Allâh-u Te’âlâ şöyle buyurmaktadır: “Bilin ki, dünya hayatı ancak bir oyun, bir eğlence, bir süs, aranızda karşılıklı bir övünme, çok mal ve evlat sahibi olma yarışından ibarettir (nihâyet hepsi yok olur gider). Tıpkı şöyle: Bir yağmur ki, bitirdiği bitki çiftçilerin hoşuna gider. Sonra kurumaya yüz tutar da sen onu sararmış olarak görürsün. Sonra da çer çöp olur. Ahirette ise (dünyadaki amele göre ya) çetin bir azap ve(ya) Allâh’ın mağfiret ve rızâsı vardır. Dünyâ hayâtı, aldanış metaından başka bir şey değildir.”[1]
Mustevred ibni Şeddâd (Radıyallâhu Anh)dan merfu’ olarak şöyle rivayet edildi: “Allâh’a yemin olsun ki dünya hayatı âhirete nispeten ancak birinizin parmağını bir denize sokup, ne kadar su alır diye geri almasına benzer. Yani dünya, parmağa denizden yapışan suya, ahiret ise denizin geri kalanına benzer.”[2]
İmam Gazâlî (Rahimehullâh) şöyle buyurdu: Bil ki gaflet içinde olan dünyâ ehlinin hâli gemiye binip yeşillik ile kaplanmış bir adaya gelen topluluğun haline benziyor. Bu topluluk ihtiyaçlarını gidermeye çıktılar, gemici de onları geç kalmamaları için uyardı ve sadece ihtiyaç miktarınca kalmalarını istedi. Aksi halde gemiyi çekip onları adada terk etmekle korkuttu. Bazıları bu uyarıya uyup çabuk geri döndüler ve en güzel ve geniş yerlere yerleştiler. Diğerleri ise birkaç gruba ayrıldılar:
Birinci grup; adanın güzel çiçekleri, düz akan nehirleri, hoş meyveleri, maden ve cevherlerine bakarak dalmış, sonra kendine gelip, gemiye koşmuşlar, önce gelenlerden daha eksik yerlere sahip olup, genel olarak kurtulmuşlar.
İkinci grup da birincisi gibi (adadaki güzelliklere daldı) ama bu cevher, meyve ve nehirlerin üzerine düşüp onları terk edemeyip, güçleri yettiği kadar toplamaya başladılar. Toplama ve taşıma işi onları meşgul etti. Gemiye geldiklerinde önceki guruptan kendilerine daha dar yeri buldular. Topladıklarını atmaya kıyamadılar ve onunla kendilerine fazladan yük almış oldular. Ama çok geçmeden çiçekler soldu, meyveler çürüdü, (kötü) kokular her yere yayıldı. O topladıklarını atıp, kendi canlarını kurtarmaktan başka çare bulamadılar.
Üçüncü grup ise o meşeliklere daldı ve gemicinin sözünden gafil oldu. Daha sonra onun yola çıkma çağrısını duyup koştular, ama geminin artık gittiğini gördüler. Topladıkları şeylerle karada kalıp, helâk oldular.
Dördüncü grup da çok şiddetli gaflet içinde olup, hiçbir çağrıyı ve geminin gittiğini anlamadılar. Bu gurup da birkaç fırkaya ayrıldı; kimini yırtıcı hayvanlar parçaladı, kimi adada yolunu kaybedip helâk oldu, kimi ise açlıktan öldü, kimini ise yılanlar soktu.
Âkıbetinden Gafil Olan Ehl-i Dünyanın Ahvâli
İmam Gazâlî (devamında) şöyle buyurdu: İşte peşin hazlarında meşgul ve işlerinin âkıbetinden gâfil olan ehli dünyânın hâli buna benzer. Kendini basîret ve akıl sâhibi zanneden bir kimsenin taştan ibaret olan altın ve gümüşler ve ot kurusu mâhiyetinde olan çiçek ve meyvelerle aldanması ne çirkin bir şeydir. Hâlbuki ölümden sonra bunların hiçbirini yanında götüremez. Allâh yardımcımız olsun.
Onun için dîninin ve âhiretinin selâmetine düşkün olan Müslüman bir kimseye vaktini Allâh-u Te’âlâ’nın rızâsı olmayan şeylere zâyi etmemesi gerekiyor.
Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) sahâbîlerle şakalaşır, onlarla latîfe yapardı. Deve yarışlarında Kasvâ devesiyle iştirâk eder, arkadaşlarına ince ve zarif nükteler söylerdi. Eşleriyle de bazen oynardı. Aişe validemiz (Radıyallâhu Anhâ)a ile koşu yarışı yaptığı gibi. Ama bunların hiçbirisi hiçbir zaman onu Allâh-u Te’âlâ’nın yolundan ve ibâdetinden çıkarmaz, alıkoymazdı. Ashâb-ı kirâm, ehlullâh ve evliyâ da böyle idiler.
Masiyetten Kaçınmamak Büyük Musibetlerdendir
Bir kimsenin boş vaktini Allâh’a karşı en küçük günahlardan dahi olsa masiyet ile geçirmesi büyük musibetlerdendir. Çünkü Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) en küçük günahlardan bile sakındırmıştır. Nitekim Abdullâh ibni Mesûd (Radıyallâhu Anh), Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)den şöyle nakletmektedir: “Küçük günahlardan sakının! Çünkü onlar kişinin üzerine toplanıp onu helâk ederler.”[3] Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) küçük günahlar için şöyle bir benzetme yaptı: Bir topluluk çöl bir yere gitmişler. Aralarında hünerli biri de (yemek hazırlamak için) geldi. Herkes birer odun toplayıp getirmeye başladı. Böylece çok büyük miktarda (odun) ile ateş alevlendirdiler ve yemeklerini onunla pişirdiler.
Yine uzun bir hadîs-i şerîfte Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmaktadır: “Şu halde insan Allâh’tan korksun da ne küçük, ne de büyük günah işlemesin. Zira onlar onun aleyhine sayılacaktır.”[4]
Sevban (Radıyallâhu Anh), Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in şöyle dediğini rivâyet etti: “Şüphesiz kişi işlediği günahtan dolayı rızkından mahrum olur.”[5]
Allâh-u Te’âlâ hepimizi ister ferahlık, ister darlık zamanlarda gaflet ile vakit geçirmekten, O’nun gazâbına sebep olan bir şeye düşmekten muhâfaza buyursun.
Dipnotlar
[1] Ankebût Sûresi:64
[2] Müslim, Cennet ve Sıfatu Naîmihâ ve Ehlihâ, no:2858.
[3] Ahmed ibnü Hanbel, Müsned, no:3819.
[4] Taberânî, el-Mu’cemü’l-Kebîr, no:5484.
[5] Ahmed ibnü Hanbel, Müsned, no:22386.