayacak mı? Can feda etmenin söz konusu olduğu bir bedel yarışında bizim de payemiz var tabi, olmalı da. Sırf gıda alıp ayakta durabilmemiz için veya kimi zaman da keyfimiz için bıçak altına yatan o hayvana karşı borcumuzu aldığımız gıdayı ve enerjiyi Rabbimize taat ve ibadet yolunda tüketerek ödeyebiliriz ancak. Zira bizleri sadece ona ibadet etmemiz için yarattığını ifade buyuran Cenab-ı Hak, yeryüzünde bulunanların tamamını da bizim için yarattığını bildirmektedir.[1]
Şu halde insanoğlu, kendisi için yaratılan yeryüzü nimetlerinin şükrünü, yaratılış maksadını icra ederek ifa etmeye gayret etmelidir. Bunun için bayram günü Rabbimize topyekûn arz ettiğimiz kurbanlarımız, gözlerimizin önünde canlarını teslim ederken bizlere: “Ey insanoğlu, ben akıl ve şuur sahibi bir varlık olmamama rağmen vazifemi icra edip senin için Rabbi’min emrine teslim oluyorsam, sen de mükellef tutulduğun vazifelerini yerine getirerek Rabbi’ne teslim olmakla yükümlüsün. Hatta yeri ve zamanı geldiğinde i‘lâ-yi kelimetullah uğruna can verip şehit olarak Rabbi’ne kavuşman gerektiğini resmediyorum sana bu halimle” der.
Kurbandan bu işareti alamamak ve yerine getirdiğimiz bu ibadetin ruhunu kalbimize takva ve haşyet duygusu olarak aktaramamak, bu işin kabuk kısmında kalmakla ifade edilebileceği gibi, aynı zamanda da büyük bir mahrumiyeti intaç eder. Böylesine bir mahrumiyet yaşamamamız için Kur’ân-ı Hakîm, “Onların ne etleri ne de kanları Allah’a ulaşır; fakat O’na sadece sizin takvânız ulaşır”[2] buyurarak kurbanın zahirine takılmamamız ve manasına nüfuz etmemiz gerektiği hususunda bizleri ikaz eder. Mevlâ Te‘âlâ bizleri, ibâdetlerin manasına nüfuz edebilenlerden eylesin.