Sahabeden biri Ümmü Kays adlı bir hanımla evlenmek istedi. Fakat o günlerde Ümmü Kays Medine’ye hicret etmeyi düşünmüyordu. Kendisiyle evlenmek isteyen sahabeye, niyeti ciddi ise kendisiyle Medine’ye hicret etmesini ve orada evlenmeyi teklif etti. Mekke’deki kurulu düzenini terk etmeyi henüz düşünmeyen o sahabe Ümmü Kays’la evlenmek arzusuyla Medine’ye hicret etmek zorunda kaldı. Sahabeler bu kişinin hicret sevabı kazanıp kazanmadığını aralarında tartışmaya başlarlar. Bunun üzerine Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: “Ameller niyetlere göre değerlendirilir. Herkes yaptığı işin karşılığını niyetine göre alır. Kimin niyeti Allah ve Resulü için hicret etmekse, eline geçecek sevap da Allah ve Resulü için yapılan hicret sevabıdır. Kimin hicreti dünya için ise onu elde eder. Kim de evleneceği bir kadına kavuşmak için yola çıkmışsa onu nikâhlar. Kim ne için hicret etmişse onu elde eder.”[1]
Niyetin Makbul Olması
Niyet, bir işi Cenâb-ı Hakk’ın rızası için yapmayı kalpten geçirmektir. Yani niyet kalbin amelidir. Kalp ise îmânın merkezidir. Yapacağımız ibadetlere ve amellerimize dilimizle de niyet edebiliriz. Ancak dil bir şeye niyet ederken kalp bu niyete uygun olmazsa, niyet makbul olmaz. Çünkü Allah Teâlâ bizim kalbimizden geçirdiğimiz niyetlerimize kıymet verir.[2]
Yapılan işler niyetlere göre değer kazanır. Mesela yoldaki bir taşı, insanlara zarar vermesin düşüncesiyle kaldırıp kenara koymak hadîs-i şeriflerde de vârid olmuştur ve bir ibadet sayılır. Başkasının malını meşru olmayan yollardan elde etmeye karar veren bir kişinin Cenâb-ı Hakk’tan korktuğu için bu kararından vazgeçmesi de aynı şekilde sevap kazanmasına vesile olur.
Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) bir hadîs-i kudsîde amellerin niyetlere göre kıymet ifade ettiğini şöyle ifade eder: “Allah iyiliklerin ve fenalıkların yazılmasını emretti.” buyurduktan sonra şöyle devam etmektedir: “Bir kimse bir iyilik yapmaya niyetlenir de yapamazsa, Allah kendi katında o kimse için tam bir iyilik sevabı yazar. Eğer hem niyetlenir hem de o iyiliği yaparsa on iyilik sevabı yazar ve bu sevabı yedi yüze ve daha fazlasına kadar çıkarır. Ve eğer fenalık yapmaya niyetlenir de sonra vazgeçerse, Allah onun için tam bir iyilik sevabı yazar. Eğer kötü işe hem niyetlenir hem de onu yaparsa, Allah o kimse için bir günah yazar.”[3]
Cenâb-ı Hakk’ın rızasını gözettiğimiz zaman âzâlarımızla yaptığımız ameller kıymetlenir. Ameller niyete göre geçerli veya geçersiz olur; kabul olur veya reddolunur. Amellerimiz Cenâb-ı Hakk’ı razı etmek için olup olmadığına göre farklı değer kazanır.
Niyetimiz Sıradan Bir İşimizi İbadete Çevirebilir
Niyet sıradan bir işi ibadete çevirebilir ve riyâ için yapılan bir ibadeti günaha dönüştürebilir. Aslında ibadet olmayan bazı işler, iyi niyetle yapıldığı takdirde ibadete dönüşebilir. Mesela ticaret yapan bir kimse, işini en güzel şekilde yaparak insanlara hizmet etmeyi, onları aldatmamayı düşünürse, hem ailesinin rızkını helâl yoldan kazanmış olur hem de sevap kazanır.
