Azîz ve Celîl olan Allah’ın âlemlerde gölgesi olan padişahlara (İslâm memleketinin muhafızı olan Müslüman hükümet adamlarına) dua etmek Nakşibendî tarikatının usulündendir.
Nasıl dua etmeyelim ki? Onlar teb’asının dinini, nâmusunu, nefsini, malını canını koruyor. Bu sayede halk rahat ediyor, kötülüklerden, fenalıklardan uzak kalıyor, dünyevî ve uhrevî vazifelerini huzur-i kalple yapıyor. Onun için dua edilmeye lâyıktırlar.
Usûl-i Hâlidîde budur âdab
Teveccüh ve hatm olurken cümle ashab
“Nakşibendî tarikatının Halidiye kolunda teveccüh ve hatm-i hâcegan yapılırken, bütün ihvanlar için bir adap vardır.”
Usul: Kural, kâide, adet.
Halidîyye: Nakşî Tarikatı’nın Halid-i Bağdadî tarafından kurulan bir kolu.
Teveccüh: Yönelme. Mürşidin bütün manevi gücünü müridin kalbine yönelterek ona feyz akıtması.
Hatmi Hâce: Nakşî Tarikatı’nda müridlerin bir araya gelip tayin edilen zikirleri okumaları, dua ile bitirmeleri. Nedir o adap?
Şehinşâha duâ itmektir ahbâb
İdüp âdab kamû eslâf-u aktâb.
“Padişaha dua etmektir. Ey ahbap! Bütün geçmişler ve kutuplar bunu adap olarak yapmışlardır.”
Şehinşâh: Padişahlar padişahı.
Kamû eslâf: Bütün geçmişler.
Salâhla et dua Hakk’a gidelim,
Cemâli bâ kemâle seyr idelim.
“İyilikle dua et. Hakk’a gidelim. Kemalin ta kendisi olan Mevlâ’nın Cemali’ne seyredelim.”
Salâh: İyi duruma gelme, düzelme, iyi olma.
Yani o padişahların iyiliğine dua et. “Ya Rabbi onları düşmanlarına galip eyle. Şer-i şerifi korumaya muvaffak kıl. Takvadan ayırma. Rızâ-i şerifin üzere iş gördür, Şeriata hâdim eyle.” gibi sözlerle onlara dua et.
İnsan kendisini muhafaza edene dua etmelidir. Derdimiz din olmalıdır. İslâm’da kavimcilik, taraftarlık yoktur. Bu dine kimden menfaat geliyorsa ona duacıyızdır. Bir âyet-i kerime de: “Yeryüzünde yürüyen hayvanlar ve (göklerde) iki kanadıyla uçan kuşlardan (ne varsa) hepsi ancak sizin gibi ümmetlerdir (onların da hâlleri, rızıkları, ecelleri takdir edilmiş ve yazılmıştır).”[1] buyruluyor.
İnsanlar nasıl bir ümmetse, diğer mahlûkatta öyle ümmettir. Kuşlar da koyunlar da karıncalar da hep birer ümmettir. Başlarında da bir reisleri vardır.
Kur’ân-ı Kerîm’de Süleymân Aleyhisselâm’ın kıssası anlatılırken bu konuya temas edilmiştir. Esteîzubillah: “Nihâyet (Süleyman Aleyhisselâm ve ordusu Şam’daki) karınca vadisine vardıkları zaman, (karıncaların reisi olan) bir karınca şöyle dedi: Ey karıncalar! Yuvalarınıza girin. Süleyman ve ordusu sizi farketmeyerek (kırıp) ezmesin.”[2]
Her karınca bir vazifede. Kimi karınca rızık temin ediyor, kimi yuva yapıyor. Başlarında da bir reis var. Onları bekliyor. Gelebilecek zararlardan korumak için onları gözetliyor.
Âyet-i celilede Mevlâ Teâlâ: (قَالَتْ نَمْلَةُ) buyurdu. Kelime sonundaki (ة) müenneslik alâmetidir. Anlaşılıyor ki karıncaların reisi dişi idi. Hayvanlarda dişi reis olabilir. Ama insanlarda reisin kadın olması doğru değildir. Nâmahremlik durumu vardır.
Fıkıhta kadından hâkim olur denir. Lâkin kim tayin ederse günahkâr olur. Mahkeme edileceklerin çoğunluğu erkektir. Hâkime olan kadın onlar arasında hükmederken nasıl onlarla konuşacak yahut ne şekilde onlara bakacak?
Sonra Rasûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) buyuruyor ki: “İşlerini (başkanlığı) doğrudan doğruya bir kadına bırakan kavim asla felah bulamaz.”[3] Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bu sözü: “Fâris ehli başlarına kisrânın kızını idareci yaptılar” haberi kendisine ulaştığı zaman söyledi.
Kadının reis tayin edilmeyişi ona hürmettir. Şerefini, namusunu, muhafaza etmek içindir. Allah Teâlâ kadınların evlerinde oturmalarını emir buyuruyor.
Allah’ımızın (Celle Celâlühü) şu büyüklüğüne bakın ki karıncadan reis tayin ediyor. Allah’ın (Celle Celâlühü) kudreti ile oluyor bu işler. Size soruyorum. Reis olan karınca diğer karıncalara yuvalarına girmelerini, aksi takdirde ezilebileceklerini haber verdikten sonra, onların içlerinden biri emir dinlemeyip yuvaya girmese ve sonuçta ezilse suç kimindir? Reisin mi? Emre itaat etmeyenin mi?
İşte en şerefli mahlûk olan insan, Yaratanının emrini tutmazsa kendisine bundan sebep bir zarar isabet ettiğinde, kimi kime şikâyet edecek?
Meselâ Allah Teâlâ, Kur’ân-ı Kerim’de kadının kapanmasını emir buyurdu. Bir hanım bu emri dinlemese ve tevbe etmeden ölse, âhirette onu ateşler kaplasa kime bağıracak, ne diyecek…
Allah’a (Celle Celâlühü) şükür olsun ki, siz çarşafınızı her yerde giyiyorsunuz. Bir insan Müslümanların yanında çarşaf giyse, münafıkların yanında giymese onun Allah (Celle Celâlühü) ile alâkası yoktur. Siz öyle değilsiniz, size karşı hüsn-ü zannım kavîdir.
Mevlâ Teâlâ bizi müttakîlerden etsin, zahiren ve bâtınen, kavlen ve fiilen hep şeriat üzere olalım.[4]
Dipnotlar
[1] En‘âm Sûresi, 38.
[2] Neml Sûresi, 18.
[3] Buhârî, Mağazî, 77.
[4] Mahmud Efendi Hazretleri, Sohbetler, c. 1 s. 194.