Ümmü’l-Haseneyn Fâtıma bint-i Muhammed ez-Zehrâ (v. 11/632), Hazreti Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in soyunu devam ettiren kızı.
Bi‘setten yaklaşık bir yıl önce (m. 609), İbn-i Sa‘d[1] ile bir kısım tarihçilere göre ise Kureyş’in Kâbe’yi yeniden inşası sırasında (m. 605) Mekke’de doğdu. Öz kardeşleri Zeyneb ile Rukıyye (Radıyallâhu Anhümâ)dan küçük, Ümmü Gülsûm (Radıyallâhu Anhâ) dan büyük olduğu söylenmekteyse de Hazreti Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in en küçük kızı olduğu görüşü daha doğru kabul edilmektedir.[2]
İmam-ı Zehebî (Rahimehullâh)ın belirttiğine göre künyesi “babasının annesi, anam” mânasına gelen “Ümmü ebîhâ” idi. Bu künyeyi almasının sebebi, Fâtıma (Radıyallâhu Anhâ)yı anne sevgisiyle seven Resûlullah (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in kendisine bu şekilde hitap etmesi olmalıdır. Lakabı “beyaz, parlak ve aydınlık yüzlü kadın” anlamında Zehrâ olmakla beraber “iffetli ve namuslu kadın” anlamındaki Betûl lakabıyla anıldığı da görülmektedir.[3]
Fâtıma (Radıyallâhu Anhâ) on beş yaşını tamamladıktan sonra onunla önce Hazreti Ebû Bekir, ardından da Hazreti Ömer (Radıyallâhu Anhümâ) evlenmek istemiş. Resûl-i Ekrem her iki teklife de olumlu cevap vermemiş, bunun ardından Hazreti Ali (Kerramellâhu Te‘âlâ Vechehû) Hazreti Fâtıma (Radıyallâhu Anhâ)ya talip olmuş ve bu talebi Resûlullah (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) tarafından kabul edilmiştir.[4] O sıralarda fakir bir delikanlı olan Hazreti Ali (Radıyallâhu Anh) mehir verecek kadar malı bulunmadığından Bedir Gazvesi’nde ganimetten payına düşen zırhı, bazı rivayetlere göre ise devesini ve bir kısım eşyasını satarak 450 dirhem gümüş civarında bir mehir vermiştir.
Hazreti Fâtıma (Radıyallâhu Anhâ)nın çeyizi de kadife bir örtü, içine hurma lifi doldurulmuş deri bir yastık, iki el değirmeni ve deriden yapılma iki su kabından ibaretti. Düğünleri Resûlullah (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in Hazreti Âişe (Radıyallâhu Anhâ) ile evlenmesinden dört buçuk ay sonra 2. yılın Zilkâde (Mayıs 624) veya Zilhicce (Haziran 624) ayında gerçekleşti. Hazreti Fâtıma (Radıyallâhu Anhâ) 3. yılın Ramazan ayında (Şubat 625) ilk çocuğu olan Hasan’ı, bir yıl sonra Şaban (Ocak) ayında Hüseyin (Radıyallâhu Anhümâ)yı dünyaya getirdi. Daha sonraki yıllarda küçük yaşta ölen Muhassin ile [5] Ümmü Gülsûm ve Zeyneb doğdu. Evliliklerinin ilk yıllarında Hazreti Ali (Radıyallâhu Anh) ile Fâtıma (Radıyallâhu Anhâ) arasında küçük çapta bazı anlaşmazlıklar olmuş [6] ancak Resûl-i Ekrem (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in aralarını bulması ve Hazreti Fâtıma (Radıyallâhu Anhâ)ya kocasına itââti tavsiye etmesi üzerine kırgınlıklar son bulmuş, Hazreti Ali (Radıyallâhu Anh) da artık eşini hiçbir şekilde üzmeyeceğini söylemiştir.[7]
