Suriye günümüzde büyük bir karışıklık içerisinde ve halkının önemli bir kısmı muhâcir konumunda. Yaşadığımız hâdiselerin hiçbiri yeni değil; tarihte tekerrür eden zulmün bir devamından ibaret… 2 Şubat tarihi bizlere, aynı topraklarda bundan seneler önce yaşanmış olan Hama katliamını hatırlatıyor.
Devletimizin sınır güvenliğimiz ve Suriye’de yaşayan kardeşlerimizin muhafazası için çalıştığı şu günlerde, bölgede gerçekleşmiş olan Hama katliamını bir kez daha düşünmeli ve ordumuzun çalışma ve gayretlerinin ne derece önem taşıdığını çok daha iyi anlamalıyız.
Osmanlı Devleti de fânî olan her şey gibi, Allah Te‘âlâ’nın dilediği bir müddet hüküm sürdükten sonra, tarih sahnesinden çekildi. Muhakkak ki diğer devletlerden farklı olarak târihin en uzun hüküm sürmüş hânedânı oldu. Kurup yaşattığı ve günden güne daha da yükselttiği medeniyetle 3 kıt’aya hükmedip gerek insanların gerekse de hayvanlardan bütün canlılara ve hatta yeryüzünün hakkına âzamî derecede hürmet göstererek her zaman hayırla ve minnetle yâd edilecek bir saltanat sürdü.
Osmanlı Devleti gibi büyük kaplan misali mukaddes bir medeniyeti yıkanlar onun postundan kırk tilkiye kürk yaparcasına topraklarını bölüp parçaladılar ve paylaştılar. Osmanlı Devleti’nin gölgesi altında huzurla gölgelenenler için artık o eski refâh ve saadet günleri hiçbir zaman geri gelmedi. Zuhûr eden kargaşalar günden güne daha da arttı. Dökülen kanın miktârı da bu artışı doğru orantılı bir şekilde takip etti. Pişmanlık yaşayanlar gerçeklerle yüzleştiyseler de, bu yüzleşmenin yaşandığı dönemin artık her şey için çok geç kalınmış bir dönem olduğu anlaşıldı.
Anti-Lübnan Dağları olarak bilinen ve İsrail’e kadar kıyı boyunca uzanan, bir yanında da büyükçe bir çölün bulunduğu, bunun dışında kalan toprak parçalarında yaşayanların geçimlerini tarım ve hayvancılıkla sağladıkları bir yerdir Suriye. Petrol ve Fosfat gibi yeraltı kaynakları, en büyük zenginliğini teşkil etmektedir.
Adaletin Olmadığı Yerde Zulüm Kaçınılmazdır
Adaletin olmadığı yerde zulüm kaçınılmazdır. Allah (Celle Celâluhû) korkusundan nasib almamış kimselerin yönettiği devletler, tebaasına refah ve huzur ortamı sağlamaktan uzaktır. Bu gerçeği yanı başımızda bulunan ülkelere bakarak müşahede edebilmek de mümkündür.
Nitekim Suriye’de 2011 senesinde başlayan hâdiseler son bulmadı. Şer şebekelerinin rejime verdiği destek, iktidarın mezaliminden kurtulmak isteyen bölge halkının zaferini engelledi. Verilen destek muhakkak ki rejimin başında bulunan yönetime olan dostluk ve muhabbetten kaynaklanan bir destek değil; bölgenin yer altı ve yer üstü kaynaklarını ve tarihî özelliklerini sömürüye yönelik kurulmuş olan düzenin devamını sağlama ve hatta alınan payı artırma gayesinden kaynaklanan bir destekti.
Velhasılıkelâm karşımızda duran manzaraya yabancı değiliz. Bundan 30 küsur sene önce gerçekleştirilmiş olan Hama katliamı –yaşı gereği şâhid olanlarımızın- hâlâ gözlerinin önünde.
Kısa Bir Suriye Tarihi
Suriye târih boyunca Kenanlılar, İbrânîler, Arâmîler, Asurlular, Bâbilliler, Persler, Yunanlılar, Romalılar ve Bizans gibi devletlerin egemenliği altında kaldıktan sonra, Emevîler, Abbâsîler, Eyyûbîler, Selçuklular, Memlüklüler gibi İslâm Devletlerine ev sahipliği hatta dönem dönem başkentlik yapmış, kısa bir süre Haçlılar’ın eline geçtikten sonra Osmanlı ecdâdımız tarafından yeniden fethedilmiş ve 403 sene kadar Osmanlı Devleti tarafından yönetilmiştir. Bu dönem Suriye’nin, tarihindeki en saadetli dönemi olmuştur.
Osmanlı Topraklarının birer birer işgâl edildiği yıllara gelindiğinde 1920 senesi Suriye’nin de işgâl edildiği sene olur. Fransa-Suriye savaşının kaybedilmesi neticesinde bu ülke 1946’ya kadar Fransa yönetiminde kalır. Bağımsızlığın 1946’daki ilânının ardından ülke, sürekli olarak darbelerin hedefi haline gelir. Birbirini yıkan darbeler neticesinde Mısır’la birleşilerek Birleşik Arap Cumhuriyeti kurulur; fakat üç yıl kadar kısa süren bu birliktelik sonucunda ayrılık yine bir darbe sonucu 1961 senesinde gerçekleşir.
