Velî Kulların Özellikleri
Veli olan bir kulu sair kullardan ayıran vasıflar nelerdir? Bu sualin cevabını el-Lekkânî’nin Cevhere’si üzerine yazdığı enfes şerhi Hidâyetu’l-Mürîd’inde veli olabilmek için zikrettiği dört şartı naklederek vermiş olalım. El-Lekkânî ilgili eserde velide bulunması gereken dört vasfı şöyle zikretmektedir:
Dinin Asıllarını Bilmesi
Bu sayede veli olan bir kul yaratıcı olan Allah (Celle Celâlühû) ile mahlûkatı arasını tefrik edebilecek ve peygamber olanla sahte peygamberlik yapan kişilerin arasını ayırabilecektir.
Şeri‘atın Ahkâmını Bilmesi
Veli olan bir kul nakil ve fehim/ anlama bakımından şeriatın hükümlerine vakıf olmalıdır. Veli, Allah (Celle Celâlühû)nun dinine yardımcı olan kişi demek olduğundan yeryüzünde bulunan âlimlerin tamamının ölmesi durumunda bile İslam’ın kaidelerini evvelinden ahirine tesis edebilecek kişi manasına gelmektedir. Böyle bir şeyi, Allah (Celle Celâlühû)nun dinini, o dinin kaidelerini, usul ve furû‘unu bilmeyen bir kimsenin icra etmesi düşünülemez.[1]
Güzel Ahlâk ile Müzeyyen Olması
Veli olan kişi, şeriat ve aklın gösterdiği ölçüde güzel bir ahlaka sahip olmalıdır. Şeriatın delalet ettiği ahlak, onu haramlardan koruyan vera‘ ve bütün emirlere sarılmaktır. Aklın gösterdiği ahlak ise, birinci şartla alakalıdır. Zira veli olan kişi usûlu’d-dîni bildiğinde âlemin sonradan yaratıldığını da bilmiş olacak ve bu sebeple âlemde olan şeylerden ne korkacak ne de onlara bel bağlayacaktır. Çünkü bütün bunların Allah (Celle Celâlühû)nun kudretinde olduğunun farkında olacaktır. Vahdaniyeti bildiğinde, bütün amellerini mahza Allah rızası için yapacaktır. Zira rablik asla hiçbir şeyde ortaklık kabul etmez. İleride olacak her şeyin kaderde yazılı olduğunu bildiğinde, kaçırdığı hiçbir şeye üzülmeyecek, takdir edilmeyen bir şeye de ümit bağlamayacaktır. Kadere razı olmak diye tabir edilen şey budur. Bu durum meydana geldiğinde, mahlûkata şefkatle yaklaşacak, ona eziyet ettiklerinde görmezden gelebilecektir. Zira onların kendi kendilerine ne bir zararı defetmeye ne de bir menfaati celp etmeye güç yetiremeyeceklerini bihakkın idrak etmiş olacaktır.
Daima Korku Hâlinde Olması
Veli olan kişi, ezelde saadet fırkasından mı şekavet fırkasından mı yazıldığını bilmediği ve şekavet ehli olmanın alametlerini de Allah (Celle Celâlühû)nun emirlerine muhalefet etmekte gördüğü için muhalefet cürmüne düşmekten daima korkmalıdır. Vera‘ diye tabir edilen şey de budur. İçinde bulunduğu imtisal halinin yok olmasından, haiz olduğu ilmin ve fehmin şek ve cehalete dönüşmesinden korkmalıdır. Keza, Allah (Celle Celâlühû)nun, kendisinden, ona verdiği nimetlerin şükrünü ifa etmesini isteyip de bundan aciz kalmasından korkmalı, nefsinin kendisini aldatarak, amelini ifsat edecek riya ve işitsinler duygusuna kapılması ihtimalinden her an endişe içinde olmalıdır. Aynı şekilde, insanların haklarına girmesi ve bu sebeple amellerinin onların sahifelerine nakledilmesinden korkmalıdır.[2]
Velilerin haiz oldukları vasıflar çok özet tavzihle bunlardır. Meselenin daha fazla tafsil istediği durumlarda elbette bu maddelerin çoğaltılması mümkündür. Kısa bir izah için nakletmeyi münasip gördüğümüz veli olabilmenin şartlarını anlatan bu izah veciz olması haysiyetiyle son derece güzeldir. Cenab-ı Hakk müstefid eylesin.
Dipnotlar
[1] Bu şarttan, veli olan birinin bütün ilimlere vakıf, her şeyi bilen biri olması gerektiğini anlamamak lazımdır. Zira veli olmanın böyle bir şartı elbette olamaz. Burada el-Lekkânî’nin bahsettiği husus –vallahu a‘lem- ya velilerde bulunan, sebepleri aşan ve tamamen ilâhi bir atıyye olan manevi ilim yahut da velinin şeriatı tatbik edebilmesi için yeterince bilgiye sahip olması gerektiğidir.
[2] Burhanuddin İbrahim el-Lekkânî el-Mâlikî, Hidâyetu’l-Mürîd li Cevhereti’t-Tevhîd, Daru’l-Besâir, Kahire, 1430, Baskı: I, II/917