أَعُوذُ بِاللّٰهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
Bizleri en güzel fıtrat üzere vücuda getiren Rabbimize Hamd-ü senalar olsun. Salât ve selâm, Allâh-u Teâlâ’nın yarattığı fıtrata en uygun yaşayan, Hazreti Muhammed Mustafa (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in ve onun peşinden gidenlere olsun.
Değerli Müslümanlar!
İslam dini mükemmeldir. Son dindir. Kur’ân-ı Kerîm bu dinin kitabıdır ve eşi benzeri bulunmayan bir kitaptır. Muhtevası biricik Rabbimizin hikmetleri ile doludur. Allâhu Teala bu kitapla son dinini tamamlamıştır. Mela teala bir ayet-i kerimesinde Şöyle buyurmuştur.
(…اَلْيَوْمَ اَكْمَلْتُ لَكُمْ د۪ينَكُمْ وَاَتْمَمْتُ عَلَيْكُمْ نِعْمَت۪ي وَرَض۪يتُ لَكُمُ الْاِسْلَامَ د۪ينًاۜ…)
“İşte bugün sizin için dininizi kemâle erdirdim. Üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslam’dan razı oldum.”[1]
Rabbimiz bizim için İslam’ı seçmiştir ve İslam’ı yaşamamızı istemiştir. Yaratılış gayemizin bu olduğunu birçok yerde belirtmiştir. Yani Allâh-u Teâlâ insanı sorumluluk sahibi bir vasıfta yaratmıştır. Bizimle beraber birçok varlığı da yaratmış, hayvanları yaratmış kuşları yaratmış, balıkları yaratmış bitkileri yaratmış ve daha nice şeyler yaratmıştır. Bu yaratılanların pek azı müstesna hepsini sorumluluk sahibi olması icap eden insanoğlunun hizmetine sunmuştur. Nitekim Kitâb-ı Mübîn’de şöyle buyurmuştur.
اَلَمْ تَرَوْا اَنَّ اللّٰهَ سَخَّرَ لَكُمْ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِ وَاَسْبَغَ عَلَيْكُمْ نِعَمَهُ ظَاهِرَةً وَبَاطِنَةًۜ)
(وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يُجَادِلُ فِي اللّٰهِ بِغَيْرِ عِلْمٍ وَلَا هُدًى وَلَا كِتَابٍ مُن۪يرٍ
“Görmediniz mi ki, Allah göklerde ve yerde ne varsa hepsini sizin hizmetinize vermiş, gizli ve açık olarak nimetlerini üzerinize yaymıştır. Bununla beraber insanlar içinde kimi de var ki, ne bir ilme, ne bir mürşide ve ne aydınlatıcı bir kitaba dayanmaksızın Allah hakkında mücadele ediyor.”[2]
Allâhu Teâlâ bize bu kadar mükemmel nimetleri verdikten sonra o nimetleri düşünüp kendisini bulabileceğimiz akıl nimetini de vermiştir. Bu akılla Allah (Azze ve Celle)nin bize ne denli muazzam güzellikler hîbe ettiğini görebiliriz. Allah (Celle Celalühû) bir dut yaprağı yaratmış rengi tek, kokusu tek, tadı tek ama koyun yiyince süt yapıyor, arı yiyince bal yapıyor, ceylan yiyince misk yapıyor, tırtıl yiyince ipek yapıyor. Maddesi bir olan bir şeyden bu kadar nimetin çıkması Rabbimizin bu aleme ne denli muhkem bir mizan koyduğuna delalettir. Mevlâ Teâlâ Rahmân Sûresinde şöyle buyurmaktadır:
(وَالسَّمَٓاءَ رَفَعَهَا وَوَضَعَ الْم۪يزَانَۙ)
“Göğü yükseltti ve dengeyi (mizanı) kurdu.”[3]
Bizden istenilen ise bu muazzam mizana sahip çıkmaktır. Eşi ve benzeri olmayan Allâh-u Teâlâ koymuş olduğu bu mizana muhteşem bir nizam vermiştir. Bu nizamda gökyüzünden yağmur yağar yeryüzünde envâi çeşit nimetler meydana gelir. Bu nizamda gecenin ardından gündüz, ayın yıldızların ardından güneş zuhur eder. Bu nizamda ilkbaharın ardından yaz, yazın peşine sonbahar, ardından kış gelir. Her birinin vazifesi farklıdır. Her biri Allâh-u Teâlâ’nın emirlerini yerine getirmektedirler.
