Asıl ismi, Ebul Yakzân Ammâr bin Yâsir bin Âmir El-Ansî’dir.563 yılında Mekke’de dünyaya geldi. Babası Yasir (Radiyallâhu Anh), kardeşleri Haris ve Malik ile Yemen’den Mekke’ye diğer dördüncü kardeşlerini aramak için gelmişler, kardeşleri Malik ve Haris geri Yemen’e dönmesine rağmen, Yâsir ise Yemen’e dönmeyip Mekke’de kalmıştır.
Mekke’de kendisini Benî Mahzum kabilesinden Ebu Huzeyfe b. Muğire bin Abdillah bin Ömer bin Mahzum himayesine alır.Onu cariyesi Sümeyye (Radiyallâhu Anhâ) ile evlendirir ve bu evlilikten Ammâr bin Yasir dünyaya gelmiştir. Ebu Huzeyfe ölünceye kadar Yasir (Radiyallâhu Anh) onun yanından ayrılmamış ve ona bağlılığını devam ettirmiştir. Mekke’de putlara asla tapmamış ve bu davranışı çirkin görmüştü. Güzel ahlakı ve karakteri ile Mahzum kabilesi ve Mekke halkının takdirini toplamıştı.[1]
Müslüman Olması
Ammar bin Yâsir şöyle anlatıyor: “Sinan oğlu Suheyb (Radiyallâhu Anh) ile Darul Erkam kapısında bir araya geldik. Rasûlullah (Radiyallâhu Anh), Darul Erkam’daydı. Ben Suheyb (Radiyallâhu Anh)a, ‘Sen burada ne arıyorsun’ dedim. O da bana ‘Sen burada ne arıyorsan ben de onu arıyorum’ dedi. Ona dedim ki: ‘Ben Muhammed (Sallâllâhu Teâlâ Aleyhi ve Sellem)in huzuruna gidip onun konuşmasını dinlemek istiyorum’. O da ‘Ben de aynı şeyi istiyorum’ dedi. Böylece Rasûlullah (Sallâllâhu Teâlâ Aleyhi ve Sellem) huzuruna girdik. Bize İslâm’ı arzetti, biz de müslüman olduk. Sonra o gün akşama kadar bekledik, sonra onun yanından çıktık, gizleniyorduk.”[2]
Anne ve babasıda ona tabi olarak Müslüman oldular.Böylece Yâsir ailesi ilk Müslüman olan 40 kişinin arasında yer aldılar. Kendilerini himaye edecek kimse olmadığı için, müşriklerin çok ağır eziyet ve işkencelerine maruz kaldılar. Lakin bu işkencelere boyun eğmeyerek dinlerinden dönmediler ve sabırla Allah (Celle Celâluhû)ne sığındılar. Annesi Sümeyye (Radiyallâhu Anhâ) ve babası Yâsir (Radiyallâhu Anh) bu işkenceler sonunda Ebû Cehil tarafından katledilerek İslâm tarihindeki ilk şehitler oldular.
Savaşları
Ammâr bin Yâsir (Radiyallâhu Anh), Rasûlüllah (Sallâllâhu Teâlâ Aleyhi ve Sellem)in katıldığı bütün savaşlara iştirak etti. Mescidi Nebevî’nin inşaatında büyük hizmetleri oldu.Rasûlüllah (Sallâllâhu Teâlâ Aleyhi ve Sellem)in vefatından sonra Yemâme ve Nihâvend savaşlarına katıldı ve zaferin kazanılmasında büyük pay sahibi oldu. Bir müddet Kufe valiliği vazifesini yürüttü.
Hazreti Ali (Radiyallâhu Anh)a biat ettikten sonra onun tarafında Cemel vakasında bulundu.Sıffin savaşına ise piyade birliklerinin başında katıldı ve 94 yaşında bu savaşta şehid oldu. Zühd üzere bir hayatı vardı ve namazlarına çok dikkat ederdi. Yüksek ahlakı ve tesirli hitabeti ile tanınırdı. Kendisinden 62 adet hadis rivayet edilmiştir. Allah (Celle Celâluhû) şefaatlerine mazhar eylesin. İman hakkında şöyle buyurmuştur: “Üç şeyi her kim bir araya getirebilirse imanın tamamını elde etmiş olur: Kendi aleyhine de olsa insafı elden bırakmamak, herkese selâm vermek, fakir iken bile sadaka vermek”[3]
Dipnotlar
[1] İbn-i Sad c,3, s.246
[2] İbn-i Sad, c.3, s.247
[3] Buhari İmân, 20