Dağlık Karabağ ve Hocalı’da yaşayan Azerbaycanlı kardeşlerimiz bir asırdır tehdit altında ve zaman zaman mezâlime dönüşen ve katliamlarla neticelenen saldırılarla mücadele hâlindeler. Bu katliamlar arasında, 1992 senesinin 25-26 Şubat günlerinde Ermenilerin Hocalı’da gerçekleştirdiği katliam, boyutları ve bilançosu açısından asla unutulmaması gereken bir facia niteliğindedir. İşgal altında bulunan toprakların en kısa zamanda huzur ve hürriyete kavuşmasını diliyor, bu dava uğrunda can veren ve saldırılar sonucu vefât eden kardeşlerimize Allah Te‘âlâ’dan rahmet diliyoruz.
Terör, lügatte ve terminolojide muhtelif şekillerde tanımlanmışsa da, kâğıt üzerinde ya da dilde kalan bu tanımlar, onun pratik hayata yansımasını ifade etmekten fersah fersah uzak kalmıştır. Dünya savaşlarıyla ciddî bir nüfus kıyımına sebep olan insanoğlu, medeniyetlerle damga vurduğu çağların yerine, kanla ve gözyaşıyla bezeyip, adını da icraatlarının tam aksi istikametinde: ‘aydınlanma ve uzay çağı’ koyduğu bir dönemi, elleriyle bizzat hazırlamıştır. Katliamları elbette ki aydınlık sevdalısı (!) sözde fikir adamları ya da laboratuvarlarda ve uzay üslerinde denemeler yapan bilim adamları değil, eli silah tutan zâlimler gerçekleştirmiştir. Hâl böyle olsa da, bu kanlı ellerle, zihinleri hedef alan sözde fikir ve bilim adamlarının finansörleri birbirinden farklı değildir. Doğuda ve güneyde çocukları katledenler, batıda ve kuzeyde vakıflar kurup burslar vererek çocuklara güya sahip çıkar görünmeyi de ihmâl etmemişlerdir. Tarihte pek az şey unutuldu. Bugünün haber alma ve haber kaydetme araç ve gereçlerinin de yaygınlığı vesilesiyle, geçmişe nazaran çok az şey ancak unutulacak, bilhassa acı ve ıstırap sebebi hâdiseler, hiçbir zaman unutulmayacaktır.
Unutulmayan ve sene-i devriyesi geldiğinde her sene programlarla, merasimlerle ve panellerle anılan hâdiselerden biri de Ermenilerin, Hocalı başta olmak üzere, Dağlık Karabağ’da gerçekleştirdikleri katliamlardır. Tarih için utançtan başka bir şey olmayan bu katliamların, her sene belli tarihlerde ya da belirlenmiş bir tarih aralığında hatırlanarak üzerine programlar tertip edilmesine ve protesto gösterilerinin sergilenmesine aldanıp, sadece birkaç günlük bir zulüm olduğu düşünülmemelidir. Bu katliamlar, son iki asırda baş gösterip, belli süreler boyunca, şiddetini daha da arttırarak devam etmiş ve devam etmekte olan hâdiselerdir.
Coğrafi Yönden ve İdarî Tarih Açısından Karabağ ve Hocalı
Yüksek dağlarla geniş yaylaların oluşturduğu, etrafı Aras, Kür, Gence ve Goran çaylarıyla çevrili, son derece eşsiz bir coğrafyadır Karabağ. Köklü bir mirasa sahiptir. Tarihte birçok medeniyet bu bölgeye sahip olmuş, Türklerin hâkimiyetiyle birlikte ‘Karabağ’ olarak anılmaya başlamıştır. Bölgenin fethi, Hazreti Osman (Radıyallâhu Anh) Efendimiz’in hilâfeti döneminde gerçekleşmiştir. 6. Yüzyılda Büyük Selçukluların hâkim olduğu bölge, varlık ve kimliğini, daha sonra Irak Selçukluları, İldenizler, İlhanlılar, Timurlu ve Akkoyunlular gibi Türk devlet ve beyliklerinin hâkimiyeti altında da sürdürmüştür. İlerleyen senelerde Safevî idaresine girdikten sonra Safevîlerle Osmanlılar arasında önemli bir mücadele unsuru olan bölge, bu iki devlet arasında birden çok kez el değiştirdikten sonra, idarî varlığını ilerleyen dönemlere, Osmanlı Devleti’nin bir eyaleti olarak taşımıştır. Osmanlı Devleti’nin Ruslara karşı önemli bir tampon bölge olarak istifade ettiği idare, İran’ın yönetimine girdikten sonra haksız ve adaletsiz yönetim karşısında bağımsızlığını ilan edip nihayetinde Karabağ Hanlığını kurmayı başarmıştır.
