Haram aylarla ilgili hükümler Hazreti İbrahim (Aleyhisselâm) tarafından konulmakla birlikte, hac ibadetinde olduğu gibi, zamanla temel amacından uzaklaştırılmış, ancak İslâmiyet’in gelmesiyle yeniden asli hüviyetine kavuşturulmuştur. Rasûl-ü Ekrem Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) kendisine karşı savaş açılmadığı sürece haram aylarda savaşa girişmemiş, bir sefere çıktıktan sonra haram aya girildiğinde de ayın geçmesini beklemiştir.
Kur’ân-ı Kerîm’de haram ayda savaşmanın büyük günah olduğu hükme bağlanırken, insanları Allah (Celle Celâluhû) yolundan çevirmenin, Allah Te‘âlâ’yı inkâr etmenin, Mescid-i Haram’ın ziyaretine engel olmanın ve halkını oradan çıkarmanın Mevlâ Te‘âlâ katında daha büyük günah olduğu da belirtilmiştir: ”Sana haram olan ayı, onda savaşmayı sorarlar. De ki: ‘Onda savaşmak büyük (bir günahtır). Ancak Allah katında, Allah’ın yolundan alıkoymak, onu inkâr etmek, Mescid-i Haram’a engel olmak ve halkını oradan çıkarmak daha büyük (bir günahtır). Fitne, katilden beterdir. Eğer güç yetirirlerse, sizi dininizden geri çevirinceye kadar sizinle savaşmayı sürdürürler; sizden kim dininden geri döner ve kâfir olarak ölürse, artık onun bütün yaptıkları (ameller) dünyada da, ahirette de boşa çıkmıştır ve o, ateşin halkındandır, onda süresiz kalacaktır.”[1]
Bu ayetten, haram aylarda kendilerine açılan bir savaşa Müslümanların karşılık verebilecekleri anlaşıldığı gibi, bir başka ayette de haram aylardaki saldırmazlığın karşılıklı olduğu, Müslümanların saldırıya uğradıkları takdirde aynı şekilde karşılık verebilecekleri bildirilmiştir: “Haram ay haram aya karşılıktır. Hürmetler de (dokunulmazlıklar) karşılıklıdır. Kim size saldırırsa siz de ona misilleme olacak kadar saldırın. Allah’tan korkun ve bilin ki Allah muttakilerle beraberdir.” [2]Nitekim Müslümanlar, kendilerine yönelik saldırılara haram ayda bile olsa karşılık vermişlerdir.
Haram Aylara Hürmet Konusundaki Hassasiyet
Bu aylar İslâm’dan önce barış aylarıydı, mukaddes aylardı. Bu itibarla cahiliye Arapları bu aylara son derece hürmet ediyor, savaşmayı hiçbir şekilde uygun görmüyorlardı. Hatta bir şahıs baba veya kardeşinin katiline dahi rast gelse, ona saldırmadan sessizce yoluna devam ediyordu. Bu yasak nedeniyle herkes çarşıya ve pazara son derece güven içerisinde gidiyor, her türlü ihtiyacını karşılıyor ve ticaretini yapıyordu.
Mü’minler arasında kavgaların ve savaşların olabileceği Yüce Rabbimizin sonsuz ilminde yer almış ve buna göre, insanlığa indirilen ahkâmda aynı minvalde hükümler yer almıştır: “Eğer mü’minlerden iki topluluk birbirleriyle savaşırlarsa aralarını düzeltiniz; eğer biri diğerine saldırırsa, saldıranlarla Allah’ın buyruğuna dönünceye kadar savaşınız; eğer dönerlerse aralarını adaletle bulunuz, adil davranınız, şüphesiz Allah adil davrananları sever.” [3]
Kur’ân-ı Kerîm, birbirleri ile çatışmalarına, birisinin haddi aşmış olması ihtimaline rağmen savaşan iki grubun da iman ve İslâm dairesinden çıkmadığını açıklamaktadır. Kur’ân-ı Kerîm bu iki grup dışında kalan mü’minleri, birbiri ile çatışan grupların arasını bulup düzeltmekle görevlendirmektedir.
Kendinize Zulmetmeyin Emri
“O (haram) aylar içinde (Allah’ın koyduğu yasakları çiğneyerek) kendinize zulmetmeyin.”[4]
Birinci olarak: cahiliye Araplarının yaptığı gibi haram ayların yerini değiştirmeyin, Allah Te‘âlâ’nın koyduğu nizamı işinize geldiği gibi değiştirerek zulüm işlemeyin.
