Cuma gününün anlamı, önemi ve fazîletlerinin yanı sıra bu güne mahsus sünnet ve müstehâb ameller hakkında malûmatı ve Cuma namazına dair muhtelif bilgileri ihtivâ eden “Cuma arşivimize” buradan ulaşabilirsiniz…
Haftanın günlerinin en hayırlısı Cuma günüdür. Hazreti Âdem (Aleyhisselâm)ın yeryüzüne indirildiği günden beri Cuma günü insanlar için en faziletli gün seçilmiştir. Yahudi ve Hıristiyanlar için de bu böylece takdir edilmişse de, onlar bu âdeti bizzat elleriyle bozmuş ve kendileri için (Cumartesi ve Pazar gibi) daha başka günleri tercih etmişlerdir.[1] Bu konu hadîs-i şeriflerde açıkça beyan olunmuştur. Ebû Hureyre (Radıyallâhu Anh), Peygamber Efendimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)den şöyle rivayet etmiştir: ‘’Güneşin doğduğu en hayırlı gün cum’a günüdür. O gün Âdem (Aleyhisselâm) yaratıldı. O gün cennete kondu. O gün cennetten çıkarıldı. Kıyamet, cum’a gününden başka bir günde kopmayacaktır.’’[2]
Ebu Lübâbe (Radıyallâhu Anh) Rasûlullâh (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)den şöyle rivâyet etmiştir: ‘’Günlerin en üstünü ve Allah’ın katında en büyüğü cum‘a günüdür. Cum‘a günü Allah katında Ramazan ve Kurban bayramından daha büyüktür. Cum’a günlerinde beş haslet vardır; Allah Âdem’i cum‘a günü yarattı. Yine Âdem’i cum‘a günü yeryüzüne indirdi. Âdem cum‘a günü vefat etti. Cum‘a günü öyle bir saat vardır ki, kul haram istemediği müddetçe, o saatte isteyip de Allah’ın vermediği hiçbir şey yoktur. Kıyamet de cum‘a günü kopacak. Cum‘a günü korkmayan hiçbir mukarreb melek, gök, yer, rüzgâr, dağ ve deniz yoktur.’’[3]
İmamı Ahmed İbnü Hanbel (Rahimehullâh), Âişe (Radıyallâhu Anhâ) validemizin tarikiyle şöyle rivayet etti: ‘’Allah’ın Rasûlü (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem), Kitap ehli hakkında: ‘Onlar kendilerinin kayıp ettiği ve Allah tarafından bize verilen Cuma gününü, Kıble meselemizi ve bizim imam arkasında ‘’âmîn’’ dememizi kıskandıkları kadar hiç bir şeyimizi kıskanmazlar’ dedi.’’[4]
Bürûc Sûresinin 3. Ayet-i kerimesinde geçen ‘’Meşhûd’’ ifadesinin de Cum‘a gününün faziletine delâlet ettiği belirtilmiştir.[5]
Cum‘a sûresinin 9. âyeti de yine bu günün faziletine ve özellikle de aynı konuya müteallik hadîs-i şeriflerle birlikte, Cum‘a namazının farziyetine delâlet etmektedir.[6]
Haftanın Günlerinden Birinin ‘’Cum‘a’’ Olarak İsimlendirilmesi
‘’Cum ‘a’’ kelimesinin kökeni ve haftanın günlerinden birine isim olarak verilmesi noktasında pek çok şey söylenmiştir. Kökeni konusunda kelimenin; ‘’toplanmak, bir araya gelmek’’ anlamlarına gelen Arapça ‘’Cem‘ ’’ ifadesinden geldiği yönündeki görüş, doğruya en yakın görüş olarak değerlendirilmiştir.