Coğrafî konumu gereği hâkimiyeti altına girdiği devletin, birden çok devlete her daim sınırı olan bölge bu yönüyle, sürekli kuşatmalara maruz kalıp, zaman zaman el değiştirdi. Dik duruşunu ve direncini her zaman korumuş olan bölge yönetimi, Ruslar tarafından manipüle edilerek içten çökertildi. Hanlık olarak özerk diyebileceğimiz bir şekilde Rusya’ya bağlanan idare, ilerleyen yıllarda özerk kimliği de feshedilip tamamen Rus hâkimiyeti altına girdi. İleride Rusların da desteğiyle, Büyük Ermeni Devleti’nin kuruluşunda açık hedef hâline gelen bölgede, zulüm ve çatışmalar günümüzde de hâlen devam etmektedir.
Hocalı ve Boy Hedefi Hâline Gelişinin Sebepleri
Hocalı, aktarmaya çalıştığımız bölgede yer alan ve Dağlık Karabağ’ı ikiye ayıran, yörenin en önemli şehirlerinden biridir. Ermeniler tarafından boy hedefi hâline getirilmesinin en büyük sebebi de, bu stratejik konumudur. Tarihine bakıldığında Azerbaycan’ın en eski yerleşim birimlerinden biri olduğu görülmektedir. Şehri kuran ‘Hocalı’ ailesine nispetle, bu şekilde anılagelmiştir. Şehrin yakınlarında M.Ö. XIII. asra ait eserlerin bulunması, tarihinin ne kadar eskilere dayandığını göstermesi açısından önemlidir.
1900’lü yılların ikinci yarısından itibaren şehir, Azerbaycan Türkleri ve Ahıska Türklerinin yanı sıra, Ermenilerden de bir gruba da ev sahipliği yapmaktaydı. Bu durum, gün geçtikçe ciddi problemleri de beraberinde getirdi. Ermenilerin yayılma ve yayıldıkları bölgeleri Türkler başta olmak üzere, kendilerinden olmayan kimselerden arındırma politikası sebebiyle yaşanan gelişmeler, ağır sonuçlara gebe bir gündeme dönüştü.
1887-1918 arası dönemi örgütlenme aşaması olarak değerlendiren Ermeniler, batı Avrupa ülkeleri ve Rusya’nın devrimci ideolojilerinin de tesiriyle muhtelif ülkelerde teşkilatlanmaya başladılar. Çok geçmeden önemli bir güç hâline gelen gruplar, özellikle bu dönemden sonra, Azerbaycan Türklerine karşı kanlı bir saldırı politikası izleyip yüzbinlerce insanın hayatını kaybetmesine ve geriye kalanların da göç etmelerine sebep oldular.
Büyük Ermenistan Devleti’nin kurulması uğrunda bölgenin Müslümanlar ve Türklerden arındırılması siyasetini esas alan Ermeniler, Bolşevik Rusya’nın da arkalarına aldıkları toprak vermek başta olmak üzere her türlü yardımlarıyla topraklarını genişletip, topraklarında yaşayanlara zulmetmeye devam ettiler. Türklerin isimlerini değiştirip köy isimlerine varıncaya kadar müdahalelerini sürdürdüler. Hocalı’nın bölgede havalimanına sahip tek yerleşim birimi olması ve Azerbaycan Silahlı Kuvvetleri tarafından da üs bölgesi olarak kullanılması, burayı yoğun ateş ve bombardımanın odağı hâline getirdi.
