Allah Te‘âlâ, Âl-i İmrân Sûresi’nde şöyle buyurmaktadır:
﴾قُلْ اِنْ كُنْتُمْ تُحِبُّونَ اللّٰهَ فَاتَّبِعُون۪ي يُحْبِبْكُمُ اللّٰهُ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْۜ وَاللّٰهُ غَفُورٌ رَح۪يمٌ﴿
«(Habîbim! Ehl-i Kitap, müşrik veya Müslüman; Allâh’ı sevdiğini iddia eden herkese) de ki: “Eğer siz Allâh’ı seviyor olduysanız, bana hakkıyla uyun ki Allâh da sizi sevsin(; sizden râzı olup sevap versin) ve sizin için günahlarınızı örtsün. Allâh (Kendisini sevenlerin günahlarını çokça bağışlayan bir) Ğafûr’dur; (Habîbine uyarak sevgisini kazananlara da çok acıyan bir) Rahîm’dir.»[1]
Sehl ibni Abdillâh et-Tüsterî (Rahimehullâh) şöyle buyurmaktadır:
“Allah Te‘âlâ’yı sevmenin alâmeti, Kur’ân-ı Kerîm’i sevmektir. Kur’ân-ı Kerîm’i sevmenin alâmeti, Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)i sevmektir. Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)i sevmenin alâmeti ise hadîs-i şerîflerini sevmektir.”[2]
Allah Te‘âlâ, Ahzâb Sûresi’nde şöyle buyurmaktadır:
﴾لَقَدْ كَانَ لَكُمْ ف۪ي رَسُولِ اللّٰهِ اُسْوَةٌ حَسَنَةٌ لِمَنْ كَانَ يَرْجُوا اللّٰهَ وَالْيَوْمَ الْاٰخِرَ وَذَكَرَ اللّٰهَ كَث۪يرًاۜ﴿
“Andolsun ki elbette sizin için; (özellikle de) Allâh’a ve o son güne ümit bağlamakta bulunmuş olan kimseler için Allâh’ın Rasûlünde pek güzel ve uyulmayı gerektiren birçok haslet bulunmaktadır!”[3]
Âyet-i kerîmenin tefsirinde Hâfız İbn Kesîr (Rahimehullâh) şöyle demektedir:
“Bu âyet-i kerîme; söylediği sözlerinde, yaptığı fiillerinde ve diğer hâllerinde, Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e tâbî olma(nın farz olduğu) hususunda temel bir delildir.”[4]
İbn Atiyye el-Endülüsî (Rahimehullâh) aynı âyet-i kerîmenin tefsirinde şu îzâhta bulunmaktadır:
“Bu âyet-i kerîmede Allah Te‘âlâ, Müslümanlık iddiasında bulunan herkese (özellikle) sabırla savaşıp canını ortaya koyduğunda (ve elbette diğer zamanlarında da) Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in izinden gitmesi gerektiğini bildirmiştir.”[5]
Şihâbüddîn Mahmûd el-Âlûsî (Rahimehullâh) meşhur tefsiri Rûhu’l-Meânî’de, âyet-i kerîmede vurgulanan örnekliği îzâh sadedinde şunları söylemektedir:
“Âyet-i kerîme, her ne kadar savaş esnasında sebat gösterme hususunda Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e uyulması(nın gerekliliği) hususunda nâzil olmuş ise de, âyet-i kerîmenin hükmü genel olup bütün yaptıklarında ona uyulmasının gerekliliğini ifade etmektedir.”[6]
Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e İtaat, Îmânın Alâmetidir
Rabbimiz Azze ve Celle, Nisâ Sûresi’nde şöyle buyurmaktadır:
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اَط۪يعُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُوا الرَّسُولَ وَاُو۬لِي الْاَمْرِ مِنْكُمْۚ فَاِنْ تَنَازَعْتُمْ ف۪ي شَيْءٍ﴿
﴾فَرُدُّوهُ اِلَى اللّٰهِ وَالرَّسُولِ اِنْ كُنْتُمْ تُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِۜ ذٰلِكَ خَيْرٌ وَاَحْسَنُ تَأْو۪يلًا
“Ey îmân etmiş olan kimseler! Allâh’a itaat edin, o Rasûl’e ve sizden olan (âlimler, kadılar ve idâreciler konumundaki) ülü’l-emre de itaatte bulunun! (Ancak bu, onların size, Allâh ve Rasûlünün itaatini emretmeleriyle kayıtlıdır.) Şayet siz (ve yetkililer, dinle alâkalı) herhangi bir şey hakkında (aranızda) anlaşmazlığa düşerseniz, hemen o (meselenin doğru yorumu)nu Allâh(ın kitabın)a ve (kendisi mevcutsa bizzat) o Rasûl’e (değilse onun sünnetine) çeviri(p havâle edi)n. Eğer siz Allâh’a ve o son güne inanmakta olduysanız (size emredileni aynen yerine getirin)! İşte bu (türlü fikir ayrılıklarında Kur’ân ve Sünnet’e başvurmanız, kendi görüşünüze uymaktan) daha iyidir, (âhirette güzel sonuç vereceği için) netice itibarıyla da daha güzeldir!”[7]
