Kendi isteği olmaksızın hesabındaki paraya faiz verilmesi durumunda bu faizin, haramdan kaçınmayan birine verilmesi gerektiği söyleniyor bu doğru mudur?
Allah Te‘âlâ’ya hamd, Peygamber Efendimize, âl ve ashâbına salât-u selâm ederiz.
Öncelikle her bir Müslüman, imkân nispetince faiz müesseseleriyle iş yapmamalı ve bankalardan son derece kaçınmalıdır. Bununla beraber illaki bir bankayla çalışması gerekiyorsa önceliği, katılım bankaları diye tabir edilen finans kurumları olmalıdır. Finans kurumlarının faaliyetlerini külliyen kabullenmesek de diğer faiz sistemiyle çalışan bankalara nispetle daha ehven olduğu aşikârdır.
Bazı durumlarda söz gelimi uluslararası ticaret yapıldığında finans kurumlarıyla çalışmak mümkün olmayabilir. Bu durumlarda devlet bankalarının tercih edilmesi, özel banklara nispetle daha ehven olur. Öyle veya böyle;
“الضَّرُورَاتِ تُقَدَّرُ بِقَدْرِهَا”
“Zaruretler miktarlarınca takdir olunur” mecelle kuralınca, maaş çekmek, fatura ödemek emsali bankalarla bir şekilde iş yapmamız gerekirse ihtiyaç miktarınca onlarla diyalog içinde olmalıyız. Fazlasından kaçınmalıyız, faizli muameleye asla bulaşmamalıyız.
Bununla beraber paramıza faiz bulaşacak olursa onu bankada bırakmayıp hayır yollarında kullanmalıyız. Kendimiz asla faydalanmamalıyız. Bu faydanın; yemek-içmek, giysi, mesken veya vergi borcu kabilinden olması müsavidir.
Vergi, velev ki İslami doğrultuda alınıyor olmasa da kişinin bu faiz parasını vergide kullanmasıyla kendisine bir fayda sağlamış olacağından caiz olmaz. Bakmakla sorumlu olduğumuz kişilere de vermemeliyiz. Zira bu kişilere vermekle kendimize menfaat sağlamış oluruz. Ancak eline faiz parası geçen şahıs, zekât alabilecek konumda olması durumunda yani fakirse bu paradan istifade edebilir.
Verilen faizin bankada bırakılması da doğru değildir. Zira böyle yapmakla faiz müessesesi olan banka, kuvvetlenmiş ve günahta yardım edilmiş olur. Oysa Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:
وَتَعَاوَنُوا عَلَى الْبِرِّ وَالتَّقْوَى وَلَا تَعَاوَنُوا عَلَى الْإِثْمِ وَالْعُدْوَانِ وَاتَّقُوا اللَّهَ…”
“إِنَّ اللَّهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ
Haram Yolla Kazanılan Mal Ne Yapmalıdır?
“…İyilik ve takva (Allah’a karşı gelmekten sakınma) üzere yardımlaşın. Ama günah ve düşmanlık üzere yardımlaşmayın. Allah’a karşı gelmekten sakının. Çünkü Allah’ın cezası çok şiddetlidir.”[1]
Şemsu’l-Eimme es-Serahsî, el-Mebsût adlı eserinde şöyle demiştir: Haram yoldan elde edilen kâr, tasadduk edilmelidir.
El-Beyhakî‘nin rivayetine göre Abdullah ibni Mes‘ûd (Radıyallâhu Anh) bir cariye satın almış. Ancak parasını ödemek için sahibini çok kez aramasına rağmen bulamamıştır. Bunun üzerine cariyenin bedelini sadaka olarak vermiş ve şöyle buyurmuş:
“اللَّهُمَّ عَنْ صَاحِبِهَا فَإِنْ كَرِهَ فَلِي وَعَلَىَّ الْغُرْم”
Allah’ım! Bunu cariyenin sahibi adına verdim. Sahibi çıkıp geldiğinde onun adına yaptığım bu sadakayı şayet kabul etmeyip çirkin görecek olsa cariyenin bedeli benim üzerime borç, verdiğim sadaka da benim için olsun.[2]
Bunu vereceğimiz kişinin, harama aldırış etmeyen fasık bir kişi olmasına da gerek yoktur. Aksine böyle birine vermek, kişinin günahında yardımcı olmamız hasebiyle belki doğru da kabul edilmez. İhtiyaç sahibi dindar birine vermek daha doğru olsa gerek.
