Osmanlı Devleti, 1. Dünya savaşı esnasında işgale uğramış ve birçok cephede mücadele vermiştir. Yurdun dört bir yanında düşmanla savaşan milletimiz, topyekûn seferberlik ile vatan toprağını muhafazaya girişmiştir. Kimileri yaşadıkları bölgeyi müdafaa ederken, kimileri ise çağrıya göre koşup orduya katılmış ve muhtelif cephelerde, vatan ve mukaddesat uğruna çarpışmış, cihâd etmişlerdir. Tarihî kayıtlar bize, askerlikten muaf olan kimselerin dahi cephelere akın ettiği bilgisini sunmaktadır.
Bahsi geçen dönemde ve tarihimiz boyunca millet olarak birçok zafere nail olduk. Bununla beraber, üzücü birtakım hatıralarımız da vardır. 1. Dünya savaşı sırasında Kafkas Cehpesinde 100 bine yakın askerimizin donarak şehid olduğu Sarıkamış faciası da bizleri derin üzüntülere gark eden, üzerinden yüz seneyi aşkın bir süre geçmiş olmasına rağmen millî duygularımız ve manevî aidiyetlerimiz vesilesiyle acısını hâlâ derinden hissettiğimiz bir hâdisedir.
Bu hâdise tarihimizde öyle yer bırakmıştır ki, birçok kitaba ve şiire konu olmuş, Sarıkamış üzerine ortaya konulan edebî eserleri listeleyen çalışmalar yapılmıştır.
Yoğun Kış Şartları Büyük Fedakârlık
Seferberlikle silâh altına alınan, muhtelif bölge ve şehirlerden akın akın cephelere koşan askerlerimiz, verilen emre tam bir itaatle, içerisinde bulundukları zor şartlara aldırmaksızın harekât boyunca üzerlerine düşen vazifeyi lâyıkıyla yerine getirmeye gayret ettiler.
Ordu; güneyden, yani coğrafî şartlar ve hava durumu açısından sıcak bir bölgeden intikal etmişti. Harekâtın düzenleneceği, Rus ve Ermenilere karşı mücadele verilecek olan bölge son derece soğuk ve mevsimsel olarak da en ağır şartları kuşanmış bir hâldeydi.
Salgın Hastalıklar ve Tıbbî İmkânsızlıklar
Olumsuz koşullar, düşülen hatalar sebebiyle daha da ağırlaştı. Şahitlerin anlattığından kayda geçen bilgilere göre; ordu donma tehlikesiyle burun buruna geldiğinde, askerler güçlerini tamamen kaybettiler. Direnişlerinin son noktasına ulaştıklarında hareketleri iyice yavaşladı ve zamanla kıpırdayamaz hâle geldiler. O saatlerde haykırışların yükseldiği, “Allâhüekber” dağlarında, tekbir nidalarının feryada dönüştüğü anlar yaşandı.
Ordu, on binlerce askerini hastalıklar sebebiyle zaten kaybetmiş durumdaydı. Zira seyyar hastaneler iş görmez olmuş, kısıtlı ulaşım imkânlarının bir de hava muhalefeti sebebiyle tamamen kesilmesinden dolayı, yerleşik hastanelere ulaşabilmek de mümkün olmamıştı. Zaten hastanelerin tıbbî imkânları da son derece kısıtlıydı.
Zemherinin etkisini en sert şekilde hissettirdiği o günlerde yoğun tipi altında ilerlemeye çalışan ordu daha fazla direnememişti. Donmaktan kurtulan askerler ise tifüs ateşi sebebiyle çok geçmeden vefat etmişti. Küffara karşı girişilecek mücadele ilk duyurulduğunda büyük bir ümitle karşılanmışken, acı bir sonla neticelenmişti.
Ciltlere Sığmayan Acı Hatıralar
Sarıkamış’la ilgili anlatılanlar, ciltlerce kitap olmuş durumda. Yaşanan bu facianın yanı sıra, esirlere yapılan muameleler konusunda Batı’nın vahşiliği de hiçbir zaman unutulmayacaktır. Hâdiselere konu olan şahıslar, zaman ilerledikçe değişmişse de, zalimler hiçbir zaman değişmemiş ve muhtelif zamanlarda, yeryüzünün farklı bölgelerinde aynı zulüm sürüp gitmiştir. Nitekim bugün de dünyanın birçok yerinde insanlar büyük bir mezalim altında boğuşmaktadır.
Sene-i devriyesinde o günün hatıralarını yâd ederken, tüm şehidlerimizi rahmet ve minnetle, duâlarımızla hatırlıyor; milletimizi ve askerimizi muhafaza buyurmasını, ümmet-i Muhammed’i her daim mansûr ve muzaffer kılmasını Cenâb-ı Hak’tan niyâz ediyoruz.