Uhud Gazvesinde on hanımla birlikte gazilere yiyecek ve su taşıyan Hazreti Fâtıma (Radıyallâhu Anhâ) aynı zamanda yaralıları tedavi etti. Bu savaşta Hazreti Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in dişinin kırılması üzerine yüzündeki kanları temizlemeye çalıştı. Kanın dinmediğini görünce bir hasır parçasını yakıp küllerini Resûlullah (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in yüzüne bastırmak suretiyle akan kanı durdurmayı başardı.[8]
Hayâ ve Edep Timsali Hazreti Fâtıma (Radıyallâhu Anhâ)
Resûl-i Ekrem Hazreti Fâtıma (Radıyallâhu Anhâ)ya son hastalığı sırasında Kur’ân-ı Kerîm’i Cebrâil (Aleyhisselâm) ile her yıl bir defa birbirlerine okuduklarını, bu sene Cebrâil (Aleyhisselâm)ın aynı maksatla iki defa geldiğini, bunun ise vefatının yaklaştığına işaret olduğunu söylemesi üzerine Fâtıma (Radıyallâhu Anhâ) ağlamaya başlamış; Hazreti Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in, ailesinden ilk önce kendisine onun kavuşacağını, ayrıca onun mümin kadınların hanımefendisi olduğunu söylemesi üzerine de gülüp sevinmiştir.[9]
Hazreti Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e çok düşkün olan Hazreti Fâtıma (Radıyallâhu Anhâ) babasının vefatından dolayı çok sarsıldı. Resûl-i Ekrem defnedildikten sonra gördüğü Enes b. Mâlik (Radıyallâhu Anh)a, Resûlullah (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in üzerine çarçabuk toprak atmaya eliniz nasıl vardı, gönlünüz nasıl razı oldu?” diyerek ağladı ve daha sonra da günlerce gözyaşı döktü.
Hazret Fâtıma (Radıyallâhu Anhâ), Resûlullah (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in ölümünden beş buçuk ay sonra 3 Ramazan 11 (22 Kasım 632) tarihinde vefat etti. Muhammed el-Bâkır (Radıyallâhu Anh)ın belirttiğine göre Hazreti Fâtıma (Radıyallâhu Anhâ)yı Hazreti Ali (Radıyallâhu Anh) yıkadı.[10] Cenaze namazını Hazreti Abbas veya Hazreti Ali (Radıyallâhu Anhümâ) kıldırdı. Vasiyeti üzerine geceleyin Hazreti Ali, Hazreti Abbas ile oğlu Fazl tarafından Cennetü’l-baki‘ kabristanına defnedildi. (Rıdvânullâhi Aleyhim Ecma‘în)
Edep ve Hayâ Timsâli
Resûlullah (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in terbiyesiyle yetişen Hazreti Fâtıma (Radıyallâhu Anhâ) onun hem hayâ ve edep gibi özelliklerine, hem de konuşma tarzından[11] yürüyüşüne kadar[12] birçok vasfına sahip oldu. Babasının uygun gördüğü hayat tarzını benimseyerek onun gibi sade yaşadı. El değirmeninde un öğütmekten usanan Hazreti Fâtıma (Radıyallâhu Anhâ) ile kuyudan su çekip taşımaktan yorulduğunu söyleyen Hazreti Ali (Radıyallâhu Anh) bu hususta Hazreti Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)den yardım istemeye karar verdiler. Hazreti Fâtıma (Radıyallâhu Anhâ) Medine’ye bir savaş esirinin geldiğini duyunca babasına giderek ondan kendisine ev işlerinde yardım edecek bir hizmetçi talep etti. Resûlullah (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) de esiri, mescidde yatıp kalkan fakir müslümanların (ehl-i Suffe) ihtiyaçlarını karşılamak üzere satacağını, bu sebeple kendisine bir hizmetçi veremeyeceğini, buna karşılık yatağa girdiği vakit otuz üçer defa sübhânallah, elhamdülillah, Allâhüekber demesinin istediği hizmetçiden kendisi için daha hayırlı olacağını söyledi.[13]
