Batıya yönelmiş bulunan devleti, doğuda baş gösteren tehlikeleri öncelemek sebebiyle doğuya yönelten ve birçok fetihlere imza atarak vatan topraklarının yaklaşık 2,5 kat büyümesini sağlayan ve hilafeti Anadolu’ya getiren Yavuz Sultan Selim Hân, vefatından evvel devletin geleceğini teminat altına mühim hamleleri de gerçekleştirmişti. Artık Batıya yönelecek, Rodos’tan başlayan denizaşırı seferlerle çok daha büyük fetihler gerçekleştirecek ve Nizâm-ı Âlem İlâ-yi Kelimetullâh yolunda daha nice zaferler elde edecekti.
Askerî anlamda o devre kadar tarihin kayıtla müşerref olduğu en önemli adamlardan biridir. Gerçekleştirdiği fütuhat, o büyük devleti asırlar ötesine taşımıştır. Anadolu birliğinin tam manada sağlanması da yine onun eseridir. Dünya haritasını sekiz sene içerisinde köklü bir değişikliğe tâbi tutan bir Sultan’ın, dünya haritasına baktığında: ‘’bu, bir Hükümdar için dardır’’ deme hakkına sonuna kadar sahip bulunduğu, yadsınamaz bir gerçektir. Hedefinin; en başta İslâm dünyasını tevhîd etmek ve daha sonra Turan coğrafyasıyla birleştirip batıya doğru hareket ederek Roma da dâhil fethetmek olduğu ifade edilmiştir.
Kişisel Özellikleri
Yavuz Sultan Selim Hân, uzunca boylu idi. Vücudunun gövde kısmı bacaklarına nispeten daha uzundu. Bundan dolayı at üstünde duruşu çok daha heybetliydi. Kemikleri kalın, pazılı, omuzları geniş idi. İri iki siyah gözünün parlaklığı ve etkileyiciliği yabancı şahitler tarafından da dile getirilmiştir. Toparlak kırmızı pak yüzlü, çatma kalın kaşlı, keskin bakışlıydı. Dişleri inci gibiydi. Söylediklerini genellikle birkaç kez tekrarlardı. Korku nedir bilmeyen bir yüreği olduğu gibi, fikrinde de kesinlik vardı. Geniş bir düşünce ve tasavvur dünyasına sahip olmakla beraber, kararlarını hızlı bir şekilde hayata geçirebilme kudretini haizdi. Kararını kesinleştirmeden evvel vüzera ve alanında uzman kimselerle istişare eder, onların fikirlerine önem verir ve kararını, günlerce düşünüp değerlendirdikten ve akla gelebilecek her türlü ihtimali göz önünde bulundurduktan sonra netleştirirdi. İstişareler sonucunda, kendi görüşüne uygun olmayan bir görüşle karşılaştığında, makul geldiği takdirde görüşünden döndüğü gözlenirdi. Bu haslet ve vasıfları vesilesiyle, göreve geldiğinde durgun bir vaziyete bürünmüş halde bulduğu devlet mekanizmasını, bir anda ayağa kaldırmıştır.
Şiire muhabbetli padişahlarımızdan idi. Türkçe, Farsça ve Arapça şiir yazma ve söylemede mahir idi. Bu dillerin yanı sıra, Tatar lehçesine de aşina olduğu belirtilmiştir. Sert ve hiddetli tavrı, işlerindeki ciddiyete de fazlasıyla yansımıştı. Bu tabiatına rağmen ikili ilişkilerinde gayet ince, nazik, zarif ve mütevazı idi. Elçilerin belirttiğine göre, adaleti hiçbir zaman elden bırakmamıştı.
Kendisini tamamen devlet ve tebaanın işlerine adamış bir şahsiyetti. Tebdîl-i kıyafet ile halk arasında çokça dolaşır, her zümreden istihbarat elde etme noktasında görevlendirdiği adamlarla bilgi toplardı. Gecede yalnızca 3-4 saat kadar uyur, dünya nimetlerine kıymet vermez, şatafattan hoşlanmaz, debdebeli hayata ters durur, sade giyinmeyi tercih ederdi. Devlet hazinesinin her daim dolu bir şekilde muhafaza edilmesine özellikle önem vermiş ve vefatından sonra da hazineyi, sonraki sultan olan oğlu Kanûnî Sultan Süleymân Hân’a öylece teslim etmiştir. Hayır işlerini önemsemiş olmasına rağmen seferlerden ve vazifelerden fırsat bulamayışından olsa gerek, bu alanda pek eser bırakamamış; niyetlenmiş olduğu –ve sonradan oğlu tarafından tamamlanmış olan- camiyi tamamlamaya da muvaffak olamamıştır.
Devrinin her türlü silahını iyi derecede kullandığı ve yay yapımındaki mahareti ve son derece iyi bir avcı olduğu kaydedilmiştir. Mısır seferinde bir timsahı tek vuruşta ikiye böldüğü nakledilmiştir.
Şehzadeliğinden itibaren ulemanın sohbetine, dinî ve ilmî mütalaalara ve tefekküre ehemmiyet vermiş idi.
Tarih Mütalaaları ve Kitaplara Vukûfiyet
Tarih ilmine de düşkündü. Sezar ve İskender’i okuduğu da nakledilmiştir. Okunması, dil ve ıstılah yönüyle zor olan (Moğol tarihine dair Târîh-i Vassâf) eserleri okumuş olması, birikiminin açık göstergelerindendir. İlim itibara alındığında, Osmanlı padişahlarının (Fatih Sultan Mehmet ile beraber) en üstünü olduğu değerlendirilmiştir. Seferlerde dahi vakit bulduğunda ve istirahatlerinde mütalaa ve okuma ile meşgul olmuştur. Mısır’daki ikâmeti esnasında, Hind ve Çin haritalarını yaptırmış, Kemalpaşazâde’ye muhtelif kitapları terceme ettirerek okumuş ve incelemiştir.
Sûfi Kimliği ve Sohbet Meclislerine Verdiği Ehemmiyet
Tasavvufa ilgi duyduğu; Muhyiddîn İbnu Arabî ve Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’nin görüşlerine meylettiği kaydedilmiştir. Zenbilli Ali Efendi, Kemalpaşazâde, İdrîs-i Bitlisî, Halimi Çelebi gibi âlimlerin sohbet meclislerinde bulunduğu ve zaman zaman onları davet ederek sohbet meclisleri kurduğu ifade edilmiştir.