Edebiyat ve dil âlimleri, bu âyet-i kerîme ile ilgili bir hususa özellikle dikkat çekmişlerdir. O da âyet-i kerîmede Müslümanlara, Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e itaat etmeleri emredilirken “Allah’a ve Rasûl’e itaat edin” şeklinde bir ifade yerine, “Allah’a itaat edin, Rasûl’e de itaat edin…” denilerek “itaat edin” emir fiilinin tekrar edilmiş olmasıdır. Ancak “sizden olan ülü’l-emre” itaat emredilirken, “itaat edin” fiili ayrıca tekraren getirilmemiştir. Bu şekildeki bir üslûpla Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e de istiklâlen, yani başlı başına itaat edilmesinin lüzûmuna ve onun hadîs-i şerîflerine tâbî olmanın gerekliliğine vurgu yapılmıştır.[8]
Muhammed Ali ibni Allân es-Sıddîkî (Rahimehullâh) ise şöyle buyurmaktadır:
“Âyet-i kerîmede yer alan “itaat edin” emrinin Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in isminin zikri esnasında tekrarlanıp ülü’l-emir için tekrarlanmaması, Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e itaat etmenin ve onun emrine uymanın, özellikle dikkat edilmesi gereken bir husus olması sebebiyledir. Zira Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e itaat, îmân alâmetidir. Nitekim Allah Teâlâ, âyet-i kerîmede: «Hayır! (İş, o münafıkların anladığı gibi değildir. Habîbim!) Rabbine andolsun ki, onlar îmân etmiş olamazlar; tâ ki (görüş ayrılığına düştükleri için) aralarında karışmış olan şeylerde seni hakem tayin edecekler, sonra vermiş olduğun hükümden dolayı içlerinde hiçbir sıkıntı (ve zorlanma) bulmayacaklar ve tam bir teslimiyetle (senin emrine) boyun eğecekler!» buyurmaktadır.”[9]
Bütün bu deliller, Allah Te‘âlâ’ya itaatin, Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e bağlı olduğunu göstermektedir. Ayrıca, idarecilere olan itaat her ne kadar bu âyet-i kerîmenin emri gereği vâcib olsa da, onlara gösterilecek olan itaatte ihmalkârlığın günah olmakla beraber, kişinin îmânına zarar vermeyeceği belirtilmiştir.”[10]
Dipnotlar
[1] Âl-i İmrân Sûresi:31
[2] Ebû Hâmid Muhammed el-Ğazâlî, İhyâu Ulûmi’d-Dîn, Dâru’l-Minhâc, Cidde, c. 8, s. 487; Kâdî İyâz, eş-Şifâ bi-Ta‘rîfi Hukûki’l-Mustafâ, Câizetü Dübey ed-Devliyye li’l-Kur’âni’l-Kerîm, s. 504, no: 1242; Ebû Abdillâh Muhammed el-Kurtubî, el-Câmi‘ li-Ahkâmi’l-Kur’ân, Müessesetü’r-Risâle, Beyrut, c. 5, s. 92.
[3] Ahzâb Sûresi:21
[4] İbn Kesîr, Tefsîru’l-Kur’âni’l-Azîm, Müessesetü Kurtuba, c. 11, s. 133; Ebû Abdillâh Muhammed el-Kurtubî, el-Câmi‘ li-Ahkâmi’l-Kur’ân, Müessesetü’r-Risâle, Beyrut, c. 17, s. 108; İmam Ebû Mansur el-Matürîdî, Te’vîlatü’l-Kur’ân, Dâru’l-Mîzân, İstanbul, c. 11, s. 324.
[5] İbn Atiyye el-Endelüsî, el-Muharrerü’l-Vecîz fî Tefsîri’l-Kitâbi’l-Azîz, Dâru’l-Hayr, Beyrut, c. 7, s. 104.
[6] Şihâbuddîn Mahmûd el-Âlûsî, Rûhu’l-Me‘ânî fî Tefsîri’l-Kur’âni’l-Azîm ve’s-Seb‘i’l-Mesânî, Dâru İhyâi’t-Turâsi’l-Arabî, Beyrut, c. 21, s. 167.
[7] Nisâ Sûresi:59
[8] Şerefuddîn et-Tîbî, el-Kâşif an Hakâiki’s-Sünen, Mektebetü Nizâr Mustafa el-Baz, Riyad, c. 2, s. 445 ve c. 8, s. 2576; İbn Hacer el-Askalânî, Fethu’l-Bârî, Dâru Taybe, Riyad, c. 1, s. 120; Şihâbuddîn Mahmûd el-Âlûsî, Rûhu’l-Me‘ânî fî Tefsîri’l-Kur’âni’l-Azîm ve’s-Seb‘i’l-Mesânî, Dâru İhyâi’t-Turâsi’l-Arabî, Beyrut, c. 5, s. 65; Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’ân Dili, Eser Neşriyat, c. 2, s. 1374-1375.
[9] Nisâ Sûresi:65
[10] Muhammed Ali ibni Allân es-Sıddîkî, Delîlu’l-Fâlihîn li-Turuki Riyâzi’s-Sâlihîn, Dâru’l-Kitâbi’l-Arabî, Beyrut, c. 5, s. 161.