İstiâze, mü’minlere pek çok âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîfte tavsiye buyrulan büyük bir ibadettir. Kur’ân-ı Kerîm’de, insanın en büyük düşmanının şeytan olduğu ifade edilmiş ve onun şerrinden, Allah Te‘âlâ’ya sığınmak gerektiği açıkça beyan edilmiştir. Bu âyet-i kerîmelerden birinin hitâbı şöyledir:
“Eğer gerçekten şeytandan sana en ufak bir vesvese gelip çatarsa, (ondan kurtulmak için) hemen Allâh’a sığın! Şüphesiz ki O, (senin sığınmalarını hakkıyla işiten bir) Semî’dir; (ne hâlde olduğunu çok iyi bilen bir) Alîm’dir”[1]
Allah Te‘âlâ’ya sığınmamız gereken durum, sadece şeytanın vesvesesi ya da şerrinden ibaret değildir. Felâk ve Nâs Sûre-i celîlelerinin mânâ ve tefsirinden de anlaşılacağı üzere, cinlerin ve kötü niyetli insanların şerri de, istiâze sebeplerindendir. İstiâze sebepleri çoktur. Kütüb-i Sitte musanniflerinden İmam en-Nesâî (Rahimehullâh), es-Sünen’inde, Allah Te‘âlâ’ya sığınılacak hususları 64 ayrı başlık altında incelenebilecek şekilde 111 rivâyetle kaydetmiştir.
İnsanoğluna olumsuz, kötü ve zor gelen durumlar şer olarak ifade edilmekle beraber, bu kelimenin kapsamına; ilâhî imtihana bağlı olarak kullara, gerek yaptıklarının karşılığı olarak, gerekse de imtihan sebebi olarak gönderilen birtakım musibetler de girmektedir. Dolayısıyla, herhangi bir nedenle isabet etmesi muhtemel belâ ve musibetler de Allah Te‘âlâ’ya sığınma sebeplerindendir.
Allah Te‘âlâ, insanların belâ, musibet ve olumsuz durumlarla imtihan edileceğini şöyle beyan buyurmuştur: “Andolsun ki elbette sizi (koruduğumuz bunca belâya nazaran) çok az bir şeyle; korkuyla ve açlıkla, bir de mallardan, canlardan ve mahsullerden biraz eksiltmeyle mutlaka imtihan (edenin muamelesine tâbi) edeceğiz. (Habîbim!) O (belâlara) sabreden kişileri (cennetle) müjdele!”[2]
Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem), bu durumların istiâze sebebi olduğunu ashâbına açıklamıştır. Nitekim Ebû Hüreyre (Radıyallâhu Anh), Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in üç şeyden sığındığını ifade etmiş ve şöyle sıralamıştır: “Sapıklığın aşağılığına düşmekten, düşmanların sevinmesinden, kötü kaderden ve belânın sıkıntısından…”[3]
Belâ ve musibet söz konusu olduğunda, bunların en çetininin dine taalluk eden neviler olduğunu unutmamak gerekir. Bu sebebe binaen, Sahâbe-i Kirâm (Radıyallâhu Anhüm)ün, bir meclisten, şu duâyı yapmadan kalkmadıkları rivâyet edilmiştir:
“Allâh’ım! Sana karsı işlenecek günahlarla aramızda perde olacak korkundan, bizi cennetine ulaştıracak taatinden, dünya musibetlerine tahammülü kolaylaştıracak olan yakinden bir parça bize nasip et!
Bizi yaşattıkça, kulaklarımız, gözlerimiz ve gücümüzden bizi faydalandır! Aynı şeyi gelecek olan soyumuza da nasip et! Bize zulmedenlere karşı intikamımızı aldır! Düşmanlarımıza karşı bize yardım et! Musibetimizi dinimizde kılma! Dünyayı en büyük gayemiz eyleme! İlmimizi de ona hasrettirme! Bize acımayanları üzerimize musallat kılma!”[4]
İ‘tikâd Açısından İstiâze
İstiâze, daimî bir ibâdettir. Zira insanoğlu, her an hata yapabilecek, kusur işleyebilecek bir varlıktır. Bununla beraber, bazı âlimler,
“(Habîbim!) Kur’ân’ı kıraat et(meyi murad et)tiğin zaman, o lânetli şeytan(ın vesveselerine kapılmak)dan (seni koruması için) hemen Allâh’a sığın!”[5] âyet-i kerîmesinin vücûb ifade ettiği kanaatindedirler.[6] Cumhûr-u fukahâya göre, namazda ilk rekâtın kıraatinden evvel istiâzede bulunmak sünnettir. Namaz dışında Kur’ân-ı Kerîm okumadan önce ya da üzerinde durduğumuz şekilde, daimî olarak istiâze üzere bulunmak ise, müstehabdır.[7]
İstiâze ve istircâ, bir yönüyle i‘tikâda taalluk eder. Zira iman esaslarının temelini teşkil eden âmentünün muhtevasında, “Hayrın ve şerrin Allah (Celle Celâluhû)dan geldiğine inandım” ifadesi yer almaktadır. “Zarûriyât-ı dîniye”den olan bu inanç, mü’mini belâ ve musibetlerden sığınmaya, başa geldiğinde ise istircâya, yani [8](اِنَّا لِلّٰهِ وَاِنَّٓا اِلَيْهِ رَاجِعُونَ) “Şüphesiz biz Allâh’a ait (kul ve köleler)iz ve kesinlikle biz ancak O’na dönücü kimseleriz!” diyerek tevekküle sevk etmelidir.
Duâ ve İstiâze Açısından Safer Ayı
Sâlihlerden bazıları muhtemel belâ ve musibet durumlarını Allah Te‘âlâ’ya sığınma vesilesi ittihâz etmiş, velilerden Safer ayıyla ilgili nakledilen malûmat da bu kapsamda değerlendirilmiştir. Bu itibarla, Safer ayını duâlar yoluyla istiâze üzere geçirmenin önemi üzerinde durulmuştur.
İçerisinde bulunduğumuz Safer ayında yapılması tavsiye edilen duâ ve virdlere, özellikle de son Çarşamba gününde yapılmasında fayda mülâhaza edilen terkiblere buradan ulaşabilirsiniz…
Dipnotlar
[1] A‘râf Sûresi:200.
[2] Âl-i İmrân Sûresi:155.
[3] Buhârî, Deavât: 56; Müslim, Zikir:16; Nesâî, İstiâze:33 (5396).
[4] Tirmizî, Deavât:80, No: 3502.
[5] Nahl Sûresi:98.
[6] İmam Kurtubî, el-Câmiu li-Ahkâmi’l-Kur’ân, Buruç Yayınları, c. 1, s. 299-300.
[7] Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük İslâm İlmihâli, Sad. İsmailağa Fıkıh Kurulu, s. 179.
[8] Bakara Sûresi:156’dan.