Mü’minlerin bayramı olan Cuma gününün anlamı, mâhiyeti, sünnetleri ve namazına dair ahkâm ile ilgili detaylı malûmata buradan ulaşabilirsiniz.
Mü’minlerin birçok hususiyeti vardır. Bu hususiyetlerden biri de, Cuma günü gibi bir bayrama sahip kılınmış ve bu lütfu muhafaza etmiş olmalarıdır. Bu şerefi ifade sadedinde Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
“Bizler (ehl-i kitaba nazaran) en sonra gelmişler (iken) kıyamet günü (fazîletçe ve hesabı görülüp Cennet’e girme hususunda) en başa geçecek olanlarız. Şundan dolayı ki, bizden önce onlara kitap verildi de, Allah (Te‘âlâ)nın onlara farz buyurduğu gün bu (Cuma günü) iken onlar ihtilâf çıkar(ıp başka günlere ta‘zîm et)diler. Bize ise o güne itibar etme hususunda Allah Te‘âlâ hidâyet verdi. Artık bu konuda insanlar bize uymuştur. Yahudiler(in ibadet günü) yarın (Cumartesi), Hristiyanlar(ınki de) öbür gün (Pazar günü)dür.”[1]
Hadîs-i şerîfte birkaç mühim nokta vardır: Ümmet-i Muhammed’in ehl-i kitaba nazaran sonra gelmesi, zaman açısından öncelik-sonralık nispetine göredir. En başa geçecek olması ise, hesabın önce görülüp Cennet’e girmesinin daha önce vâki olacağı hakikatiyle açıklanmaktadır. Bir başka hadîs-i şerîfte, konunun bu yönü şöyle vurgulanmıştır: “Biz yeryüzünde yaşamış olan ümmetler içinde en sonuncusuyuz; fakat kıyamet gününde bütün yaratılmışlardan daha önce haklarda hüküm verilen ilkler olacağız.”[2]
Cuma Günü ve Geçmiş Ümmetler
Hadîs-i şerîfte beyân edilen bir başka ayrıntı da, Cuma gününün dinî açıdan Yahudi ve Hristiyanlar için de özel bir bayram günü kılınmış olduğu gerçeğini ifade etmektedir. Nitekim tefsirlerde yer alan birtakım rivâyetlerde Yahudi ve Hristiyanların ta‘zîmle emrolundukları günün Cuma olduğu fakat onların ihtilâf çıkardığı; Yahudilerin Cumartesi, Hristiyanların ise Pazar gününe ta‘zîm ettikleri kaydedilmiştir. Bu sebeple, ümmet-i Muhammed’in bu teklifi muhafaza etmiş olması, aynı zamanda geçmiş ümmetlere karşı da bir fazîlet göstergesidir.
Cuma İbâdetlerini Âdâbıyla Yerine Getirmek
Cuma günü, büyük bir fırsat günüdür. Dolayısıyla bu günde yapılacak ameller bir vazife bilinciyle, fazîlet ve bereketinden âzâmî fayda görebilmek gayesiyle, kusursuz bir şekilde yerine getirilmelidir.
Bu konuyu bir meyve bağı ile örnekleyebilmemiz mümkündür. Nasıl ki bir bağ sahibi bağında bulunan ağaçlardan ziyade verim almak ister ve ağaçlarına itina ile bakım yapar; Cuma gününü ihyâ niyetine sahip bir mü’min de bu güne mahsus ibâdet ve âdâbı özenli bir şekilde îfâ gayreti içerisinde bulunur. Netice olarak da semeresini, yüksek mânevî kazanç ile elde eder.
Bütün bunlardan anlaşılacağı üzere asıl mesele, bu mübârek günün ehemmiyetini idrâk edip lüzumunu yerine getirip getirmeme hususunda düğümlenmektedir. Unutulmamalıdır ki, ibâdet şuuruyla değil de sadece âdet kabilinden yapılacak birtakım işler, failine mânevî-uhrevî açıdan hiçbir bir fayda sağlamayacaktır.
Dipnotlar
[1] Buhârî, Hadîs-i Şerîf No.876.
[2] Buhârî, Tevhîd:35; Müslim, Cuma:6 (855).