İbnü Cerir es-Sudî kanalıyla Ebû Mâlik’ten, Ebû Salih de İbnü Abbas (Radıyallahu Anhumâ)dan yapılan bir rivayette yerin ve göğün yaratılış evreleri anlatılırken arş, su ve kalemin yaratılışı beyan edildikten sonra dağların yaratılışından bahis açılmış ve devamında ‘’Cuma’’nın manası hakkında şöyle denilmiştir: ‘’… Sonra göklere kastetti. Onlar duman idi. Bu duman suyun buharı idi. Onu bir gök olarak yarattı. Sonra onu patlatıp perşembe ve Cuma günlerinde yedi tabaka yaptı. Yer ve göğün derleyicisi olduğundan Cuma gününe Cuma denilmiştir…’’[7]
Ayrıca Hazreti Âdem (Aleyhisselâm)ın hilkatinin bu günde toplanmış olması sebebiyle Cum‘a olarak isimlendirildiği de söylenmiştir.[8] Haftanın Cumaya tekabül eden gününe el-arûbe denildiği ve sonradan Ensâr’ın bu günde toplanması vesilesiyle Cum‘a olarak anılmaya başlandığı da rivâyet edilmiştir.[9] ‘’el-arûbe’’ isminin, Efendimiz (Aleyhissalâtu Vesselâm)ın dedelerinden Ka’b b. Lüeyy’e kadar gittiği, onun bu günde kavmini toplayarak öğüt verip hareme saygı duyulmasına dair telkinlerde bulunduğu kaydedilmektedir.[10] Bu bilgiye göre Cum‘a gününe ta’zîm, Cum‘a namazını farz kılan âyet-i kerimenin nüzulünden daha önce olmaktadır.[11]
Bayram Olması ve Hafta Tatili Açısından Cum‘a
Ubeydullah İbnu’s-Sebbâk (Rahimehullâh)tan gelen bir rivayette, Rasûlullâh (Aleyhissalâtu Vesselâm) cumalardan birinde şöyle buyurmuştur: ‘’Ey müslümanlar! Bu öyle bir gündür ki, Allah Te’âlâ Hazretleri onu (sizlere) bayram kılmıştır, öyleyse yıkanın. Kimin yanında bir tiyb (güzel koku) varsa ondan sürünmesinde bir zarar yoktur. Size misvakı da tavsiye ediyorum.’’[12]
Hadîs-i şerifte de açıkça beyan olunduğu üzere, Cuma günü Müslümanlar için bir bayram niteliği taşıyor olsa da, bugünün tatil olduğuna dair ne Kur’ân’da ne de sünnette bir bilgi gelmiştir. Asr-ı saadette sosyal hayat bağlamında; ticaret, tarım, hayvancılık ve esnaflık yaygın olup, memuriyet müessesesi ilerleyen asırlarda olduğu kadar yer tutmadığından haftada belli bir günün resmî tatil kabilinden izin günü olduğu yönünde bir tatbikatta bulunulmamıştır. Münhasıran memuriyetin yerleşmesi ve yaygınlaşmasından sonra, haftada bir gün tatil verilmesi yönünde bir tercihte bulunulması kararlaştırılmış ve böyle bir durum karşısında İslâm devletlerince Cuma günü tercihe şayan bulunmuştur.[13]
Osmanlı ecdadımız döneminde medreselerde Cuma günleri ders yapılmazken memurlar için zaman zaman farklı günler haftalık izin günleri olarak belirlenmiştir. Genellikle Cuma günü tatil günü olarak kabul edilmişken, sonraki dönemlerde görülen birtakım farklı tatbikatların ardından 1923 tarihli meclis, Cuma gününü resmî tatil/izin günü olarak kabul etmiş ve bu uygulama 1935 senesine kadar böylece devam etmiştir. 1935’e gelindiğinde meclis kararıyla haftalık resmî tatil günü, batı ile ortak zemin gerekçesiyle Pazar günü olarak sabitlenmiş, sonraki yıllarda buna, dönem dönem yarım gün ve tam gün olarak değişmek üzere, Cumartesi günü ilave edilmiştir. 12 Eylül darbesiyle işbaşına gelmiş olan komitenin son halini verdiği tatbikat bugün de böylece devam etmektedir.[14]
Cum‘a namazının bütün iş kollarına mensup kimseler tarafından ruhuna uygun bir toplanma ile bir arada edâ edilebilmesi ve özünde yer alan bayram heyecanının topyekûn yaşanabilmesi açısından hafta tatilinin bugüne kaydırılarak İslâm Konferansı Teşkilatına üye pek çok ülkede olduğu gibi, bu günün tatil ilan edilmesi, inanç ve anlayışımızın lüzumu addedilmelidir.
Not. Cuma namazının farz kılınışı ve tarihçesi, Cuma vakti içerisinde gizlendiği ifade edilen icâbet saati, Cuma namazının ahkâmı ve bu güne ait faziletli ameller gibi konuların her biri müstakilen ele alınmayı hak edecek genişlikte konular olduğundan, ilerleyen haftalarda bilahare yayınlanacaktır.
Dipnotlar
[1] Bâtıl inanışların da hemen tamamında, haftanın bir gününün ibâdete tahsis edilmesine yönelik bir anlayışın benimsendiği görülmektedir. Cuma gününün tarihine dair kaynaklarımızda yer alan bilgilerin telkinine göre, bu anlayışın Hazreti Âdem (Aleyhisselâm)ın tatbikatına dayandığı, bozuk inanışların zamanla bu anlayışın tahrifine bağlı olarak farklı günlere kıymet vermeye başladıkları anlaşılmaktadır. (İbn-i Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihâye, trc. Mehmet Keskin, Çağrı Yayınları, İstanbul, c. 1.
