Osmanlı Devleti’nde 1759’dan 1924’te hilafetin kaldırılmasına kadar Ramazan ayında padişah huzurunda yapılan tefsir derslerine “Huzur Dersleri” denilmiştir.
Osmanlı Devleti’nde padişahlar kuruluştan itibaren ilmi seviyenin artırılması için çalışmalar yapmışlardır. Özellikle Fatih Sultan Mehmet’ten itibaren padişahlar bizzat katıldıkları ilmi sohbetler düzenlemişlerdir. Fakat bugün “Huzur Dersleri” diye adlandırdığımız düzenli dersler sultan III. Mustafa zamanında başlamıştır. Ramazan ayı boyunca Cuma günü hariç hergün öğle namazı sonrası başlayıp ikindi ezanıyla biterdi dersler.
Sohbetlerde bir alim ayet okur ve tefsirini verirdi, bu kişiye mukarrir denirdi. Diğer alimlere de muhatap denirdi, onlar da tefsir üzerine tartışırlardı padişahın huzurunda.
İlk huzur dersinde Kadı Beyzavi’nin tefsirinden, “Ey iman edenler! Kendiniz, anne babanız ve yakınlarınız aleyhinde de olsa Allah için şahitler olarak adaleti gözetin” (Nisa Suresi 4/135) mealindeki ayet okunmuştu.
Birinci Abdülhamit döneminden itibaren huzur derslerine katılacak olan alimleri Şeyhülislamlar seçmeye başlamıştır. Gerek mukarrir gerekse muhatap seçiminde liyakate ve ilmi mertebeye çok dikkat edilmiştir. Tam bir ilmi serbestiyet içinde yapılan derslerde bir ayet okunarak mukarrir tarafından tefsiri yapılır, muhatapların soru ve itirazlarına mukarrir cevap verir, böylece fikir alış verişi gerçekleşirdi. Dersler genellikle Kadı Beyzavi’nin tefsirinden yapılırdı. Derslere katılanların ilmi seviyesi yüksek olduğu için tefsirler bildiğimiz anlamda düz bir tefsir dersi şeklinde olmazdı. Ayetlerin tefsiri dışında gramer meselelerine, etimolojik kelimelerin kökenleri tahlillere girildiği için dersler hayli uzun sürerdi.
Nitekim İsra Suresi’nin tefsiri üç yıl, Fetih Suresi’nin tefsiri beş yıl sürmüştür. Bakara Suresi’nin tefsirine 1787 yılında başlanmış beş yılın sonunda ancak ilk otuz ayetin tefsiri yapılabilmiştir. Halife Abdülmecit Efendi’nin huzurunda icrâ edilen son derste okunan ve tefsiri yapılan son âyet Nahl Sûresinin 31. âyetidir:
“Kendilerinden öncekiler de tuzaklar kurmuşlardır. Nihayet Allah, onların binalarını ta temellerinden (yıkmayı) diledi de üstlerindeki tavan tepelerine göçtü (onları helâk etti). Hem bu azab onlara akıl erdiremeyecekleri taraftan gelmiştir.”
Ahıskalı Ali Haydar Efendi 1916 senesinden Osmanlı Devleti resmen sona erinceye kadar “Huzur Dersleri” maşmuhataplığı vazifesini sürdürmüştür.