Bazıları; “kendimiz için razı olmadığımız bir şeyi başkasına vermeye nasıl razı oluruz” diyerek haram olan bu malı fakirlere veya hayır kurumlarına vermenin doğru olmadığını savunmuşlardır. Oysa bir malın haram olması, onu haram yoldan kazanan kişiye nispetledir. Fakir veya hayır kurumlarına nispetle değildir. Zira mal, zatı itibarıyla pis değildir. Pis olması, hususi bir şahsa, hususi bir sebebe nispetledir.
Mal Üzerinde Tasarruf
Ayrıca böyle bir malda, dört türlü tasarruftan biri yapılabilir. Beşinci bir tasarruf şıkkı yoktur.
- Haram olan bu malı, kendi şahsında veya bakmakla yükümlü olduğu kişilerde kullanarak tasarrufta bulunmak ki bu tasarrufun caiz olmayacağı aşikârdır.
- Haram olan bu malı bankada bırakmak, bu da bankanın kuvvetlenmesine bir nevi yardımcı olmak sayılacağından geride de beyan edildiği üzere caiz olmaz.
- İmha etmekle haram olan bu maldan kurtulmak. Bu görüşü savunanlar olsa da İmam Gazali el-İhya adlı eserinde bunu ret etmiş, malın zay edilmesinin yasaklandığını söylemiştir.
El-Buhari‘nin rivayet etmiş olduğu bir hadis-i şerifte şöyle buyrulmuştur:
“نهى النبي صلى الله عليه و سلم عن إضاعة المال”
Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) malın zay edilmesini yasaklamıştır.[3]
- Bu malı, masarifu’l-hayır denilen hayır yollarına; fakirler, miskinler, yetimler, yolda kalmışlar veya hayır kurumları emsali yerlere vermek.
İlk üç şıkta beyan edilen tasarrufları yapmak mümkün olmadığından son şıkta anlatıldığı üzere tasarrufta bulunmak tayin etmiştir.
Şunu da ifade etmek gerekir ki; haram olan bu malın fakirlere verilmesi, sadaka yoluyla değildir. Dolayısıyla Müslim de geçen şu hadis-i şerif bu hükme aykırı değildir.
عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم أَيُّهَا النَّاسُ إِنَّ اللَّهَ طَيِّبٌ”
“…لاَ يَقْبَلُ إِلاَّ طَيِّبًا
Ebû Hüreyre’den rivayete göre Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: “Ey insanlar Allah temizdir ancak temizi kabul eder…”[4]
Bu mal aslında gerçek sahibine verilmelidir. Şu kadar var ki; meselemizde bu malın gerçek sahibi muayyen biri olmadığından diğer bir ifadeyle sahibi belli olmadığından tıpkı yitik mal gibi hayır yollarında kullanılır.
Haram olan bu malı fakirlere veren kişi sadaka vermiş sayılmayacağından sadaka sevabı beklemesi de caiz olmaz. Ancak haram malı şahsında kullanmadığından yani haramı terk ettiğinden şüphesiz sevap alır.
İsmailağa Fıkıh Kurulu
Dipnotlar
[1] Mâide Sûresi, 2
[2] el-Beyhakî, es-Sünenü’l-Kübrâ, Kitâbu’l-lakit, babu’l-lakit ye’külüha el ğanî
[3] el-Buhârî, kitabu’z-zekat, bab: la sadakata illa an…
[4] Müslim, kitabu’z-zekat, bab: kabulu’s-sadaka mine’l-kesbi’t-tîb…