Mü’minlerin Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e bağlılık ve muhabbetleri muvakkat (belli bir vakitle sınırlı) değildir. Kur’ân-ı Kerîm’in, “Allâh’ı çokça anmış olan kimseler için Allâh’ın Rasûlünde pek güzel ve uyulmayı gerektiren çok güzel bir örnek bulunmaktadır!”[1] şeklindeki açık ilânından da anlaşıldığı üzere, Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem), hayat boyunca her safhada en güzel örnektir.
Müslümanların salât-ü selâmları, nâtları, mevlidleri ve en güzel methiyeleri, Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) Efendimize yöneliktir. Zira o, “(Habîbim!) Biz seni (cinler, melekler, kâfir ve Müslüman tüm insanlar dâhil) bütün âlemler için ancak büyük bir rahmet olarak gönderdik.”[2] âyet-i kerimesinin beyânı veçhile, âlemler için bir rahmet, bir ferahlıktır.
Rebiulevvel Ayı ve Nurlu Gecesi
Rebiulevvel ayı, Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in doğduğu ay olması hasebiyle, kendisine ittiba hâlinde bulunan Müslümanların indinde, diğer aylara nazaran daha özeldir.
Ümmet-i Muhammed asırlardan beridir mağripten maşrığa kadar ikamet ettikleri coğrafyalarda Rebiulevvel ayını Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e hasretmiş, bilhassa mukaddes doğumun gerçekleştiği gece olan 12. gecede, büyük merasimler tertip etmiştir. Bu merasim gecelerinde yemekler verilmiş, ihtiyaç sahiplerine yönelik tasaddukta bulunulmuş, Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in şemâilini merkeze alan sohbetler ve etkinlikler düzenlenmiş ve mevlidler okutulup hatimler indirilmiştir.
Ecdâdımız Osmanlı devrinde de Rebiulevvel ayı, büyük bir manevî coşkuyla ihyâ edilir, resmî bayram anlayışıyla büyük bir hassasiyetle değerlendirilirdi. Gün boyunca meydanlarda toplanan kalabalıklara mevlid okunur, eller hep birlikte semaya kaldırılarak topluca duâlar edilirdi.
Sünnet Karşıtlığını Bertaraf Edecek Olan, Sünneti İhyâ Şuurudur
Yaşadığımız asır, sünneti hayatın dışına itmeye hatta dinin kaynağı olmaktan çıkarmaya çalışanların sesinin, belki de tarihte hiç olmadığı kadar yüksek çıktığı bir asır. Zira olabildiğince yaygınlaşan iletişim araçları, her türlü fesadın kolay ve en hızlı şekilde geniş bir alana yayılabileceği bir ortam sağlıyor.
“Ümmetimin fesada gittiği zamanda kim benim sünnetime sarılsa ona yüz şehit sevabı vardır.”[3] hadîs-i şerîfinin büyük bir mükâfatı müjdelerken dikkat çektiği hususun ne olduğunu, maruz kaldığımız durumu değerlendirdiğimizde çok daha iyi anlıyoruz.
Bugün, işleri yolunda gitmediğinde sünnet-i seniyyeyi yaşama konusunda kendilerinde eksiklik arayan ve bunu tespitten sonra izale edip bilâhare muzaffer olan Ashâb’ı ve ecdâdı daha iyi hatırlamamız gerekiyor. Sünnet-i seniyyeye sarıldığımızda, Allah Te‘âlâ’nın nusretinin bizimle olacağına dair hakikate daha sıkı bağlanmamız icap ediyor. Sünnet karşıtlığını bertaraf etme konusunda tek çarenin, sünnet-i seniyyeyi ihyâ şuuru olduğunu ve bunun yolunun da evvela itikadî kırılmaları tamir ve tashihten geçtiğini bilmemiz gerekiyor.
Nitekim Rûhu’l-Furkân tefsirindeki şu îzâh, bu konuyu en güzel şekilde açıklamaktadır:
“…Ehl-i İslâm’ın mağlûbiyeti (yenilgisi) daima şeriat ve sünnete uymaktaki gevşeklikleri yüzünden, Allâh-u Te‘âlâ’nın terbiyesine müstahak olmaları sebebiyledir. Bu nedenledir ki, şeriata riayet azaldıkça mağlubiyet o nisbette çoğalmıştır, çünkü dinine sahip olmayan bir milletin fertleri arasında irtibat olmadığından düşmana karşı metanetleri (dayanma güçleri) olamaz.
Yoksa, Şeriat-ı Garrâya ve Sünnet-i Seniyye’ye hakkıyla yapışan milletin ordusu hiçbir zaman mağlûp olmaz. Hazreti Ömer zamanında meydana gelen muharebelerde görülen büyük fetihler buna şahittir.”[4]
Dipnotlar
[1] Ahzâb Sûresi:21
[2] Enbiyâ Sûresi:107
[3] Taberânî, el-Mu‘cmeu’l-Kebîr, No.1394; Heysemî, el-Mecme‘u’z-Zevâid, c. 7, s. 282.
[4] Mahmud Efendi Hazretleri, Rûhu’l-Furkân Tefsiri, c. 4, s. 165.