İbni Sîrîn (Rahimehullâh)dan nakledilen: “Bu hadîs dindir; öyleyse, dininizi kimden aldığınıza bir bakın!” şeklindeki söz, İmam Müslim (Rahimehullâh) ve aynı sözü kaydeden diğer âlimlerin rivâyetlerinde, “Muhakkak bu ilim, dînin ta kendisidir; öyleyse, dîninizi kimden aldığınıza iyi bakın!” şeklinde nakledilmektedir.[1]
Bu rivâyet, özelde hadîs ilminin ve genelde de şer‘î ilimlerin, yani dînin bir kısmı yahut bütünü anlamına geldiğini[2] ve bu sebeple her önüne gelenden ilim alınmaması gerektiğini ifade etmektedir.
Hazreti Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in de birçok hadîs-i şerîfinde haber verdiği üzere, ümmette daha sonraları ortaya çıkan bir kısım yalancılar sebebiyle, özellikle muhaddisler birtakım yıkıcı faaliyetlerin önüne geçebilmek için büyük gayret sarf etmişlerdir. Biz burada hadîs tarihi alanına giren bu konuya değinmeyeceğiz. Muhaddislerin bu konuda ne denli bir gayret sarf ettiği, hadîs tarihini konu edinen müstakil kitapların ilgili bölümlerinde detaylarıyla mevcuttur. İlim talep edilecek şahıslarda aranması gereken hususlara dair bizim özellikle belirtmek istediğimiz hususlar: Güvenilirlik, ehliyet, ilimle amel ve takvâdır.
Bu, en temel ifadeyle “istikamet” demektir. Kur’ân-ı Kerîm’de daima, ilmiyle âmil ve istikamet sahibi âlimler methedilmiş, ilim sahibi olduğu hâlde amel etmeyenler ve Allah Te‘âlâ’nın hükümlerini tatbik etmeyenler, “kitap yüklü merkepler” şeklinde bir benzetmeye muhatap kılınmışlardır.
Mevlâ Te‘âlâ, sahip olduğu ilimle amel eden ve onu başkalarına öğretenlerin fazîletini şöyle beyân etmiştir: «Hiçbir beşer için olmuş bir şey değildir ki; Allâh kendisine kitap, hüküm(; şerî‘at anlayışı, sünnet, karar verme yetkisi, hikmet) ve peygamberlik versin de, sonra o (kalkıp), insanlara: “Allâh’ı bırakıp bana kullar olun!” desin! Lâkin (o peygamber): “Siz (Allâh-u Te`âlâ’nın indirmiş olduğu) o kitabı öğretmekte bulunmuş olmanız nedeniyle ve (onu okuyup okutarak) ders yapmakta bulunmuş olmanız sebebiyle (Allâh’ın taatına sımsıkı yapışan, ilim ve amelde kâmil ve Allâh-u Te`âlâ’ya bağlı) Rabbânî kimseler olun!” (der.)»[3]
Rabbânî Olmak Ne Demektir?
“Bu âyet-i celîleden anlaşıldığına göre; ilim tahsil etmek ve ders okutmak, insanın Rabbânî olmasını gerektirir. Demek ki; Rabbânî olmaktan başka bir maksatla okuyup okutanların, ilimleri zâyi ve gayretleri boşunadır. Dolayısıyla ilim toplama hususunda son derece gayret gösterip sonra onu amele vesile kılmayanın hâli; güzel bir ağaç dikip manzarasıyla avunan, ürünündense hiç faydalanmayan kimseye benzer. Ulemâ, âyet-i celîlede geçen “Rabbânî” vasfının îzâhı hakkında çeşitli manalar zikretmişlerdir ki, biz bunlardan bazısını nakledecek olursak: “Fıkıh ilmini bilip öğreten”; “Hikmetle davranıp acele etmeyen âlim”; “İlmiyle amel eden âlim”; “Helâl-haram, emir ve nehiy gibi hükümleri bilen kişi”; “Basîret ilmiyle, siyâset (insanları yönetme) ilmini cem eden kişi”; “İlim tahsil eden, bildiğiyle amel eden ve insanlara hayır yolu öğreten kişi” gibi manaları sayabiliriz.”[4]
Tefsirde dikkat çekilen istikamet konusunda Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in şöyle buyurduğu rivâyet edilmiştir: “İlim elde et ve onunla amel yap; onu başkalarına da öğret ve ilme lâyık olmayanlardan da ilmi engelle(uzak tut)!”[5]
Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem), muteber âlimin tanımını şu şekilde ifâde buyurmuştur: “Hesap gününde şu dört şeyden sorulmadıkça kulun iki ayağı da olduğu yerden kımıldamayacak: Hayatından ve onu nasıl harcadığından; ilminden ve onun için ne yaptığından; varlığından ve onu nerede kazanıp onu nasıl harcadığından; bedeninden ve onu ne yolda kullandığından.”[6]
Medreseler, bu hassasiyetler doğrultusunda ilmiyle âmil, istikamet sahibi güvenilir âlimler yetiştirmek üzere tesis edilmiş kurumlardır.
İsmailağa Hâfızlık ve Arapça Medreseleri
İsmailağa Câmiası olarak, ecdâdımızdan tevârüs etmiş olduğumuz medrese müessesesini etkili bir şekilde yaşatmayı ve ilmiyle âmil, güvenilir âlimler yetiştirmeyi öncelikli gayemiz sayıyoruz. İslâmî ilimlerin öğrenilmesi ve hayata tatbik edilmesi konusunda mürşidimiz Mahmud Efendi Hazretleri ’nin tedrîsât usûlünü ve “Her mahalleye bir erkek ve bir kız medresesi açılsın!” sözünü esas alıyoruz.
Mukaddes kitâbımız Kur’ân-ı Kerîm’in muhâfazasının yolu olan Hâfızlık ve İslâmî İlimleri öğrenmenin yolu olan Arapça medreselerimiz, yurt genelinde çok sayıda hoca ve talebe ile tedrîsâta devam etmektedir. Yürüttüğümüz ilmî faaliyetlerimize katkı sağlayarak ilmin tahsil edilmesi ve sonraki nesillere aktarılmasına yönelik hizmetlerimize ortak olabilirsiniz. Detaylı bilgi ve bağışlarınız için tıklayınız.
Dipnotlar
[1] Müslim, Mukaddime:26.
[2] Abdürrauf el-Münâvî, et-Teysir, Mektebetu’l-İmâmi’ş-Şâfiî, Riyad, 1988, 1/ 352.
[3] Âl-i İmrân Sûresi:79
[4] Kur’ân-ı Mecîd ve Tefsirli Meâl-i Âlî’si, Âl-i İmrân Sûresi:79. âyet-i kerîme tefsirli meâlinden.
[5] Hatîb el-Bağdâdî, İktizâu’l-İlm el-Amel, No:6
[6] Tirmizî, Kıyâmet:1; Dârimî, Mukaddime:45, No:543.