İhlâs lügatte; riyayı terk etmek, sözünde durmak ve samimiyet manalarına gelmektedir.
Saliklere göre ise, Allah Te‘âlâ ile olan muamelelere mahlûkatı aradan çıkarmaktır. Başka bir tarifte, bütün yaptıklarını Allah Te‘âlâ için yapmak şeklinde ifade edilmektedir.
İhlâs, kişinin kendisiyle Mevlâsı arasında olan gizli bir iştir. Allah Te‘âlâ’nın haber verdikleri müstesna, kimse bundan haberdar olamaz. İhlâs, kişinin niyetiyle alakalı bir durumdur.
Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem): “Ameller niyetler ile muteberdir. Her kişiye yaptığı şeyin karşılığı niyeti iledir” buyurmuştur.
Yani gerek ameli salihten aldığı ecir ve sevap, gerekse de kötü amelden alacağı vebal ve günah kişinin ihlasına veya riyakârlığına bağlıdır. Kişi terk ettiği şeylerden bile niyetiyle terk ettiğinden dolayı ecir alabilir. Nitekim terk ettiği günahlar Allah Te‘âlâ’nın rızası için olunca sevap alacağı malumdur.
Boşa Çıkan Ameller
Allah Te‘âlâ için yapıldığı zannedilen birtakım ameller bazı kere görüldüğü gibi olmayabiliyor. Ebû Hureyre (Radıyallâhu Anh)ın yapmış olduğu rivayette Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmaktadır:
“Kıyamet gününde ilk hesaba çekilecek olan kişi şehit olandır. O (Mevla Te‘âlâ’nın) huzuruna getirilecek. Allah Te‘âlâ’nın kendisine verdiği nimetleri hatırlatılacak, o da (kıyametin dehşetinden unuttuğu, Allah Te‘âlâ’nın üzerindeki nimetlerini) hatırlayacak. Allah Te‘âlâ, ‘Bu nimetlere karşılık (şükrünü eda için dünyada) ne yaptın?’ diye soracak. O zat da ‘Senin yolunda cihat ettim ve neticesinde şehit oldum,’ diyecek. Allah Te‘âlâ ‘(İhlas iddianda) yalan söyledin! Sen kendine cesur denilsin diye savaştın ve bu da denildi, (maksuduna ulaştın)’ buyuracak. Sonra (cehennem bekçilerine) emredilecek ve yüz üstü sürülerek cehenneme atılacak.
(Sonra şer’î) ilim öğrenmiş, insanlara öğretmiş ve Kur’ân okumuş kişi huzura getirilecek. Allah Te‘âlâ’nın kendisine verdiği nimetleri hatırlatılacak, o da (kıyametin dehşetinden unuttuğu, Allah Te‘âlâ’nın, üzerindeki nimetlerini) hatırlayacak. Allah Te‘âlâ, ‘Bu nimetlere karşılık (şükrünü eda için dünyada) ne yaptın?’ diye soracak. O ‘İlim öğrendim, öğrettim ve senin yolunda Kur’ân okudum (Bendeki nimetlerini senin yolunda harcadım)’ diyecek. Allah Te‘âlâ ‘(İhlas iddianda) yalan söyledin! Sen kendine âlim denilsin diye ilim öğrendin ve (güzel) okuyor desinler diye okudun. Bu da denildi. (maksuduna ulaştın.)’ diyecek. Sonra (cehennem bekçilerine) emredilecek ve yüz üstü sürülerek cehenneme atılacak.
(Sonra Allah Te‘âlâ’nın, kendisine mal hususunda) genişlik yapmış olup (nakit, eşya, akar, sağmal hayvanlar gibi) her çeşit maldan verdiği kişi, huzura getirilecek. Allah Te‘âlâ’nın, kendisine verdiği nimetleri hatırlatılacak, o da (kıyametin dehşetinden unuttuğu, üzerindeki nimetlerini) hatırlayacak. Allah Te‘âlâ, ‘bu nimetlere karşılık (şükrünü eda için dünyada) ne yaptın?’ diye soracak. O ‘kendisine infak edilmesini sevdiğin (mescit, medrese, zekât, sadaka gibi) hiçbir yol bırakmadım, (bendeki nimetlerini senin yolunda harcadım)’ diyecek. Allah Te‘âlâ ‘(Bu sözünde) yalan söyledin! Sen kendine cömert denilsin diye infak ettin. Bu da denildi. (Maksuduna ulaştın).’ diyecek. Sonra (cehennem bekçilerine) emredilecek ve yüz üstü sürülerek cehenneme atılacak.”
