İnsanoğluna yürüdüğü vakitte huzurlu, güvenli ve kazançlı bir yol güzergâhı çizen İslam, rızkını temin etme noktasında insanın yapacağı alışveriş ve ticarete dair de birtakım hükümler koymuştur. Şüphe yok ki ticaret yapmanın ve kazanç elde etmenin en önemli noktası helâl olmasıdır. Günümüzde birçok insan kısa yoldan ve fazla kazanç elde edebilmek için helâl- haram ayrımı yapmadan hareket edebiliyor. Ancak mü’min kimse kazancın ve ticaretin sadece bu dünyaya bakan tarafına değil, bu muamelelerin âhirette görülecek olan hesabının da tertemiz olması gerektiğine, aksi takdirde kazandıklarının ateşten başka bir şey olmayacağına îmân edip hayatını bu hakikate göre tanzim eder.
Rızık Takdir Edilmiştir
İyi bir Müslüman olabilmek için az, öz ve helal yollardan gelen rızka razı olmak çok mühimdir. Çok mal biriktirip dünya ve ahirette bunun hesabını veremeyecek durumda olmaktansa, az fakat helal ve yetecek kadar kazanmak daha iyidir. Yüce Allah, çok mal kazanmadığı yahut çok mal biriktirmediği için hiç kimseyi sorguya çekmeyecek, fakat kişi eğer haram mal kazanmış ise ona mutlaka bunun hesabını soracaktır. Bu bakımdan şuurlu bir Müslüman helâl kazanan, helâl yiyen, helal giyinen, hayatının her anında helâli arayan kimsedir. Şurası bir hakikattir ki Cenâb-ı Hakk’ın ezelî ilminde tüm insanların rızıkları takdir olunmuştur. Bu hususta Rasûlüllah (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem); “Ey insanlar! Allah’tan sakının ve rızkınızı güzel yoldan isteyin. Hiç kimse Allah’ın kendisine takdir ettiği rızkı elde etmeden ölmeyecektir. Öyleyse Allah’tan sakının ve rızkınızı güzel yoldan isteyin. Helal olanı alın, haram olanı terk edin!”[1] buyurmuşlar ve ümmetini haramdan sakındırmışlardır.
İnsanlara El Açmak Zemmedilmiştir
Mukaddes dinimiz İslâm’a göre insanın başkalarına muhtaç olmaksızın hayatını idâme etmesi ve aile fertlerinin nafakasını temin hususunda çalışması esastır. Bu gayeyle helal ve şeriatın izin verdiği yollardan kazanç elde etmek övgüye lâyık bir haldir. Nitekim bir hadîs-i şerifte Efendimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem); “Birinizin urganını alıp sırtında bir bağ odun getirip satması ve böylece Allah’ın onun itibarını koruması, -verseler de vermeseler de- insanlara el açmasından daha hayırlıdır.”[2] buyurmuşlardır.
Yegâne hakikatimiz ve kılavuzumuz olan İslâm’a îmân eden bir Müslüman artık kazancına haram bulaştırmamak için itinalı davranır ve helâl olmayan yollardan kazanç sağlamak için yeltenmez. Haksız kazançtan, tefecilik ve faizden uzak durur. Yüce Rabbimiz bu hususta “Ey iman etmiş olan kimseler! Sizin karşılıklı rızanızdan kaynaklanan (meşrû) bir tür ticâret olmaksızın (şerî`âtin serbest kılmadığı fâiz, kumar ve gasp gibi) bâtıl (yollar) ile aranızda (birbirinizin) mallarınızı yemeyin!”[3] buyurmuştur.
Hayır ve Bereket de Bir Kazançtır
İnsanların çoğu hile yapmak ve mallarının ayıplarını gizlemek suretiyle kâr edeceklerini zannederler. Halbuki bu şekilde yapacakları alışverişin hiçbir bereketini göremezler. Yapılan alışverişlerde malların ayıplanın gizlenmemesini şu hadîs-i şeriflerinde Efendimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) bizlere beyan ediyor; “Satıcı ve alıcı (söz kesip) pazarlığı bitirdikten sonra birbirlerinden ayrılmadıkça alışverişi bozup bozmamakta serbesttirler. Eğer onların her biri karşılıklı olarak doğru söyler (mal ile paranın durumunu olduğu gibi) açıklar ise, alışverişleri bereketli olur. Yok eğer gizler ve yalan beyânda bulunurlarsa, alışverişlerinin bereketi kalmaz.”[4] Peygamber (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) ticaretine yalan karıştırmayan kimseleri övmüş ve onları şu hadîs-i şerifle müjdelemiştir; “Doğru ve güvenilir tüccar (kıyamet günü) nebilerle, sıddıklarla ve şehitlerle beraberdir.”[5] . Hadîs-i şeriflerden anlıyoruz ki kazanç dediğimiz şey sadece rakamlarla ifade edilen, para hesabıyla yapılan bir şey değildir. Çünkü kazancın hayır ve bereket yönü de vardır. Dürüst tüccar hem bu dünyada itibarını zedelememiş hem de edebî hayatında peygamberler, sıddık ve şehitlerle beraber olup, âhiretine yönelik en büyük yatırımı yapmış olur. Kişi yapmış olduğu alışverişten ancak bu düstura riayet ederse bereket görebilir.