Yapılan bir ibadet veya hizmet dışarıdan bakıldığında kusursuz olabilir. Ancak o ibadet ve güzel hizmetin Cenâb-ı Hakk katında bir kıymeti hâiz olması için samimi bir niyetle ve sadece Allah Teâlâ’nın rızasını kazanmak maksadıyla yapılmış olması gerekir. Sadece insanların takdir ve övmesini kazanmak maksadıyla yapılan ibadet ve hizmetlerin Cenâb-ı Hakk katında hiçbir kıymeti yoktur. Mesela “insanlar beni görsün ve takdir etsin” diye namaz kılmak, zekât vermek şirk derecesinde büyük bir günah olan riyaya sebebiyet verir. Fakat gösterişi aklından geçirmeyen bir müminin, başkalarını o ibadeti yapmaya teşvik etmek niyetiyle herkesin göreceği bir yerde namaz kılıp zekât vermesi çok faziletlidir. Böyle bir mümin hem vazifesi olan farzı yerine getirmiş hem de iyi niyetinden dolayı ayrıca sevap kazanmış olur.
Küçük Gördüğümüz Bir Şey Helâkımıza Sebep Olabilir
Ashâb-ı Kirâm’dan Târık bin Şihâb (Radıyallâhu Anh)dan rivâyet edildiğine göre Rasûlüllah (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: “Bir sinek yüzünden adamın biri cennete diğeri de cehenneme girdi.” Sahabeler: Bu nasıl oldu ey Allah’ın Rasûlü! dediler. Rasûlüllah (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: “İkisi birlikte bir şehre uğradılar. Bu şehir halkının oradan her geçenin mutlaka kurban takdim etmesi gereken bir putları vardı. Birine: Bir kurban takdim et, dediler. O da: Takdim edecek hiçbir şeyim yok ki! dedi. Onlar da: Hiç değilse bir sinek takdim et, dediler. O da bir sinek takdim etti. Yolunu açtılar, serbest bıraktılar. Allah Teâlâ o kişiyi bu amelinden dolayı cehenneme soktu. Diğerine: Sen de takdim et, dediler. O da: Allah’tan başka hiçbir şeye bir sinek dahi takdim etmem, dedi. Boynunu vurdular. Ve o adam bu yüzden cennete girdi.”[4]
İyi Niyet Kötü Ameli İyi Yapmaz
Amelleri bozuk olan bazı kimseler “Ameller niyetlere göredir…” hadisini kendilerine kalkan yapmakta ve niyetlerinin iyi olduğunu iddia etmektedir. İmam Ebû Hanîfe (Rahimehullah) böyle kişilere gereken en güzel cevabı şöyle vermiştir: “İyi niyet kötü ameli iyi yapmaz.” Bu nedenle bir Müslüman iyi niyetle haram olan bir ameli işlerse yine de haram işlemiş olur. Mesela; hayır yapmak amacıyla hırsızlık yapmak, kumar oynamak, faize bulaşmak, haram olan bu şeyler asla helâl kılmaz.
Şunu da unutmamak gerekir ki nice küçük ameller vardır ancak niyet onu büyütür; nice büyük ameller vardır ki niyet onu küçültür. Mesela, Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) ve Müslümanların Mekke’den Medine’ye gerçekleştirdikleri göçü sıradan bir göç olmaktan çıkarıp “hicret” kıymeti kazandıran şey muhacirlerin Allah Teâlâ’nın rızasını kazanabilme niyetidir. Çünkü onların niyeti Mekke müşriklerinin kötülük ve baskılarından kurtulmak, Medine’de daha güzel ibadet, taat ve amellerde bulunmak, İslâm’ı oradan dünyaya yaymaktı. Ancak bu amaç dışında da Mekke’den Medine’ye göç edenler vardı. Bu nedenle onların yaptıkları göç hicret olarak kabul edilmemiştir. Yani niyetlerimiz amellerimizin Cenâb-ı Hakk’ı rızasına vesile olması veya içi boş bir fiil kabul edilmesinin arasını ayıran ince bir çizgidir.
Cenâb-ı Hakk’tan niyâzımız odur ki niyetlerimizi hayra tebdil eylesin, her işimizde kendi rızâsını gözeten kullarından eylesin ve amellerimizi kabul buyursun. Âmîn Yâ Muîn…
Dipnotlar
[1] Buhârî, Îmân, 41.
[2] Bakara Sûresi, 225.
[3] Buhari, Rikâk, 31.
[4] Ahmed bin Hanbel, Kitâbü’z-Zühd, s.15.