Zeyd bin Sâbit (Radıyallâhu Anh) hicretten on bir yıl önce vahyin nüzûlünden bir yıl sonra milâdî 611 senesinde Medîne’de doğmuştur[1] Sahâbe-i kirâm’ın önde gelenlerinden biri olan Zeyd bin Sâbit (Radıyallâhu Anh) Medîne’ye hâkim iki büyük kabileden biri olan Hazrec’in Neccâroğulları kolundandır.[2] Babası Sâbit bin Dahhâk, Buâs günü öldürüldüğünde Zeyd (Radıyallâhu Anh) henüz 6 yaşındaydı. En yaygın künyesi Ebû Saîd’dir.[3]
Müslüman Oluşu
Yaygın kanaate göre Zeyd bin Sâbit (Radıyallâhu Anh)ın İslam’a girişi hicretten önce olmuştur. Hazret-i Peygamber Medîne’ye geldiğinde 11 yaşında olduğunu belirten Zeyd bin Sâbit (Radıyallâhu Anh) kendisinin Rasûlullah’a götürülüp ‘Bu çocuk Allah’ın sana inzal ettiği Kur’ân’dan 16-17 sûreyi ezberledi’ denilerek arz edildiğini şöyle ifade eder: “Rasûlullah Medîne’ye geldiğinde Neccaroğulları beni ona götürdü. ‘Ey Allah’ın Rasûlü! Bu çocuk Allah’ın sana inzal ettiği Kur’ân’dan 16-17 sûreyi ezberledi’ denilince Hazret-i Peygamber benden okumamı istedi. Ben de okudum…”[4] Bu miktarda sureyi ezberlemek elbette ki biraz zaman alacaktır ve hicretten hemen sonra bunu yapabilmesi pek de mümkün görülmemektedir.
İslâm İçin Yaptığı Hizmetler
Hazret-i Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in Medîne’ye ilk geldiği andan itibaren yanından ayrılmayan Zeyd bin Sâbit (Radıyallâhu Anh) gerek Rasûlullah (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) döneminde gerekse sonrasında vahiy kâtipliği, elçilik, Kur’ân’ın toplanması ve çoğaltılması, ferâîz ve fıkhî meselelerde fetvâ vermesi gibi ilmî vazifelerinin yanı sıra; istişare heyetinde bulunma ve halifeye vekil olma gibi birçok vazife yapmıştır. Hazret-i Peygamber döneminde Kur’ân’ı ezberlemiş, vahiy kâtipliği yapmış, Rasûlullah (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in dil öğrenme emrini yerine getirerek Arap olmayan kabilelerle tercümanlık görevini îfâ etmiş, ganîmetleri tesbit ve taksim görevinde bulunmuş olan Zeyd bin Sâbit (Radıyallâhu Anh) Hendek Savaşı ile savaşlara da katılmaya başlamıştır.
Zeyd, vahiy kâtipliği yaptığını şöyle ifade etmiştir: “Ben Rasûlullah’ın komşusuydum. O, vahiy inince beni çağırtır, ben de inen vahyi yazardım.”[5] Zeyd bin Sâbit (Radıyallâhu Anh)ın vahiy kâtipliği görevi Hazret-i Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in vefatına kadar sürmüştür. Bu görevi yürütmüş olmasına ilave olarak başka vasıflara da sahip olmanın etkisiyle Hazret-i Ebû Bekir (Radıyallâhu Anh) ve Hazret-i Osman (Radıyallâhu Anh) dönemlerinde kendisine Kur’ân’ın cemedilmesi ve yazılması ile ilgili vazifeler de yapmıştır.