Bu güzel vasıfları sebebiyle Resûl-i Ekrem, Hazreti Fâtıma (Radıyallâhu Anhâ)yı görünce sevinir, kendisini ayakta karşılar, elini tutarak yanaklarından öper, ona iltifat edip yanına veya kendi yerine oturturdu. Babası kendi evine gelince Hazreti Fâtıma (Radıyallâhu Anhâ) da onu aynı şekilde karşılayıp ağırlardı.[14]
Hazreti Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) sefere giderken aile fertlerinden en son Hazreti Fâtıma (Radıyallâhu Anhâ) ile vedalaşır, seferden dönünce de ilk olarak onunla görüşürdü.[15]
Kadınlardan en çok Hazreti Fâtıma (Radıyallâhu Anhâ)yı, erkeklerden de Hazreti Ali (Radıyallâhu Anh)ı sevdiğini söyleyen[16] Resûl-i Ekrem, “Fâtıma benim bir parçamdır, onu sevindiren beni sevindirmiş, onu üzen de beni üzmüş olur”[17] ve “Bana melek gelerek Fâtıma’nın cennetliklerin hanımefendisi olduğunu müjdeledi” demiş,[18] cennetlik kadınların en faziletlilerini saydığı bir başka hadisinde de önce Hazreti Hatice ile Hazreti Fâtıma’nın, sonra da Âsiye ile Meryem’in adlarını söylemiştir.[19]
Hazreti Fâtıma (Radıyallâhu Anhâ)dan on sekiz hadis rivayet edilmiş olup tamamı Kütüb-i Sitte’de yer almakta, bunlardan ikisi hem Sahîh-i Buhârî hem de Sahîh-i Müslim’de bulunmaktadır. Kendisinden Hazreti Ali, Hazreti Hasan ile Hüseyin, Hazreti Âişe, Ümmü Seleme, Hazreti Peygamber’in hizmetkârı Ümmü Râfi‘in karısı Selmâ, Enes b. Mâlik (Radiyallâhu Anhüm) ve başkaları rivayette bulunmuşlardır. Ayrıca Hazreti Hüseyin’in kızı Fâtıma’nın ve daha başka râvilerin ondan mürsel rivayetleri vardır.[20] (Rıdvânullâhi Aleyhim Ecma‘în)
Dipnot
[1] et-Tabakat, VIII, 19
[2] İbn Hacer, Tehzîbü’t-Tehzîb, XII, 441; a.mlf., el-İsâbe, VII, 648
[3] Ebû Nuaym, II, 39
[4] İbn Sa‘d, VIII, 19
[5] (İbn Kuteybe, s. 211; İbn Hacer, el-İsâbe, VI, 243)
[6] Buhârî, “Edeb”, 113, “İsti’zân”, 40
[7] İbn Hacer, el-İsâbe, VIII, 59
[8] Müslim, “Cihâd”, 101.
[9] Buhârî, “Fezâ’ilü ashâbi’n-nebî”, 12, “İsti’zân”, 43; Müslim, “Fezâ’ilü’s-sahâbe”, 97-99
[10] Zehebî, A’lâmü’n-nübelâ, II, 128
[11] Tirmizî, “Menâkıb”, 60
[12] Müslim, “Fezâ’ilü’s-sahâbe”, 98
[13] Buhârî, “Fezâ’ilü ashâbi’n-nebî”, 9, “Nafakat”, 6-7, “Da’avât”, 11
[14] Müslim, “Feżzâilü’s-sahâbe”, 98; Ebû Dâvûd, “Edeb”, 143, 144; Tirmizî, “Menâkıb”, 60
[15] Ebû Dâvûd, “Tereccül”, 21
[16] Tirmizî, “Menâkıb”, 60
[17] Buhârî, “Fezâ’ilü ashâbi’n-nebî”, 12, 29; Müslim, “Fezâ’ilü’s-sahâbe”, 93-94; Hâkim, III, 154
[18] Hâkim, III, 151
[19] Müsned, I, 293
[20] M. Yaşar Kandemir, DİA, cilt: 12; sayfa: 219-223’den ihtisâr edilmiştir.