Doğumu, İsmi ve Künyesi
Medîne-i Münevvere’de doğmuştur. Künyesi Ebû Sâbit, Ebû Kays veya Ebû Hubâb’dır.[1] Hazrec kabilesinden olup Ensâr’ın reislerinden ve sahabenin ileri gelenlerindendir. Dedesi Düleym ve babası Ubâde, cahiliye döneminde Hazrec’in lideri olup en cömert kimselerdendi. Sa‘d bin Ubâde (Radıyallâhu Anh)ın annesi Amre binti Mes‘ûd’dur. Doğum yılı, çocukluğu, gençliği ile ilgili net bir bilgi yoktur.
İslâm’dan Önceki Konumu
Sa‘d bin Ubâde (Radıyallâhu Anh)ın câhiliyye döneminde lider bir aileden geldiği için o dönemde nadir bulunan vasıflara sahipti. Meselâ Sa‘d bin Ubâde (Radıyallâhu Anh) hem Arapça hem de İbrânîce okuma yazma biliyordu[2], okçuluk ve yüzme konusunda son derece mahirdi. Bundan dolayı Sa‘d bin Ubâde (Radıyallâhu Anh)a her alanda yetenekli manasında “el-kâmil” denilirdi.[3] Kendi kabilesinin dışında diğer Araplar arasında da sözü geçen, saygın, güçlü ve meşhur bir reisti.[4]
İslâm’a Girişi ve Biatı
Hazret-i Peygamber (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem), Mekke’de iken İslâm’ı tebliğ etmek için devlet, kabile ve kavimlere ya bizzat kendisi gitmiş ya da elçiler veya mektuplar göndermiştir. Sa‘d bin Ubâde (Radıyallâhu Anh), Hazret-i Peygamber (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)e vahiy gelmeden önce Medine’de yaşayan yahûdîlerden yakında bir peygamber zuhûr edeceğini öğrenmişti. Hazret-i Peygamber (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem), Allah Teâlâ tarafından nübüvvetle görevlendirilince, Medine’den umre, hac veya ticaret için Mekke’ye gelenlere bu daveti anlatıp onları İslâm’a çağırmıştı. Bu davete icabet edenlerden biri de Sa‘d bin Ubâde (Radıyallâhu Anh) idi. Sa‘d bin Ubâde (Radıyallâhu Anh), ikinci Akabe biatında Rasûlullah (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)e gelerek bağlılık yemini etmiş ve Hazret-i Peygamber (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) tarafından nakîb yani temsilci olarak tayin edilen on iki kişiden birisi olmuştur.[5] İkinci Akabe biatına katılanların tamamı buraya daha önce Müslüman olarak geldiklerine göre muhtemelen Sa‘d bin Ubâde (Radıyallâhu Anh), Hazret-i Peygamber (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) tarafından birinci Akabe’den sonra Medine’ye İslâm’ı öğretmek için gönderilen Mus‘ab bin Umeyr (Radıyallâhu Anh), vasıtasıyla Müslüman olmuştu. Diğer bir ihtimale göre de birinci Akabe biatına katılanlardan birisi vasıtasıyla Müslüman olmuş olabilir.[6]
İslâm İçin Yaptığı Fedakârlıklar
Sa‘d bin Ubâde (Radıyallâhu Anh), Hazret-i Peygamber (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) ile birçok savaşa katılmış ve bazen cömertliği, bazen fedakârlık ve samimiyeti bazen de doğru ve isabetleri görüşleri ile büyük katkılar vermiştir. Uhud ve Hendek savaşlarının yanı sıra birçok savaşa katılmıştır. Hendek savaşında Ensâr’ın sanacağı o taşımıştır. Mekke’nin fethinde de bayraktarlığı o yapmıştır. Bazen Evs bazen Hazrec bazen de Hazret-i Peygamber (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)in bayrağını taşımıştır. Ordularda komutanlık yapıp yiyecek, binek ve silah gibi ihtiyaçlarını karşılamıştır. Zekât ve vergi memurluğu, çeşitli kavimlere İslâm’ı tebliğ, sözcülük gibi önemli vazifeler yapmıştır. Hazret-i Hazret-i Peygamber (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) bir keresinde sefere çıkarken onu yerine vekil olarak bırakmış, Benî Kurayza’ya giden elçi olmuş ve dinî ve sîyâsi üzerine düşen vazifeleri eksiksiz olarak yerine getirmiştir.
Vefâtı
Hazret-i Peygamber (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)in vefatından sonra Ensâr halife seçmek için Benî Sakîfe’de toplandı. Sonradan haberdar olan Hazret-i Ömer ve Hazret-i Ebûbekir (Radıyallâhu Anhümâ) da oraya gitti. Ensâr halife olarak o sırada hasta olan Sa‘d bin Ubâde (Radıyallâhu Anh)ı seçmek istiyorlardı. Ancak yine Ensâr’dan bazıları hilâfetin Kureyş’in hakkı olduğunu ifade etmesi ve Hazret-i Ebûbekir (Radıyallâhu Anh) teskin ve iknâ edici konuşmasından sonra sahabe kendisi aday olmadığı halde Hazret-i Ebûbekir (Radıyallâhu Anh)a biat etmeye başlamış ve iş bu şekilde neticelenmişti. Bundan sonra kimseye biat etmedi ve aleyhlerinde de bir faaliyette bulunmadı. Hazret-i Ömer (Radıyallâhu Anh)ın hilafeti sırasında cihat etmek için Şam’a gidip orada vefât etti.
Cenâb-ı Hakk cümlemize Ashâb-ı Kirâm’ın örnek hayatlarından ibret alıp o minvalde yaşayabilmeyi nasip ve müyesser eylesin. Âmîn Yâ Muîn…
Dipnotlar
[1] Sahâvî, et-Tuhfetü’l-Latîfe fî Tarîhi’l-Medîneti’ş-Şerîfe, 1/388.
[2] Belâzûrî, Fütûhu’l-Büldân, 1/459.
[3] İbn Hacer, el-İsâbe, 3/56.
[4] İbn Abdilber, el-İsti‘âb, 2/595.
[5] İbn Hişâm, es-Sîretü‟n-Nebeviyye, 1/444.
[6] İbn Abdilber, el-İstî‘âb, 4/1473.