Vefâtının sene-i devriyesi olan 17 Nisan tarihi vesilesiyle Hasbi Abdülkerim hocamızı şahsiyeti ve hizmetleriyle hatırlıyor, hayırla ve minnetle yâd ediyoruz. Başta hâl tercemesi olmak üzere, Efendi Hazretlerimizin kendisine göndermiş olduğu mektuplara ve ilmî tedrîsât hayatına dair detaylı malûmata buradan ulaşabilirsiniz…
Efendi Babamız Ali Haydar Ahıshavî (Kuddise Sirruhû): “Hasbi bu tekkeden ayrılmasın, ara sıra çalışsın” buyurarak Hasbi Hoca ile yakından alakadar olmuştu. Çalıştığını duyan annesi: “Hasbi! Evladım! Ben sana yağ yaparım, peynir yaparım, yine de seni okuturum. Sen yeter ki oku” diye mektup gönderir. Hasbi Hoca da: “Anacığım! Sen üzülme! Öyle bir âlim buldum ki yüzünden nur akıyor” diye mukabelede bulunur.
Ebeveyni tarafından ilme adanan Hasbi Hoca, “Bunun üzerine Rabbi (adadığı erkek yerine) o (kız çocuğu)nu pek güzel bir (rıza ve) kabul ile kabul buyurdu ve onu çok güzel bir terbiye ile büyüttü. (Dayısı) Zekeriyyâ’yı da on(un korunmasına ve bakımın)a kefil (ve görevli) kıldı.”[1] âyet-i kerîmesinde anlatıldığı gibi ilâhî bir murakabe altındaydı. Allah Te‘âlâ, bu adağı kabul ederek Hasbi Hocanın terbiyesini çok fazîletli bir zâta tevdi etti.
Bu Turfandayı Sana Emanet Ediyorum
Bir gün Efendi Babamız Ali Haydar Ahıshavî (Kuddise Sirruhû), Efendi Hazretlerimizi sağ kolunun altına, Hasbi Hocayı da sol kolunun altına alarak: “Mahmud! Evlâdım, mis kokulum, dost bahşişi Yusuf’um, bu turfandayı sana emanet ediyorum” buyururlar. Efendi Hazretlerimiz her daim bu emanete sahip çıkmış ve Hasbi Hocayı iyi yetiştirebilmek için elinden gelen sa‘yü gayreti göstermiştir. Hatta ilerleyen yıllarda Efendi Hazretlerimiz hususi olarak baldızı ile izdivacını talep eder ve böylece bacanak olurlar.
Hasbi Hoca okunmalık bazı rahatsızlıklarla mücadele ettiği dönemde, Efendi Hazretlerimiz onu okumuş ve sakinleştirmiştir. Hatta bazen kürsüden inip okumaya gittiği dahi vaki olmuştur. Onu üzmek isteyenlere: “Hasbi’ye ilişmeyin! O Efendi Babamın emanetidir” diyerek mani olduğu görülmüştür.
Ne Durursûz, Bu Camiyi Neden Tamir Etmezsûz!
İsmailağa Camii bir dönem öyle harabe, öyle virane bir hâldeymiş ki, çapulcular tarafından cami mesken edinilmiş ve hatta minberin yanına bir ayakyolu bile yapılmış. Bu içler acısı durum yaşanırken Efendi Babamız Ali Haydar Ahıshavî (Kuddise Sirruhû)nun büyük oğlu Şerif Efendi şöyle bir zuhurat görür: Harap hâldeki İsmailağa Camii’nin hazîresinden geçmektedir. O esnada mezarlıktan bir el uzanır ve Cami-i Şerîfi işaret ederek: “Ne durursûz! Bu camiyi neden tamir etmezsûz!” şeklinde nida edilir ve bu s nida üç kez tekrar eder.
Merhûm Şerif ağabey gördüğü zuhuratı babası Ali Haydar Ahıshavî (Kuddise Sirruhû)ya anlatınca, hemen ihvana haber salınıp Cami-i Şerîfin tamiratı başlatılır. Hasbi Hoca’da o zamanlar tarumar hâlde bulunan İsmailağa Cami-i Şerîfinin tamiratında fiilen çalışır. O zamanları anlatırken: “Çok çalışır, çok acıkır ne bulursak onu yerdik” sözleri ile yâd eder.
Çalışan Acıkıyormuş
Anlatıldığına göre, Hasbi Hoca ve cami inşaatında çalışan talebe arkadaşları çok yorulur, dolayısıyla çok yemek yerlermiş. Efendi Hazretlerimiz de onlara uyarı sadedinde: “Çok yemeyin uşaklar! Çok yemek kalbi öldürür” buyururmuş. Bu sebeple, Efendi Hazretlerimizin yanında yemeye çekinirler ve sofradan yarı aç kalkarlarmış. Karınlarını tam doyuramadıklarından İkindi vakti olmadan yine acıkırlarmış.
