اَلَّذ۪ينَ اِذَٓا اَصَابَتْهُمْ مُص۪يبَةٌۙ قَالُٓوا اِنَّا لِلّٰهِ وَاِنَّٓا اِلَيْهِ رَاجِعُونَۜ
– O (sabırlı) kimseler ki; kendilerine bir musibet ulaştığında: “Şüphesiz biz Allâh’a ait (kul ve köleler)iz ve kesinlikle biz ancak O’na dönücü kimseleriz!” derler.
(Bakara Sûresi; Âyet: 156)
UNUTULAN BİR ZİKİR “İSTİRC”
“Rücû” kelimesinden türeyen “istircâ” sözlükte; ‘geri dönmek, verdiği şeyi geri almak’ demektir. Istılahta ise: Bir musibete uğrayan kimsenin;
اِنَّا لِلّٰهِ وَاِنَّٓا اِلَيْهِ رَاجِعُونَۜ
“İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râci‘ûn”(Bakara Sûresi; Âyet: 156) (Şüphesiz biz Allâh’a ait (kul ve köleler)iz ve kesinlikle biz ancak O’na dönücü kimseleriz!) Cümle-i celîlesini söylemesine denir.
İstircâ’nın dayanağı şu âyet-i kerîmedir:
اَلَّذ۪ينَ اِذَٓا اَصَابَتْهُمْ مُص۪يبَةٌۙ قَالُٓوا اِنَّا لِلّٰهِ وَاِنَّٓا اِلَيْهِ رَاجِعُونَۜ
– O (sabırlı) kimseler ki; kendilerine bir musibet ulaştığında: “Şüphesiz biz Allâh’a ait (kul ve köleler)iz ve kesinlikle biz ancak O’na dönücü kimseleriz!” derler. (Bakara Sûresi; Âyet: 156)
İstircâ eden kişi, Allâh-u Te‘âlâ’nın hükmüne itiraz etmeden râzı olduğunu, O’nun iradesine boyun eğmiş ve kulluğunu ikrâr etmiş olur. Unutmak ve hata etmekten mürekkep olan insanoğlu her şeyde olduğu gibi, Allâh-u Azîmüşşân’ı hatırlatan duâ ve zikirleri de unutabilmekte ve hatta bilgi eksikliğinden ötürü duânın okunması gereken esnada okuyamamaktadır.
Sadece ölüm haberi alındığında değil! Cemaatle namaz kaçırıldığında, ayakkabının bağı koptuğunda, lambanın ışığı söndüğünde hatta parmağına diken battığında bile istircâ edenlerin haberlerini siz değerli okurlarımızla paylaşacağız:
a. Parmağına diken batmasından dolayı Efendimiz istircâda bulundu
Hazreti Âişe (Radıyallâhu Anhâ)’nın şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: Bir kere Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)’in başparmağına diken batmıştı, ondan dolayı istircâ ederek
اِنَّا لِلّٰهِ وَاِنَّٓا اِلَيْهِ رَاجِعُونَۜ
“İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râci‘ûn” diyerek ve başparmağını silerek geldi. Ben onun istricâ’ını duyarak yanına yaklaştım. Az bir şey olduğunu görünce güldüm ve: “Yâ Rasûlallâh! Anam babam sana feda olsun. Bütün bu istircâların bu dikenden sebep miydi?” dedim. Bunun üzerine Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) tebessüm etti. Sonra omzuma vurarak: “Ey Âişe şüphesiz Allâh-u Te’âlâ isterse küçüğü büyük yapar, isterse büyüğü de küçük yapar.” Buyurdu. (Süyûtî, ed-Dürru’l-mensûr: 1/381)
b. Efendimizin lambası sönmesinden dolayı istircâda bulunması
Başka hadîs-i nebevîde şöyle gelmiştir: Fahr-i Kâinat Efendimizin bir ara lambası söndü. Efendimiz: “İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râci‘ûn” dedi. (Orada bulunanlar) Kendisine:
– Bu da bir musibet midir ki, musibete düşmüşlerin söylemesi gereken sözü söylediniz, diye sorması üzerine. Sevgili Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem):
– “Evet, Mü’min’e eziyet veren her şey musibettir.” (Sabrettiği ve kaderin hükmüne teslim olduğu takdirde) onun için mükafât vardır. Buyurdu. (Süyûtî, ed-Dürru’l-mensûr: 2/79)
c. Efendimizin, ayakkabı bağı koptuğunda bile istircâda bulunmayı tavsiye etmesi
Ebû Hüreyre (Radıyallâhu Anh)’dan rivâyet edilen bir hadîs-i şerîfte Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
“Sizden birinin ayakkabı bağı koptuğu vakitte istircâ etsin. Zira bu, bir musibettir.” . (Suyûtî, Durrü’l-Mensur:2/78)
Avn ibnü Abdillâh şöyle buyurdu: “Abdullah ibnü Mes’ud (Radıyallâhu Anh) yolda yürürken ayakkabısının bağı kopup istircâda bulununca ona şöyle denildi:
– Bunun gibi bir şey için mi istircâda buluyorsunuz? Cevaben dedi ki:
– Evet. Bu, bir musibettir.” (Süyûtî, ed-Dürru’l-mensûr: 2/78)
d. Cemaatle namazı kaçıranların istircâda bulunması
Haberde şöyle gelmiştir: “Cemaat ile namazı kaçırdığınız vakitte; istircâda bulununuz. Zira bu, bir musibettir.” (Süyûtî, ed-Dürru’l-mensûr: 2/80)
“Said İbnü Müseyyeb (Rahimehullâh) cemaatle namazı kaçırınca istircâda bulundu. Hatta sesi mescidin dışından duyuldu” (Süyûtî, ed-Dürru’l-mensûr: 2/80)
e. Musibetlere uğrayıp istircâ eden kimseye, Allâh-u Te’âlâ’nın musibetle kaybettiği şeyden daha hayırlısını vereceğini İki Cihan Güneşi Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) bizlere şöyle haber vermiştir:
Ümmü Seleme (Radıyallâhu Anhâ) validemiz şöyle diyor: Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)’in şöyle buyurduğunu işittim:
“Her hangi bir kula bir musibet isabet eder de:
اِنَّا لِلّٰهِ وَاِنَّٓا اِلَيْهِ رَاجِعُونَۜ
اَللَّهُمَّ اْجُرْنِي فِي مُصِيبَتىِ وَاخْلُفْ لِى خَيْراً مِنْهَا
“Şüphesiz biz Allâh’ınız ve muhakkak biz ona döneceğiz.
Ey Allah’ım! Bu musibetten dolayı beni mükâfatlandır ve onun yerine bana ondan daha hayırlısını nasip et”
Diye dua ederse, mutlaka Allâh-u Te’âlâ onu mükâfatlandırır, önceki halinden daha güzel bir durum ona nasip eder.
”Ümmü Seleme (Radıyallâhu Anhâ) validemiz devamla:
“Ebu Seleme (yani kocası) vefat edince Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)’in bana emrettiği gibi dedim. Allâh-u Te’âlâ Hazretleri de bana, kocamın yerine ondan daha hayırlı olan Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)’i nasip etti. (beni ona aile etti).” Buyurdu. (Müslim, Cenaiz:3,4)
f. İstircâ, önceki ümmetlere verilmeyen, sadece Ümmet-i Muhammed (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)’e ait olan bir özellik olduğunu ayrıca belirtmek isteriz.