‘’Şeyhzâde ve Âlûsî tefsirlerinde zikredildiği üzere; Mûsâ (Aleyhisselâm) Cuma gününü ibâdete ayırmak istediyse de, İsrâiloğulları Allâh-u Te’âlâ’nın Cumartesi günü hiçbir şey yaratmadığını öne sürerek Cumartesi gününü tercih ettiler, Allâh-u Te`âlâ da Mûsâ (Aleyhisselâm)a: ‘Onları istedikleriyle baş başa bırak sonra ben onları bu hususta imtihan edeceğim!’ diye vahyetti. Böylece onlara Cumartesi günü çalışmayı bırakmalarını emreti ve o günde balık avlamalarını haram etti. Dâvûd (Aleyhisselâm)ın zamanına kadar bu emre riayet ettiler, onun zamanında ise Medine ile Şam arasındaki sahil üzerinde bulunan Eyle kasabasının sakinleri bu yasağı aştılar…’’ (Kur’ân-ı Mecîd ve Tefsirli Meâl-i Âlîsi’nden naklen) Ayrıca daha ziyade malûmat ve Cumartesi yasağını çiğneyenlerin âkıbeti için bkz. Rûhu’l- Furkan, Bakara Sûresi, 65. âyet-i kerîme tefsîri, s. 1380-381.
[2] Buhârî, 11/37, 68/24, 80/61; Müslim, 852; Nesâî, 3/115; İbnu Mâce, 1137.
[3] Ahmed ibnü Hanbel, el-Müsned, 3/430; Ibn Mâce, 1084.
[4] Ali Arslan, Büyük Kur’an Tefsiri, Arslan Yayınları: c.I, s.520.
[5] ‘’O (gün) şahitlik yapacak olana da, (hakkında) şahitlik yapılacak olana da/(mahşerde) hazır bulunana da, (orada) görülecek olan (müthiş ve ilginç olaylar)a da/ (andolsun ki);
“Şâhit”ten murat Allâh-u Te’âlâ ise, “Meşhûd; (hakkında şahitlik yapılan)”, bütün yaratıklardır. “Şahit”, Peygamberler ise, “Meşhûd”, ümmetlerdir; Rasûlûllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) ise, âhir zaman ümmetidir; cuma günü ise, cuma ehlidir; Hacerü’l-Esved ise, kendisini istilâm edenlerdir. “Şahit” günler ve geceler olarak tefsir edilirse, tüm insanlar “Meşhûd” kabul edilir. (Kur’ân-ı Mecîd ve Tefsirli Meâl-i Âlîsi’nden naklen…)
[6] ‘’Ey iman etmiş olan kimseler! Cuma günü o (cuma) namaz(ı) için (ezan okunularak) çağrıda bulunulduğu zaman, hemen Allâh’ın zikri (olan cuma namazının ikamesi)ne koşun ve alış-veriş (gibi tüm muameleler)i bırakın! İşte size! Bu(, alış-verişin geçici kârından) sizin için daha iyidir! Eğer (kalıcı olan hayır ve şerri) bilmekte bulunmuş olduysanız(, sonsuz ticareti tercih edersiniz)! (Kur’ân-ı Mecîd ve Tefsirli Meâl-i Âlîsi’nden naklen…)
Cuma namazının farziyeti konusu ve ahkâmına dair malûmat için tıklayınız.
[7] İmam es-Süyûtî, ed-Durrü’l-Mensûr; İbnü Kesîr, el-Bidâye Ve’n-Nihâye, trc. Mehmet Keskin, Çağrı Yayınları, İstanbul, c. 1.
[8] ed-Deylemî, Müsnedü’l-Firdevs, 1/346.
[9] İmam Kurtubî, el-Câmiu li-Ahkâmi’l-Kur’ân, Buruç Yayınları: c. 17, s. 330-332.
[10] İmam Kurtubî, el-Câmiu li-Ahkâmi’l-Kur’ân, Buruç Yayınları: c. 17, s. 330-332.
[11] İmam Kurtubî, el-Câmiu li-Ahkâmi’l-Kur’ân, Buruç Yayınları: c. 17, s. 330-332.
[12] Kütüb-i Sitte no. 3770 ; Muvatta, Taharet 113, (1, 65 – 66); İbnu Mâce, İkametu’s-Salât 83, (1098).
[13] ‘’Hafta Tatili’’, DİA, c. 15, s. 129-134.
[14] ‘’Hafta Tatili’’, DİA, c. 15, s. 129-134.
Kaynakça
Mahmud Efendi Hazretleri, Kur’ân-ı Mecîd ve Tefsirli Me’âli Âlisi, Ahıska Yayınları, İstanbul, 2014; Mahmud Efendi Hazretleri, Ruhû’l-Furkân Tefsiri, Siraç Yayınevi, İstanbul, 1991, c.1; Ahmed Davudoğlu, Sâhîh-i Müslim Tercüme ve Şerhi, Sönmez Neşriyat; Ali Arslan, Büyük Kur’ân Tefsîri, Arslan Yayınları, c. 1; Cevdet Küçük, Kürşat Demirci, Mustafa Yayla, ‘’Hafta Tatili’’, DİA, c. 15; İbnu Kesîr, el-Bidâye Ve’n-Nihâye, Çağrı Yayınları, İstanbul, c. 1; Kütüb-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları; İmam Kurtubî, el-Câmiu li-Ahkâmi’l-Kur’ân, Buruç Yayınları: c. 17.