Sultan Fatih biraz sinirli bir adamdı. Elli bir gün geçti ama hala İstanbul düşmedi. Sultan ve Akşemseddin (Kuddise Sirruhû), Ayvansaray’da çadırını kurdu, orada ikamet buyuruyordu, oradan savaşı idare ediyordu Sultan Fatih. Elli bir gündür bittiler, tükendiler gibi oldular yani. Bekle, bekle o kadar hazırlıklara rağmen olmadı bir türlü, düşmedi Bizans. Ve neticede Hâce Akşemseddin (Kuddise Sirruhû), Hâce Ubeydullah Ahrar (Kuddise Sirruhû)dan imdâd istedi.
Ve Hâce Ahrâr İstanbul surlarına cübbesinin kolundan asker döktükten sonra İstanbul düştü. İstanbul’u sana Hâce Ahrâr (Kuddise Sirruhû) bıraktı. Sen İstanbul’u terk edip nereye gidiyorsun? Sen İstanbul’u kime satıyorsun peki? Sonra Sultan Fatih, İstanbul düştükten sonra Sultan Akşemseddin’in çadırına gitti. Çadırı açtı, içeriye girecekti. Sultan Akşemseddin yorgun argın dinlenirken, baktı ki Sultan Fatih izinsiz içeriye giriyor.
Kal Kaldığın Yerde!
Ve birazda fethin verdiği gurur ve iftihar ile Sultan Akşemseddin’in huzuruna yeltenince, Sultan Akşemseddin, Sultan Fatih’e şöyle bir baktı ve “Fatih! Kal kaldığın yerde! İstanbul Fatihisin amma sen bir ilah değilsin!” dedi. İstanbul’u bile alsan yinede mürşidinin yanında aynı tevazu’un, tazarru’un, inkisarın aynen devam edecek. Ben kazandım, ben ettim vesaire…Sen seni bil seni, sen seni bilmez isen patlatırlar enseni! Bu işler şimdi olmuyor peki ne yapacağız? Bu adamlar böyle çalıştılar, niyetlerini böyle sağlam yaptılar. Niye bu işler bizde pek olmuyor? Niye şimdi aynı rüzgarı yakalayamıyoruz, aynı eforu elde edemiyoruz peki? Eksik var eksik! Ona da ben varya İmam-ı Rabbâni’nin mektubunun son satırını okuyarak cevap vereyim âcizâne, Sultan buyuruyor:
“Ya Rabbi! Bize vermiş olduğun nurunu tastamam eyle! Bizleri bağışla Allah’ım! Senin herşeye gücün yeter Allah’ım!” diyor. Ordu, asker, galibiyet, zafer, fütuhat vesaire onlarda böyle elde ediliyordu. Hakikaten de bahsettiği gibi yapılınca o savaşlar, o mücadeleler, asâkiri mansure-i Muhammediye zafer yâb oluyordu. Peki o ruh, o kalite bizde niye yok şimdi? Bu kadar okunur, söylenir, vaazlar, ilimler, irfanlar gene yok yok yok! Böyle söndük kaldık yani. Balonun havası uçtu gitti ve balon pörsüdü kaldı gibi bir halimiz var. Niye biliyor musunuz? Ona ben cevap vermeyeyim, ona Yunus Emre cevap versin.
Gel ey kardeş, Hakkı bulayım dersen,
Bir kâmil mürşide varmayınca olmaz,
Resul’ün cemalini göreyim dersen,
Bir kâmil mürşide varmayınca olmaz.
Niceler giderler mürşid arayı,
Arayanlar buldu derde devayı,
Bin yılda okusan aktan karayı,
Bir kâmil mürşide varmayınca olmaz.
Kadılar, müftüler cümle geldiler,
Kitapların herkes yere koydular.
Sen bu ilmi kimden aldın sordular.
Bir kâmil mürşide varmayınca olmaz.