Nitekim İbn-i Abbas (Radıyallâhu Anhümâ)’dan şöyle rivayet edilmiştir. Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem): “Diğer ümmetlerden hiç kimseye verilmeyen özellik, benim ümmetime verildi: o da musibet anında: ‘İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râci‘ûn’ denilmesidir.” (Taberânî, Mu’cemü’l-kebîr: 12/40, H.No:12411)
Said ibnü Cübeyr’den rivayet edildiğine göre:
“Musibet esnasında, bu ümmete öyle bir şey verildi ki kendilerinden evvel geçen Peygamberlere dahi verilmemiştir. (O da) ‘İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râci‘ûn’ (demeleridir) eğer bu ümmetten önceki Peygamberlere (Salavatullahi Aleyhim Ecmain) verilmiş olsaydı, elbette Yakub (Aleyhisselâm)a verilirdi. Çünkü o Yusuf (Aleyhisselâm)ı kaybettiğinde: Âh Yusuf’a üzüntüm!(Yusuf Sûresi:83) Dedi. (Süyûtî, ed-Dürru’l-mensûr: 2/73; Alusi: 2/23)
İmâm Beyhakî’nin lafzı ise şöyledir:
“İstircâ, bu ümmetten başka hiçbir ümmete verilmedi. Sen Yakub (Aleyhisselâm)ın ‘Yâ esefâ alâ Yûsufe’ Âh Yusuf’a üzüntüm!(Yusuf Sûresi:83) sözünü duymadın mı?” (Süyûtî, ed-Dürru’l-mensûr: 2/73; Beyhakî, Şu‘abü’l-îmân, no:9691)
g. Çocuğu ölen kişinin, göstereceği sabır karşısında alacağı mükâfatı ise Sevgili Peygamberimiz biz ümmetine şöyle haber vermiştir:
Ebû Musa el-Eş’ari (Radıyallâhu Anh)dan rivâyet edilen bir hadîs-i şerîfte Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
“Bir kulu(um) çocuğu öldüğü vakit, Allâh-u Te’âlâ, Meleklerine şöyle söyler:
Kulumun çocuğunu kabzettiniz mi?
Evet derler.
Yani kalbinin meyvesini elinden mi aldınız?” Melekler yine:
Evet” derler. Allâh-u Te’âlâ tekrar sorar:
Kulum (bu esnâda) ne dedi?’
Sana hamd etti ve istircâda bulundu derler. Bunun üzerine Allâh-u Te’âlâ Hazretleri şöyle emreder:
Öyleyse, kulum için cennette bir köşk inşa edin ve bunu ‘Beytü’l-hamd’ (hamd evi) diye isimlendirin.” (Süyûtî, ed-Dürru’l-mensûr: 2/77)
h. Ölüm haberi alınınca ne söylenmeli?
İbni Abbas (Radıyallahu Anhüma)dan rivayet edildiğine göre, Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
“Ölüm bir korkudur (sabır işidir). Sizden birinize, arkadaşının ölüm haberi gelince, şöyle desin:
İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râci‘ûn ve innâ ilâ rabbinâ lemunkalibûn.”(Süyûtî, ed-Dürru’l-mensûr: 2/77)
Bazen musibetlerden rahmet çıktığını, kahrın içinde lütufların, lütufların içinde de kahrın saklı olduğunu unutmamamız gerekiyor.
“Mevlâm çekirdekte orman saklamış, Tahıl tanesinde harman saklamış, Sabır eyle, duâ eyle, şükreyle, Yılanın zehrinde derman saklamış.”
Mü’min kulun başına bir takım belalar gelebilir. “Bunda da bir hayır ve hikmet vardır.” demeli ve sabrederek Cenâb-ı Hakk’ın hükmüne razı olmalıdır.
Marifetnâme sahibi İbrahim Hakkı Erzurûmî Hazretlerinin şu mısraları ne güzeldir:
Hakkın olacak işler, boştur gam-u teşvişler.
Ol hikmetini işler, Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler.
Yani: bütün işler, Mevlâ’dan olduktan sonra, aklı ve insâfı olan hiçbir işten üzülmez bilakis zevk alır. Mektûbât-ı Rabbânî’de de buyrulduğu gibi:
“Güzel olan Mevlâ’nın, her işi son derece güzeldir.”