1963 senesinde Baas Partisi’nin iktidara gelmesiyle birlikte ülkede Hafız Esad vâsıtasıyla Esadların hâkimiyeti başlar. İşgalci İsrail, Altı Gün Savaşında fırsattan istifadeyle Suriye ile sınırını oluşturan bölgeyi de işgâl eder. Bu işgâl sonucunda hükümet ciddi bir şekilde gözden düşünce, Ordu içerisinde yıldızı parlayan Hafız Esad ve beraberindeki Baasçılara gün doğar; bir darbeyle iktidara gelirler. Bundan sonra artık Suriye için günümüze kadar uzanan yeni bir dönem başlar.
Bu tarihten 2000 senesindeki ölümüne kadar Hafız Esad Suriye’yi yönetmiş ve Hama Katliamı da onun döneminde gerçekleştirilmiştir. Hafız Esad’ın ölümünün ardından Baas Partisi’nin ve Ülkenin başına geçen Beşşar Esad da babasının kaldığı yerden aynı baskı rejimini devam ettirmiş ve günümüzde de hâlen devam etmekte olan karışıklığın asıl müsebbibi olmuştur.
Hama Katliamı
1980’lerin başında Hama, ülkedeki Sünnî yoğunluğu yöneten Müslüman Kardeşlerin merkezi konumundadır. Sünnîler, Nusayrîlerin adâletsiz yönetimine son vermek için çalışmalarını güçlendirerek sürdürmektedirler. Buna mukabil rejim güçleri de askeri ve istihbaratıyla başlatmış oldukları cadı avı kapsamında Sünnîlere her türlü zulmü revâ görmektedir. Sayısız insan gözaltılara ve mahpusluğa mahkûm edilmiş vaziyettedir. Gün gelir, Hafız Esad’ın yapmış olduğu zulümler ülkede yaşayan Sünnîleri kıyâm düşüncesine sürükler ve bunun üzerine direkt olarak Hafız Esad’a bir suikast girişiminde bulunulur. Suikastın başarısız olmasının ardından Hafız Esad tutuklu olarak hapishanelerde bulunan Sünnîleri katlettirir.
Rejimin adaletsizliğine karşı kıyâm eden Sünnîlere karşı geliştirilmiş olan tavır gittikçe daha da sertleşir ve 2 Şubat 1982 tarihinde Suriye Ordusu bir bütün halinde kente saldırarak 38.000 kişiyi acımasızca katleder. Ölenlerin sayısını tam olarak tespit edebilmek mümkün değildir. Bu sebeple ajanslar ve örgütler farklı sayı verirler. Uluslararası Af Örgütü’nün 15-25000 arası bir sayıdan bahsetmesi ise hiç kimseye inandırıcı gelmez.
Katliam sonucunda Hama kenti öyle bir enkaza dönüşür ki, kentte üç ay boyunca ezan sesi dahi duyabilmek mümkün olmaz. Müslüman kardeşler üyeleri ve üye yakınları ülkeyi terk etmek ya da ölmek arasında tercih yapmaya zorlanırlar. Göç eden kişilerin sayısının 800.000’lere kadar ulaştığı ifade edilir…
Mü’minler Bu Zulme Dur Demekle Mükelleftir
Allah Te‘âlâ bütün mü’minlerin kardeş olduğunu, kardeş olarak yaşamalarının lüzumunu, emirle şöyle ilân eder: “Müminler ancak kardeştirler! Öyleyse kardeşleriniz arasında barışı sağlayın! (Her konuda olduğu gibi, din kardeşlerinizin arasını bulmayı önemsememe hususunda da) Allâh’tan hakkıyla sakının! Tâ ki siz rahmet olunasınız!”[1]
Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) mü’minleri yekvücut olarak tanımlar ve şöyle buyurur: “Mü’minler birbirlerini sevmekte, birbirlerine acımakta ve birbirlerini korumakta bir vücuda benzerler. Vücudun bir uzvu hasta olduğu zaman, diğer uzuvlar da bu sebeple uykusuzluğa ve ateşli hastalığa tutulurlar.”[2] Dolayısıyla mü’minlerin birbirlerinin dertleriyle dertlenmeleri, boğuştuğu problemler konusunda seferber olmaları, îmânın bir lüzumudur. Zira bir başka hadîs-i şerîfte kâmil îmân şöyle açıklanmıştır: “Hiçbiriniz kendisi için istediğini (mü’min) kardeşi için istemedikçe (gerçek) îmân etmiş olamaz.”[3]
Bu ilâhî ve nebevî düsturların aksine bir düşünce içerisine girenler aynı zamanda bir vebal yüklenirler. Milletimiz bu konuda iftihar vesilesi bir uyanış içerisindedir ve devletimiz de zulme dur deme adına, vazifeyi üstlenmiş durumdadır.
30 küsur sene evvel Hama’da yaşanan katliam başka farklı merkezlerde ara ara tekrar etmek suretiyle bugünlere dek sürmüştür. Yakın zamanda ülkenin muhtelif şehirlerinde yaşanmış olan katliamların yankıları hâlâ sürmektedir. Kahraman ordumuz, bu zulme son verme gayesiyle Suriye topraklarındaki ilerleyişini sürdürüyor. Gerçekleşen harekâtın muzafferiyetle neticelenmesini temennî ediyor, harekât sırasında şehîd olan askerlerimize ve söz konusu katliamlarda şehîd olan kardeşlerimize Cenâb-ı Hakk’tan rahmet diliyoruz. Dünyadaki zulüm, kan ve gözyaşının en kısa süre içerisinde dinmesini yüce Allah’tan (Celle Celâluhû) niyâz ediyoruz.
Dipnotlar
[1] Hucurât Sûresi:10
[2] Buhârî, Edeb:27; Müslim, Birr:66
[3] Buhârî, Îmân:7; Müslim, Îmân:71