Gecenin olmadığı, gündüzün gelmediği, ayın yıldızların zuhur etmediği, güneşin doğmadığı bir gün göremezsin. İlkbaharın yazın, sonbaharın, kışın olmadığı bir yıl yoktur. Bu nizamda kâinatın bu güzelliğini anlamak için Rabbimiz bize akıl vermiştir. Aslında insanın mizanı da akıldır. Nizamı ise azalarıdır. Bu nizamdaki kalbin başka ciğerlerin başka midenin, böbreklerin, bağırsakların başka görevleri vardır. İnsan akıl mizanı ile bazen bunu kavrayamaz. Akıl bazen melekelerini kaybedebilir. Delalete düşebilir, zelil olabilir. Nefsin bir numaralı askeri olabilir. Bundan dolayıdır ki Allâh-u Teâlâ insana bu mizanın üstüne bir mizan daha vermiştir. O da kurandır. İnsan ancak kuranla hem kendi nizamına hem de dünyanın mizanına sahip çıkabilir. Yüce Rabbimiz de bizlerden bunu istemiştir ve bize şöyle emretmiştir.
(اَلَّا تَطْغَوْا فِي الْم۪يزَانِ)
“Allah’ın koyduğu, kurduğu dengeyi, düzeni bozmayın, ölçüyü kaçırmayın.”[4]
Nitekim Yüce Allah’ın kitabında bu nizamı bozmamamızı emretmiş ve insanoğluna yaklaşmaması gereken şeyleri de pek çok ayet-i kerimede bir bir saymıştır: Yüce kitabında bizlere Şöyle buyurmuştur.
حُرِّمَتْ عَلَيْكُمُ الْمَيْتَةُ وَالدَّمُ وَلَحْمُ الْخِنْز۪يرِ وَمَٓا اُهِلَّ لِغَيْرِ اللّٰهِ بِه۪ وَالْمُنْخَنِقَةُ وَالْمَوْقُوذَةُ)
وَالْمُتَرَدِّيَةُ وَالنَّط۪يحَةُ وَمَٓا اَكَلَ السَّبُعُ اِلَّا مَا ذَكَّيْتُمْ وَمَا ذُبِحَ عَلَى النُّصُبِ وَاَنْ تَسْتَقْسِمُوا بِالْاَزْلَامِۜ
(…ذٰلِكُمْ فِسْقٌۜ
“Sizlere ölü, kan, domuz eti, Allah Teâlâ’dan başkasının namına boğazlanan hayvan, bozulmuş, vurulmuş, yuvarlanmış, tepesi üstü düşmüş, veya yırtıcı bir hayvan yemiş, daha ölmeden boğazladığınız müstesna, ve dikili taşlar üzerine boğazlanan hayvanlar ve zarlar ile kısmet istemeniz haram kılınmıştır. Bunlar birer fısktır…”[5]
İnsanoğlu şeriata uymayıp şarap içerse veya uyuşturucu kullanırsa akıl mizanı kaybeder. Bu dünya mizanında da böyledir. İnsan asıl amacına değil de nefsinin hevasına düşerse ve yaptığı her işi kendi çıkarları için yaparsa, ulaştığı birtakım bilgileri insanlar üzerine tahakküm kurmak için kullanarak haddi aşarsa, dünyanın dengesini bozmaya küresel ısınmaya çeşitli hastalıklara ve daha nice mekruh hadiselere neden olur.
Bitkilerin, hayvanların bitkilerin GDO’su ile oynayıp sağlıklı olmayan, insan vücuduna zarar veren ürünler üretirse bu mizanı bozar. Belki de GDO ve benzeri tevessülller insanlara zarar vermeden faydalı bir şekilde üretilebilir. Şarap sirke yapılıp kullanılabilir. Bu mizana uygundur. Ama şarap yapıp içmek mizana uygun değildir. Domuz etini yemek mizanı bozmaktır. Şeriata uymamak nizamı bozmaktır.
Nitekim biz Müslümanlar yaşanılabilir bir dünya istiyoruz ve arkamızda yaşanılabilir bir dünya bırakmak istiyoruz. Kesinlikle birtakım kötü niyetli insanların bilimi kullanıp dünyamıza müdahale etmelerini istemiyoruz.
Şu bir gerçektir ki bu dünya bizim değil. Biz bu dünyada bekçi mesabesindeyiz. Fıtratı bozan her türlü işten kaçınmamız üzerimize bir vazifedir.