İkinci olarak: senenin on iki ayının hepsinde haramdan, haksızlıktan ve herhangi bir günah işlemekle kendinize zulmetmekten sakınınız, özellikle bu muhterem dört ayda büsbütün sakınınız.
Kur’ân-ı Kerîm’de haram aylardan çeşitli vesilelerle bahsedilmektedir; Bakara Sûresi’nin 194 ve 217; Mâide Sûresinin 2 ve 97. âyet-i kerîmeleri ile Tevbe Sûresi’nin 36 ve 37. âyet-i kerîmeleri haram ayların zikredildiği âyet-i kerîmelerdir.
Fıkhî Yönüyle Haram Aylar
Haram aylar, atfedilen bu mühim boyutların yanında, ayrıca fıkıh ilminde de ele alınmıştır. Haram ayların özellikle savaş hukuku, ceza hukuku ve ibadetler sahasında önemli fıkıh hükümleri bulunmaktadır. Bu konuda gerekli değerlendirmeler fıkıh ilminde yapılmış, fıkıh kitaplarında yerini almıştır.
Bu aylar kötü alışkanlıklardan vazgeçme, ibadet alışkanlığı kazanma, güzel hasletler elde etme ve bunları devam ettirme gibi hususlar için önemli bir fırsattır. Bu aylarda Allah Te‘âlâ’nın af ve rahmeti âdeta çağlamaktadır. O açıdan bu ayları her türlü ibadet, taat ve salih amellerle ihya etmenin yolları aranmalıdır. Bunun önünde herhangi bir fıkhî engel yoktur. Bütün bu güzelliklerin ortaya çıkabilmesi için ise huzur ve güvenin temin edildiği bir ortamın oluşması gerekmektedir.
Güzel hasletlere sahip olmak, istikrarlı dini bir hayat sürmek ve kâmil bir mü’min olmak için bu kutsal zamanlar birer fırsat ve güzel vesiledir. Şöyle ki; bazı zaman ve mekânların masiyetleri terk ve taatlere teşvik noktasında büyük önem taşıdığı açıktır.
Dolayısıyla, eşya benzerlerini celbeder, zıtlarından uzaklaşır. Bu nedenle ibadet ve taat, ibadet ve taatı; masiyet de masiyeti celbeder. Buna göre, bu zaman ve mekânlar güzel hasletlerin yerleşmesi, günah ve masiyetlerden kaçınmak için çok önemli vesilelerdir. Nefsi emmare başıboşluk, fesat ve günaha meyyaldir. İnsanın bu menfi duygularına ket vurması kolay değildir. İşte bu kutsal zaman ve mekânlar ikame edilmiş ve diğer zaman ve mekânlara oranla daha fazla ta‘zîm ve hürmete tahsis edilmiştir ki insan bu vesileye münkerattan, günahtan kaçınsın ve her çeşit güzel haslet ve faziletlere nail olabilsin, böyle bir fırsattan yararlanabilsin. Çünkü bu zaman ve mekânlarda işlenen salih amellerin mükâfatı, haramları irtikâbın da günah ve cezasının diğer zamanlara göre kat kat oluşu, iyiye ve güzele yönelme; kötüden de yüz çevirme için çok güzel bir teşvik unsuru olacaktır.
Kısaca bu kutsal zamanlar güzel hasletler kazanabilme ve kötülüklerden uzaklaşma, nefsi Allah Te‘âlâ’nın buyruklarına boyun eğmeye alıştırma ve azgınlığına gem vurabilme adına kaçırılmayacak bir fırsattır.
Denilmiştir ki; Yüce Allah bir kulunu severse, onu en fazîletli vakitlerde, en fazîletli amellerle meşgul eder ve böylece ona en üstün sevabı verir. Ama bir kulundan hoşnut olmazsa onu, fazîletli vakitlerde en kötü amellerle meşgul eder. Böylece onun, dini emirlere hürmetteki noksanlığı ve haramlara dalması yüzünden kötülüğü artmış olur.[5] Yüce Rabbimiz hepimizi sevdiği kullarından, haram aylara hürmet eden, bu ayların faziletlerinden bolca nasiplenenlerden eylesin, âmin.
Dipnotlar
[1] Bakara Sûresi:217
[2] Bakara Sûresi:194
[3] Hucurât Sûresi:9
[4] Tevbe Sûresi:36
[5] EbûTâlib el-Mekkî, Kûtu’l-Kulûb, , c. 1, s. 191.