Farzlardan Alıkoymayacak Şekilde Çalışmalı
Normalde helâl olan ticaretin, haram olduğu yerlerden biri de bizleri farzlardan alıkoyacak şekilde meşgul ettiği yerlerdir. Ticari hayatımızda dikkat etmemiz gereken önemli hususlardan belki de en başta geleni alışveriş meşgalesinin Allah Teâlâ’ya karşı kulluk görevlerimize engel olmamasıdır. Rabb Teâlâ bu hususta bizlere şöyle buyuruyor: “Öyle değerli nice erler ki; ne bir ticaret, ne de bir satış, onları (dille ve kalple) Allâh’ı zikretmekten, o (farz) namazları hakkıyla kılmaktan ve zekâtı vermekten alıkoymamaktadır. (Çünkü) onlar kendisinde kalplerin ve gözlerin dönüp duracağı büyük bir gün(ün şiddetin)den korkmaktadırlar.[6]
Alışveriş Helal Fâiz Haram Kılınmıştır
Mealesef günümüzde ticaret ve kazancın bereketini mahveden en büyük belâ faiz alıp vermektir. Fâiz alıp vermek Kur’ân-ı Hakîm’de kesin olarak yasaklanmış ve Efendimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)in ilk kaldırdığı şeylerden biri olmuştur. Fâiz kul hakkını hiçe sayarak, insanları kolaylıkla aldatmanın yolunu açar. Kazanıyorum zannederken aslında kaybeden kişiyi ve birbirine güvenini yitiren toplumu felakete sürükler. Faiz yalnızca malın değil, hayatın da bereketini kaçırır. Nice iflaslar, intiharlar, dağılan aileler, heba olan ömürler fâizin birer neticesidir. Cenâb-ı Hakk çalışıp çabalamadan haksız yoldan kazanç sağlayanların ibretlik âkıbetini bizlere şöyle haber vermektedir: “Faiz yiyenler, kabirlerinden şeytanın çarptığı kimsenin kalktığı gibi kalkarlar. Bu durum onların ‘Alışveriş de faiz gibidir’ demelerinden dolayıdır. Oysa Allah alışverişi helal, faizi haram kılmıştır…”[7] Elbette alışveriş faizle aynı olamaz! Çünkü alışverişte gayret, zahmet, risk almak ve emek vermek vardır. Helal yoldan nafaka temin etme ve hayatını idâme ettirme çabası vardır. Fâiz ise, insanları zahmetsiz yoldan para kazanmaya sevk eder, tembelleştirir, duyarsızlaştırır.
Bu dünya fanidir ve bir imtihan yeridir. Ebedî ve kalıcı olan ise âhirettir. Cenâb-ı Hakk’ın huzuruna çıktığımız zaman “Malımızı nereden kazanıp nerede harcadığımız”[8] elbette sorulacaktır. Öyleyse her birimize düşen helâl hassasiyeti göstermek ve neslimizi de bu şekilde yetiştirmeye çalışmaktır. Unutmayalım ki Allah Teâlâ rızkımıza kefildir. Rızkımız kaderimizde tayin olunmuştur. Sadece haram yoldan mı helal yoldan mı kazanacağımız bizim irâdemize bırakılmıştır. Cenâb-ı Hakk cümlemizi aldatmaktan, aldanmaktan ve harama meyletmekten muhafaza eylesin. Âmin Yâ Mucîbe’s-Sâilîn…
Dipnotlar
[1] İbn Mâce, Ticaret, 2.
[2] Buhârî, Zekât, 50.
[3] Nisâ Sûresi, 29.
[4] Buhârî, Büyû’ 19.
[5] Tirmizî, Büyû’, 1.
[6] Nûr Sûresi, 37.
[7] Bakara Sûresi, 275.
[8] Tirmizî, Sıfatü’l-Kıyâme, 1.