Allah Resûlü (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) bir hadislerinde şöyle buyurmuşlardır:
“عن أبي هريرة:] “كُلُّ مَوْلُودٍ يُولَدُ على الفِطْرَةِ، فأبَواهُ يُهَوِّدَانِهِ، أوْ يُنَصِّرَانِهِ، أوْ يُمَجِّسَانِهِ]
“Her doğan çocuk, fıtrat üzere doğar. Sonra anne-babası onu Yahudi, Hristiyan veya Mecusi yapar.”[6]
Amellerin bozukluğu inancın bozukluğundan neşet eder. İnançta fıtrata uygun olan islam akidesidir. Öyleyse amellerde/işlerde fıtratı yakalamak ve ondan sapmamak islam inancıyla mümkün olabilir. İslamdan uzaklaşmak insanı Siyonizm’e, kapitalizm’e köle yapar. Bir takım hem fıtrat dışı hem ahlak dışı işlere sevk ederler. Nasıl vücuttaki kötü bir hastalığı muayene edip tedavi etmesi için alanında mahir bir tabibe ihtiyacımız varsa, aynı şekilde bozulmaya yüz tutmuş dünyamızı imar etmek için Şeriatı iyi bilen fıtrata halel getirmeyecek, alanlarında uzman Müslümanlara ihtiyacımız vardır. Çünkü, Müslümanlar dünya liderliğinden uzaklaştırıldığından beri dünyamız çok şey kaybetti. Kafir zihinler fıtratı bozdu, insanı tanınmaz hale getirdi. Zaten işi ele aldıklarında neler yapmaya teşebbüs edeceğini Mevla bizlere Bakara Sûresi 205. Âyet-i Kerîmesinde bildirmiştir.
(وَاِذَا تَوَلّٰى سَعٰى فِي الْاَرْضِ لِيُفْسِدَ ف۪يهَا وَيُهْلِكَ الْحَرْثَ وَالنَّسْلَۜ وَاللّٰهُ لَا يُحِبُّ الْفَسَادَ)
“Ve yanından ayrılınca yeryüzünde fesat çıkarmaya, ekinleri, zürriyetleri helâk etmeğe çalışır. Allah Teâlâ ise fesadı sevmez.”
Bu zihniyetteki insanlar hayvanların ve bitkilerin genetiği ile oynadılar. Daha çok servet sahibi olmak için doğallığını bozdular. Meyve ve sebzeleri daha iri, parlak rengli ve alımlı hale getirmek için türlü türlü usulsüzlükler uyguladılar. Sonuç olarak bu meyve ve sebzeler insanlarda farklı farklı hastalıklara yol açtı. Bunların hepsinin neticesinde yüce rabbimizin şu ayet-i kerimesinde bizleri uyardığı neticeye sürüklendi
ظَهَرَ الْفَسَادُ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ بِمَا كَسَبَتْ اَيْدِي النَّاسِ لِيُذ۪يقَهُمْ بَعْضَ الَّذ۪ي عَمِلُوا)
(لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ
“İnsanların kendi elleriyle yaptıklarından sebep karada ve denizde fesat bozukluk zuhûra gelir. Allah da onlara yaptıkları şeylerin bazısının akıbetini tattırır. Umulur ki, onlar bu yaptıklarından dönerler.”[7]
Dünyamıza insan eli değdi. Güzelim nimetleri kötü kullanmalarından dolayı asıl tabiatlarından çıkarmalarından dolayı su kirlendi. Hava kirlendi. Çevre kirlendi. Hastalıklar arttı. Ölümler arttı. Virüsler çıktı. Ahlâk ve namus bozuldu. Bunun sebebi insanoğlunun mizana ve nizama el uzatmasıdır.
İnsan eli uzanmamış, değmemiş bir bölgede hiçbir bozukluk söz konusu değildir. Allâh-u Teâlâ’nın nizamının mükemmel bir şekilde işlediğini görürüz. Orada çöp yoktur. Hava kirliliği yoktur. Ses kirliliği yoktur. Işık kirliliği yoktur. Radyasyon yoktur. Netice olarak dünyamız her geçen gün yaşanabilir olmaktan çıkıyor. Buna sebep olan kötü niyetli insanlara dur denmesi gerekiyor.
Dünyanın bozulmadan kalması için Müslümanca düşünebilen zihinlere ihtiyaç var. Eğer ki müslümanlar olarak gayretle çalışıp Allâh-u Teâlâ’nın mizanına sahip çıkabilirsek ne mutlu bize… Gayret bizden Tevfik Allâh-u Teâlâ’dandır.
Dipnotlar
[1] Mâide Sûresi 3. Âyet-i Kerîmeden.
[2] Lokman Sûresi 20. Âyet-i Kerîme.
[3] Rahmân Sûresi, 7. Âyet-i Kerîme.
[4] Rahmân Sûresi, 8. Âyet-i Kerîme.
[5] Mâide Sûresi, 3. Âyet-i Kerime.
[6] Sahîh-i Buhârî, r. 1385.
[7] Rûm Sûresi, 41. Âyet-i Kerîme.