Yahûdî ve Hristiyanlardan gelen İbrânîce yazışma görevini de îfâ etmiştir. Rasûlullah (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) Medîne’ye geldiği zaman kendisine on küsûr sûreyi ezberlemiş diye takdim edilen Zeyd bin Sâbit (Radıyallâhu Anh) güçlü bir hafıza, kıvrak bir zekâ ve hızlı öğrenme yeteneğine sahip olduğunu anlayınca ondan İbrânice ve Süryanice öğrenmesini istemiştir. Zeyd bin Sâbit (Radıyallâhu Anh) bu iki dili kısa süre içinde öğrendiğini şöyle ifade etmiştir: “Rasûlullah bana, “Zeyd, Yahûdilerin yazısını öğren. Çünkü ben, Yahûdilerin bana yazdıklarına güvenemiyorum.” dedi. “Ben de on beş gece içinde İbrânice’yi yazıp okumasını öğrendim. Bundan sonra Yahûdilerin Resulullah’a gönderdikleri mektupları okuyor, onlara verilen cevapları yazıyordum.”[6]
Ferâiz ilminde de sahabe-i kiramın en önde gelenlerinden biriydi. Rasûlullah (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) onun bu ilimdeki üstünlüğünü ashâbına: “Ferâîzi en iyi bilen Zeyd’dir.”[7] şeklinde ifade etmiştir. Kur’ân-ı Kerîm, kıraat ve tefsir ilimlerinde de ashab arasında parmakla gösterilen nâdir âlimlerdendi. Gerçekleşmemiş/farazî olaylara fetva vermemesi de onun önde gelen özelliklerindendir. Aynı tavır Hazret-i Ömer (Radıyallâhu Anh)da da görülmüş ve bu tavır hicaz fıkhının önde gelen özelliklerinden biri olmuştur.
Zeyd bin Sâbit (Radıyallâhu Anh)a farklı ilimlerlerdeki bu üstünlüğünden dolayı sahâbe tarafından büyük saygı gösterilmiştir. İbn Abbâs (Radıyallâhu Anh) bir gün, Zeyd (Radıyallâhu Anh)ın bineğinin üzengisini tutmuştu. Bu durumdan mahcubiyet duyan Zeyd (Radıyallâhu Anh)ın ‘yapma’ demesi üzerine ‘Biz âlimlerimize böyle saygı gösteririz’ cevabını vermiştir. Zeyd (Radıyallâhu Anh) da bunun üzerine İbn Abbâs (Radıyallâhu Anh)a elini göstermesini söyler. O elini gösterince tutup öper, ardından da “Biz de Peygamberimiz’in ehli beytine böyle davranmakla emrolunduk” demiştir.[8]
Vefâtı
İlmi ve sahâbe olmanın şerefini cemeden Zeyd bin Sâbit (Radıyallâhu Anh) 56 yaşlarında, hicrî 45 yılında hayatının tamamını geçirdiği Medîne-i Münevvere’de vefât etmiştir. Onun ölümü üzerine İbn Ömer (Radıyallâhu Anh) “Bugün insanların en âlimi öldü!” derken, Ebû Hureyre (Radıyallâhu Anh) “Bugün, bu ümmetin âlimi öldü. Umulur ki, Allah, İbn Abbâs’ı ona halef kılar” demiştir. İbn Abbâs (Radıyallâhu Anh) da onun kabrini işaret ederek kimsenin bilmediği pek çok şey bilen bir âlimin ilmiyle toprağa gömüldüğünü “İşte, ilmin gömülmesi böyledir” sözüyle ifade etmiş ve onun ilmî kifayetini ve İslâm için büyük kıymeti hâiz bir sahabenin vefât ettiğine işaret etmiştir.[9]
Cenâb-ı Hakk cümlemize ilim, amel ve takvâ ile müzeyyen bu büyük sahabenin hayatından bir nebze dahi olsa tesirlenebilmeyi ve istikâmetimizi kendi rızasına çevirebilmeyi nasip ve müyesser eylesin. Âmîn Yâ Muîn…
Dipnotlar
[1] İbn Sa‘d, et–Tabakât, 5/306.
[2] İbn Abdilber, el-İstîâb, 245.
[3] İbn Sa‘d, et-Tabakât, 5/307.
[4] Buhârî, et-Târîhu’l-Kebîr, 3/381.
[5] Ahmed bin Hanbel, Müsned, 5/188.
[6] Ahmed bin Hanbel, Müsned, 5/136.
[7] İbn Abdilber, el-İstîâb, 247.
[8] İbn Sa‘d, et-Tabakât, 2/310.
[9] İbn Sa‘d, et-Tabakât, 2/312.