Akıl Almaz İşkenceler ve Modern Dünyanın Seyirci Kaldığı Katliamlar
Ermeni işkenceleri, -daha evvel de ifade ettiğimiz gibi- yeni değildi. Benzer hâdiseler 20. Yüzyılın başında da yaşanmıştı. Azerbaycan ve Ermenistan arasında zuhur etmiş olan Karabağ savaşı devam ederken, katliamı bizzat gerçekleştirenlerin beyanıyla bunun amansız bir intikam duygusuyla gerçekleştirildiği itiraf edildi.
1991 Aralık’ında Kerkicahan kasabasının düşmesinin ardından Ermeniler, Hocalı’yı kuşatır. Karayoluna daha önce kapatılmış olan bölgede Azerî helikopterlerinden birinin vurulması sonucu artık havayolu imkânları da tıkanmış olur. Sürekli bombardıman altında tutulan Hocalı’da, siviller de hiçbir ayrım gözetilmeksizin vurulur. Bir yıla yakın bu mezalime maruz kalan Hocalı’nın, 1992’nin soğuk bir kış gününde giriş ve çıkışları tutularak arada kalan insanlar belli bir noktaya sıkıştırılır. Kaçmaya çalışanların akıbeti de, sıkıştırılarak süpürülen bölgedekilerden farklı olmaz; katliam hepsini kuşatır.
Resmî Azerî kaynaklarına göre katliam; 83’ü çocuk, 106’sı kadın ve 70’den fazlası yaşlı olmak üzere toplam 613 kişinin öldürülmesi, 487 kişinin ağır yaralanması, 1275 kişi rehin alınırken 150 kişininse kaybolmasıyla sonuçlanır. Katliamla beraber yağmaya maruz kalmış olan bölgede, günlerce uğraşılmasına rağmen cesetlerin toplanması dahi mümkün olmaz.
Cesetlerin durumu vahşeti gözler önüne serer. Cesetler arasında karnı yarılmış hamile kadınlar, gözleri oyulmuş çocuk, genç, kadın ve yaşlı ayırt etmeyen insanlık dışı manzaralar göze çarpar. Ezanlar susar, günlerce okunmaz. İnsan Hakları İzleme Örgütü, Azerbaycan Parlamentosu, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi tarafından hâdise soykırım, katliam gibi ifadelerle anılmışsa da, somut herhangi bir adım atılmaz. Neticede ‘insan hakları’ söylemini tarihte hiç olmadığı kadar merkeze aldığını iddia eden modern dünya bu hâdiseye de tıpkı türevleri gibi, yalnızca seyirci kalmakla yetinir.
Alelade Bir Terör Değil Irkçı Bir Yayılmacılık Politikası
Farklı zamanlarda ya da eşzamanlı olarak aynı ya da farklı coğrafyalarda gerçekleşen hâdiseleri devletlerden bağımsız ya da devletlerin düzenli ordularının dışına çıkarak gerçekleştirilen bireysel faaliyetler olarak değerlendirmek, sorunun asıl kaynağını göz ardı etmek olur. Bu tür hâdiselerin ‘ırkçılık’ temelli ‘irredantizm’ olarak tanımlanan yayılmacı ırkçılık ideolojisine dayandığı ve bunu Ermenistan, İran gibi devletlerin birer devlet politikası olarak esas aldıkları ve bu uğurda kendi servislerini harekete geçirerek terör faaliyetlerinden dahi geri durmadıkları gerçeğinin farkında olunmalıdır.
25-26 Şubat 1991 tarihlerinde gerçekleşen soykırımın o tarihten öncesi olduğu gibi, sadece birkaç gün önce verilmiş olan şehitlerle, günümüze kadar devam ettiğinden haberdar olmak, hakikî suçluların tespiti açısından en önemli ayrıntıdır.
Bu tür hâdiselerin yeryüzünün hiçbir bölgesinde ve hangi din ya da millete mensup olursa olsun, hiçbir kesim için bir daha tekrarlanmaması temennisiyle…