O sıralarda büyük şeyh efendi Mevlânâ Mustafa İsmet Ğarîbullâh (Kuddise Sirruhû)nun kabr-i şerîfinin bulunduğu tekkenin duvarı hafif kaymaya başlar. Efendi Hazretlerimiz: “Biz burada iken tekkenin duvarı kayar da mezarlara bir şey olursa, âhirette bizden davacı olurlar” diyerek duvara istinat yapılmasını emir buyurur. Çalışma esnasında Efendi Hazretlerimiz de yardım etmek ister ve eline malayı alıp çalışmaya başlar. Tabii ki mala işi ağırdır ve alışık olmadığı için Efendi Hazretlerimizi bayağı yorar. Çalışmaya ara verilip yemeğe geçilince, Efendi Hazretlerimiz heyecanla: “Yiyin, uşaklar yiyin! Çalışan acıkıyormuş” der.
Ayağının Tozu
Bir gün Efendi Babamız Ali Haydar Efendi (Kuddise Sirruhû)nun zevcesi Hanife anne, çalışanlara yemek yedirmek istemiş. Ali Haydar Efendi (Kuddise Sirruhû) da çalışanları eve çağırmış. Misafirler içeri geçince, ayakkabılarını mübarek yüzlerine, gözlerine sürerek teberrükte bulunmuş. Ali Haydar Efendi (Kuddise Sirruhû) bu hareketi, bir de imanlı askerlere yaparmış.
Efendi Babamız Ali Haydar Ahıshavî (Kuddise Sirruhû)nun bu tavrı, “Allâh’ın mescidlerini ancak, Allâh’a ve o son güne inanmış olan, o (farz) namaz(lar)ı dosdoğru kılmış ve zekâtı vermiş olan, Allâh’tan başkasın(ın kızmasın)dan da korkmayan kimseler imar eder. İşte o (mescidleri her yönüyle mamur kılan Müslüma)nların hidâyete erenlerden (ve cennete girenlerden) olmaları kuvvetle umulmuştur.”[2] âyet-i kerîmesine mazhar olan bu kimseleri, Allah (Celle Celâluhû) yolunda cihâd edenler mesabesinde gördüğünün bir nişanesidir.
İmam-Hatip, Müezzin-Kayyım
Efendi Babamız Ali Haydar Efendi (Kuddise Sirruhû)nun, İsmailağa Camii’nin inşası esnasında Efendi Hazretlerimize: “İnşallah sen orada imam olacaksın” buyurduğu rivayet olunur. Nihayetinde Efendi Hazretlerimiz İsmailağa Camii’nde imam-hatip olarak vazife alır. Daha sonra da Hasbi Hoca, müezzin-kayyım olarak vazifeye başlar.
Mizacı ve Hassasiyetleri
Hasbi Hoca sert ve bir o kadar da mert bir insandı. El öptürmekten hiç hoşlanmaz, mütevazı ve müstağni tavrı ile öne çıkardı. Kur’ân-ı Kerîm tilâvetine düşkünlüğü ile bilinir ve Kur’ân-ı Kerîm okurken rahatsız edilmekten hiç hoşlanmazdı.
Bir keresinde, kendisine soru sormak için gelen birisini gördüğü hâlde cüzünü bitirinceye kadar adamcağıza iltifat etmemiş, her şeye rağmen bekleyen adamcağız cüz bitiminde Hasbi Hocaya: “Bir şey soracağım, bir saattir sizi bekliyorum” diye sitem edince, “Kur’ân-ı Kerîm okuduğumu görmüyor musun” diye karşılık vermiştir.
Talebelerle uğraşırken fevkalâde müşfik ama bir o kadar da disiplinli idi. Bunca sertliğine rağmen harikulâde alâkadar ve babacan olduğu için, samimi niyetli insanlar onu severdi. Hiç kimseyi bu yoldan soğutmamış, bilâkis daha da bağlı hâle getirmiştir.
Bir gün sabah kahvaltısını evinde değil de çorbacıda yapan Hasbi Hoca Efendiye bu işin hikmetinden soranlara, içten bir eda ile: “Hanım hasta. Kızlarım ona hizmet ediyorlar. Bir de ben onlara yük olmayayım” şeklinde verdiği cevap, ne denli hassas bir ruha sahip olduğunun şahididir… Mevlâ Te‘âlâ hizmetlerini kabul eylesin!
Dipnotlar