Asırlarca İslâm’ın sancaktarlığını yapmış bir ecdadın torunları olarak, onların bizlere miras bıraktığı topraklarda yaşıyoruz. Her zerresi İslâm’ın nûruyla yoğrulmuş olan bu topraklarda yaşayan toplumumuzda görülen bazı fikrî bozulmalar ve en mühimi de inanç yönünden bozulmalar, ivedilikle tedavi edilmesi gereken bir hastalığa çoktan dönüşmüş durumdadır.
Noelin kaynağı şirke dayandığı gibi günümüzdeki kutlanış şekilleri de şirk unsurları içeren, Hristiyanlara ait olduğu konusunda hiç şüphe edilmemesine rağmen[1] kendilerini Müslüman olarak tanımlayanların bu kutlamalara iştirak etmeleri hatta bu kutlamaları sahiplenmeleri, konunun vahametinin ve eriştiği tehlikeli boyutun açık ifadesi olmaktadır.
İslâm Toplumunda Câhiliyye Hükmünü Aramak
Noel, câhiliyye âdetlerinden olan pek çok unsuru ihtiva etmektedir. Allah Te‘âlâ bu tür düşünce ve âdetlerden uzak durmamızı açıkça emretmiştir:
“Yoksa onlar (Allâh’ın sana indirdiği hükümleri kabulden yüz çevirip de) hâlâ (İslâm öncesi) câhiliyyet (döneminin, nefsâni arzulara göre yamulmaya müsâit bulunan bâtıl) hükmünü mü arıyorlar? (Gerçeklere ulaşmak için fikir yorarak meselelerin iç yüzü hakkında) şüphesiz bir bilgiye sahip bulunmakta olan değerli bir toplum için, hüküm (ve kanun koyma) yönünden Allâh’tan daha güzel kim olabilir?!”[2]
Nakletmiş olduğumuz âyet-i kerîme, çocuklarından birini diğerlerinden üstün tutan câhiliyye anlayışının, İslâm’ın hükümlerine rağmen tatbikine yönelik bir teşebbüsün ardından nâzil olmuştur. Karşımızda duran ikaz ilk bakışta kanûnî bir hükme yönelik ikazmış gibi görünse de âdetlere ve ahlâk anlayışına dair düşünce ve isteklere şamil olduğunu söyleyebilmek de mümkündür. Zira Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) bir hadîs-i şerifinde “Sünnetü’l-Câhiliyye” ifadesine açıklık getirmiş ve şârihler de bu ifadenin kapsamı konusunda izahlarda bulunmuşlardır.
Allah (Celle Celâluhû) Katında En Sevimsiz Üç Zümre
Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem), Allah Azze ve Celle katında en sevimsiz üç sınıf insanı şöyle beyan etmiştir: “Allah katında müslümanların en sevimsiz olanları (şu) üç gruptur: Harem’de haksızlık yapıp zulüm işleyen (mülhid); İslâm döneminde Câhiliyye yaşantısını arayan (mübtağ) ve haksız yere kanını dökmek için masum bir kişinin ısrarla peşini kovalayan (muttalib).”[3]
Hadîs-i şerîfte geçen “câhiliyye yaşantısı aramak/arzulamak” ifadesinden maksat, şârihlere göre; İslâm dışında her düşünce, eylem ve söylemin Müslümanlar arasında yaşamasını ve yer almasını sağlamaya çalışmaktır.
Hadîs-i şerîfin özellikle ikinci kısmında yer alan “câhiliyye yaşantısını arayanlar” vurgusu, yaklaşmak üzere olan yılbaşında sıkça görülen birtakım düşünce ve fiillerin dinî yönden değerlendirilmesi noktasında son derece önem taşır.
Allah Te‘âlâ mü’minleri, İslâm dışı toplumlara benzememeleri konusunda âyet-i kerîmeleriyle uyarmış, Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) de fiillerde İslâm dışı toplumlara benzememe konusunda hassas davranıp ashâbını bu şekilde öğütlemiş, onlar da bu konuyla ilgili hassasiyeti muhafaza etmişlerdir.
Kur’ân-ı Kerîm’de, kâfirlerle olan münasebetimiz açık bir şekilde beyan edilmiş ve şöyle buyrulmuştur:
“O (şirk koşarak) zulüm işlemiş olan kimselere(, onlar gibi giyinip kuşanmak ve kendilerine değer vermek gibi basit gördüğünüz şeylerle de olsa) en ufak bir meyil dahî göstermeyin, sonra (onları yakacak olan) o ateş size de dokunur. Sizin için Allâh’tan başka yardımcılar da yoktur (ki sizi O’nun azâbından koruyabilsin)! Sonra (kâfirlere meyledenlere azap edeceğini açıklayan O Allâh tarafından da) yardım olunmazsınız!”[4]
Mevlâ Te‘âlâ Kur’ân-ı Kerîm’in muhtelif âyet-i kerîmelerinde zâlimlerin kimler olduğunu açıklamış ve bunlar arasında müşrikleri ve kâfirleri, zâlimlerin en büyükleri olarak nitelemiştir.
Sevimsizliğin Sebepleri
Allah Te‘âlâ’nın, İslâm toplumunda câhiliyye âdetlerine özlem ve hasret duyanları, mü’min olarak kalmakla beraber bu âdetlere de hayatının içinde yer vermeyi yeğleyenleri sevimsiz kimseler olarak görmesinin sebebi, bu anlayışın İslâm ümmeti için en zararlı anlayışlardan biri oluşudur.
Basit görülen birtakım davranışlara ortak olunması, zamanla o düşünce ve davranışların hâkim olduğu topluma daha çok benzemeye sebebiyet verecek ve bu durumdan insanın îmânı zarar görecektir.
Bir mü’min için en değerli varlığı îmânıdır ve bunu muhafaza etmekten daha üstün bir vazife de söz konusu değildir.
Dipnotlar
[1] Noel konusuyla ilgili genel bilgilere ulaşmak için tıklayınız…
[2] Mâide Sûresi:50
[3] Buhârî, Diyât:9
[4] Hûd Sûresi:113