Ebedî Saadetin Yolu
Peygamberlerden sonraki en yüksek makamda olmak bile bazı kere kişiyi ahirette ağır faturalar ödemekten kurtarmayabiliyor. Dolayısıyla mühim olan makam/mertebe değil, ihlâs ve sadakatin olmasıdır. Ebedî saadet bununla kazanılıyor. Kişilerin zahiren belli yerlerde veya unvanlarda olması bizi aldatmasın!
Hadisi şerifte, müslüman her bir şahsiyetin hedef olarak gördüğü, elde etmek için çalıştığı ve uğruna sıkıntılara göğüs gerdiği şeyler zikredilmektedir. Bununla birlikte eğer gerekli tedbirler alınıp nefis ezilmezse ve sadece Allah Te‘âlâ için olmazsa beklenmeyen neticeler karşımıza çıkabilir. Bahsedilen ihlâsı kazanmak ve nefsi ezmek kolay olmasa gerek ki hayatlarını, zamanlarını, bedenlerini, ömürlerini, malını ve mülkünü harcayanlar (harcamış gibi görünenler) bunu başaramamışlardır. Zaten Fahr-i Kâinat Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) ve Sahâbe’den başlayan ve daha sonra tarikatların teşekkülüne doğru giden süreç, sırf bu ihlâs endişesinden kaynaklanmıştır.
İhlâs ve Doğruluk
İhlâs, Allah Te‘âlâ’ya karşı bütün ibadetlerde doğru olmaktır. Namaz, oruç, abdest, hac, zekât, sadaka, itikâf, ihtiyaçları karşılama, hastaları ziyaret etme… Kısacası her şeyde…
Doğruluk mertebelerinin en düşüğü, gizli hâlinin ve aşikâr olma halinin eşit olmasıdır. Yani tek başımıza olduğumuzda da insanlar arasında olduğumuzda da aynı şekilde ibadet edebilmektir. İşin özü budur.
Hâris el-Muhâsibî (Rahimehullah) şöyle der: “Sadık (ihlâs sahibi olan) o kimselerdir ki, kalbini düzeltmek için insanların kalplerinde, kendine verdikleri kıymetin tamamının gitmesine aldırış etmezler. İnsanların kendinin güzel amellerinden haberdar olmasını sevmez, kötü amellerinin öğrenmesini de kerih görmezler. Çünkü kişinin bunu kerih görmesi onlar nazarında yüksek görülmeyi sevdiğinin delildir. Bu ise sıddıkların ahlâkından değildir.”
Sadık kişinin bambaşka bir dünyası vardır, hedef ve gayesi Allah Te‘âlâ’nın rızası yolunda ilerlemektir. Bu hususta kimsenin kınamasına ve tenkit etmesine aldırış etmez.
Cüneyd el-Bağdâdî (Kuddise Sirruhu) şöyle der: “Sadık kişi günde (amellerinin kabul edilmesi ve Allah’ın rızasını kazanabilmesi için) kırk defa dönüp durur. Gösteriş yapan kişi ise kırk gün aynı halde durur.”
Bunun manası –Allâh’u a’lem- şudur: “Sadık kişi hak nerede ise orada dönüp durur. Eğer bir işte şer’î bir fazilet görse, o şey kendi âdetine muhalif dahi olsa onu yapar. Bazı kere günde yüz veya bin veyahut daha fazla halde olur. O Allah rızasının nerede olduğuna bakar ve ona yönelir. Allah Te‘âlâ’nın kendine gösterdiği rüşt yolunda ilerler. Nerede olduğuna ve değerine bakmaz. Rızanın nerede olduğuna bakar.
Gösterişten Sakınmak
Gösteriş yapan kişi ise bir hâlde olur. Çünkü o ibadetlerini başkaları kendisini beğensin diye yani gösteriş için yapar. İnsanların kendine olan sevgisinin gitmesinden korkar. Bu hâlin devamı için onu korur, muhafaza eder. Allah Te‘âlâ’nın rızasından önce, kişilerin onun hakkında ne diyeceği onun önceliğidir. Hakkında kötü konuşulması, hedefinden şaşma ve eksik olma manasındadır.
Hâlbuki amellerin karşılığını veren Allah Te‘âlâ’dır. Mükâfatı verecek olan da O’dur. O’na itibar edilmesi gerekirken, rota şaşırılıp yanlış hedeflere ulaşılabilir. Rota şaşması ise yine önceden yapılan hatalar sebebiyledir. Yaptığı hata sebebiyle daha kârlı işler yapmasının önüne perdeler çekilir. Bazen de biriken hataların yol açtığı şeyler, kişinin ömrünün bütün sermayesini kaybetmesine sebep olabilir.
Allah Te‘âlâ’dan bizi muhafaza etmesini, yaptığımız hataların farkına varıp tövbesini edaya da bizi muvaffak kılmasını niyâz ederiz.