Ümmet-i Muhammed’in günaha daldığı ve tevbeye en çok muhtaç olduğumuz şu garip zamanda, tevbelerin kabul edileceği bildirilen şu günlere bizleri kavuşturan Allah Te‘âlâ’ya ne kadar hamd etsek azdır.
İmâm-ı Rabbânî (Kuddise Sirruhû) kulun rabbisine yönelip tevbe ve istiğfar hâlinde bulunmasına dair, mektûbâtın 2. cildinin 66. mektubunda şöyle buyurur:
“Çok kıymetli olan ömrümüzü isyanlarda, zellelerde, kusurlarda ve hatalarda geçirdiğimiz için tevbeden, Allah’a (Celle Celâluhû) dönmekten, Allah Te‘âlâ’ya karşı saygılı olmaktan ve takvadan konuşmamız daha güzel olur.
Mevlâmız Tebareke ve Te‘âlâ şöyle buyurur: “Ey iman edenler hepiniz Allaha döneceksiniz. Umulur ki felaha kavuşursunuz.”[1]
Allah Te‘âlâ diğer bir âyette: “Ey iman edenler nasuh bir tevbe ile Allaha dönünüz. Umulur ki Allah (Celle Celâluhû) sizin kötülüklerinizi siler ve sizi altlarından nehirler akan cennetlere sokar”[2] buyurur.
Başka bir ayette ise: “Günahın aşikâr olanını da gizli olanını da terk edin”[3] buyurur.
O hâlde günahlardan tevbe vaciptir. Her bir şahıs hakkında da farz-ı ayndır. Hiçbir beşerin tevbeye ihtiyacının olmaması düşünülemez. Nasıl düşünülsün ki, Peygamberler (Allah Celle Celâluhûnun salâtları ve tahiyyeleri onların üzerine olsun) tevbeden beri olmamışlardır. Onların sonuncusu ve Efendisi (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: “Muhakkak bazen kalbime bir bulanıklık gelir ve muhakkak bir gün ve bir gecede Rabbimden Yetmiş kere mağfiret talep ederim.”[4]
Günahlardan Tevbe Konusunda Mühim Hususlar
Eğer kuldan sadır olan isyanlar zina, şarap içmek, müzik dinlemek, namahreme bakmak, abdestsiz olarak Kur’an’a dokunmak veya bidat olan bir itikat gibi, Allah (Celle Celâluhû) hakkı ile alakalı olup kulların hakları ile alakalı olan hükümlerden değil ise, bunlardan tevbe; pişmanlık, mağfiret talep etmek, üzüntü ve Allah Te‘âlâ’dan özür dilemek ile olur. Farzlardan bir farzı terk etmiş ise onun tevbesi için o farzı da mutlaka eda etmesi lazımdır.
Eğer kullardan sadır olan isyanlar, kullara zulüm etmekle alakalı ise bunların tevbesi o mazlumların haklarını sahiplerine geri ödemekle ve onlardan helallik alıp onlara iyilik edip onlara dua etmekle olur. Mal ve ırz sahibi hayatta değil ise böyle bir haksızlığın tevbesi, mağfiret talep etmek, hak sahibinin evlatlarına ve varislerine iyilikte bulunup malı onlara iade etmekle olur. Varisi bilinmiyorsa, haksız yere alınan mal veya bedeli, malın sahibi veya haksız yere eziyet edilen kimse adına fakirlere ve miskinlere tasadduk edilir. (sadaka olarak verilir).
Hazreti Ali Efendimiz (Radıyallâhu Anh) şöyle buyurmuştur: Doğru konuşan birisi olarak Ebû Bekir (Radıyallâhu Anh)ı şöyle derken işittim: Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) buyurdular ki: “Günah işleyen bir kul kalksa, abdest alsa, namaz kılsa ve Mevlâ’dan günahından dolayı mağfiret istese, Allah Te‘âlâ hazretlerine o kulunu af etmek hak olur, Mevlâ muhakkak onu af eder.”[5]
Çünkü Allah Te‘âlâ şöyle buyurur: “Her kim bir kötülük işlerse veya nefsine zulüm ederse, sonrada Allah’tan mağfiret dilerse, Allah Teâlâ’yı günahları çokça mağfiret eden ve kullarına çokça acıyan olarak bulur.”[6]
Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) başka bir hadisi şerifinde şöyle buyurmuştur: “Kim bir günah işlerse sonrada pişman olursa, bu o günahın keffaretidir.”[7]
Tevbe Konusunda Samimiyetin Önemi
Başka bir haberde şöyle gelmiştir: Bir kimse “ أستغفرالله وأتوب اليك “ dedikten sonra tekrar günahına dönerse, sonra bu kelimelerle tevbe edip bunu üç kere tekrar ederse, dördüncü kez de bu günaha dönerse, bu büyük günah olarak yazılır.
Bir hadisi nebevide Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: “Yakında tevbe edeceğim deyip tevbeyi sonraya erteleyenler helâk olmuştur.”
Lokman Hekim oğluna şöyle vasiyette bulunmuştur: “Tevbeyi yarına bırakma! Çünkü ölüm sana ansızın gelecektir.”[8]
Tabiinin büyüklerinden İmam Mücahid (Rahimehullâh) şöyle demiştir: “Sabahladığında ve akşamladığında tevbe etmeyen zalimlerdendir.”[9]
Abdullah İbni Mübarek (Radıyallâhu Anh)dan şöyle nakledilmiştir: “Allah katında haram olarak elde edilen bir felsi (önceden dirhemin altıda biri, bugün ise dinarın binde birini) hak sahibine iade etmek, yüz dirhemi sadaka olarak vermekten daha üstündür.”
Şöyle denilmiştir: “Hak sahibine bir daniki (dirhemin altıda biri)iade etmek, Allah katında kabul edilen altı yüz hacdan daha üstündür.”
“Ey Rabbimiz nefislerimize zulmettik. Eğer bizi mağfiret etmezsen ve bize acımazsan elbette zarara uğrayanlardan oluruz.”[10]
Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)den şöyle rivayet edilmiştir: “Allah Te‘âlâ buyuruyor ki; “Kulum, sana farz kıldığım vazifeleri yerine getir, insanların en çok ibadet edeni olursun. Sana yasakladığım şeylerden kaçın, insanların en takvalısı olursun. Sana rızık olarak verdiğim ile kanaat et, insanların en zengini olursun.”[11]
Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) Ebû Hureyre (Radıyallâhu Anh)a şöyle buyurmuştur: “Allah’a (Celle Celâluhû) karşı çok saygılı ol, insanların Allah’a (Celle Celâluhû) en çok ibadet edeni olursun.”[12]
Dipnotlar
[1] Nûr Sûresi:31
[2] Tahrim Sûresi:8
[3] En‘âm Sûresi:20
[4] Müslim, No:2702
[5] Ebû Dâvûd, No:1521
[6] Nisâ Sûresi:110
[7] Yahya b. Hüseyin eş-Şecerî, Tertibu’l-Emâlî, 882
[8] Beyhakî, Şu‘abu’l-Îmân, 6802
[9] Hilyetü’l-Evliya, 4288
[10] A‘raf Sûresi:23
[11] Tenbihu’l-Ğâfilîn, 1153
[12] Tirmizî, 2305; Ahmed ibni Hanbel, el-Müsned, 8095