Çarlık Rusya döneminde yönetimi elinde bulunduranlar, egemenlikleri altına aldıkları topraklarda yaşayanlara akla hayale gelmeyecek şekilde zulmettiler. İnsanların, dinlerini öğrenme ve yaşamalarına asla müsaade etmeyip, ibâdethânelerini dahî tahrip ettiler. Bu zulümden, İslâmî hassasiyeti son derece yüksek olan Kafkasya Müslümanları da büyük ölçüde etkilendi. Kendilerine önderlik ve rehberlik edecek liderlerinin arkasında teşkilatlanarak destansı bir mücadele verdiler.Dağıstanlı Şeyh Şâmil, bu destansı mücadelenin bayraklaşmış şahsiyetlerinden oldu. Onun tesis etmiş olduğu dünya görüşü, bugün de bölgede yaşayanların kurtuluş mücadelesi konusunda hâlâ sarılmakta oldukları dünya görüşüdür. Vefâtının sene-i devriyesi olan 17 Şubat tarihi vesilesiyle Şeyh Şâmil’in hizmetlerini ve fikrî anlamda hepimizi etkilemiş olan dâvâsını hayırla hatırlıyor ve kendisine rahmet diliyoruz.
Kafkasya’daki cihâd, tarihî kaynaklara göre İmâm Mansur ile başladı. Şeyh Şâmil, böyle bir cihâd ortamında 1797 (H.1212) senesinde Dağıstan’ın Gimri köyünde doğdu. Küçük yaşlarından itibaren ilim tahsiline başladı. Hocası –ve ileride de kayınpederi olacak olan- Şeyh Cemaleddin Gâzî Kumûkî (Kuddise Sirruhû) vasıtasıyla zâhirî ve bâtınî ilimleri tahsil etmekle beraber, şeyhinin müridlerinden ve İmâm Mansur’un şehâdetinin ardından cihâdın lideri olan Gâzî Muhammed’in yanında kavî bir mücâhid olarak yetiştirildi. Cihâdın imâmı Gâzî Muhammed’in en büyük destekçilerinden biriyken, kendisinin de ağır yaralandığı bir kuşatmada imâmın şehâdet şerbetini içmesinin ardından mücâhidlerin imamlığını İmâm Hamzat üstlendi.
İmâm Hamzat, Gâzî Muhammed’in şehîd düşüp Şeyh Şâmil’in ağır yaralandığı kuşatmanın gerçekleştiği bölgeyi korumakla vazifeliydi. Üstün gayretlerine rağmen yaşananlara engel olamadı. İmâm Hamzat’ın başarıyla yürüttüğü mücadelede en büyük destekçisi de yine Şeyh Şâmil idi. İmâm Hamzat’ın şehâdetinin ardından, henüz hayattayken yaptığı vasiyeti üzerine Şeyh Şâmil, mücâhidlerin imâmı oldu. Uzun seneler süren mücadelesi maatteessüf silah bırakma ve zorunlu ikâmete mecburiyetle neticelendi.
On yıl kadar süren esaretinin ardından İstanbul’a geldi. Sultan Abdülaziz’in misafiri oldu. Sultan: “Şamil, bunca imkânsızlıklarla, kendi başına 25 yıl kâfirlerle nasıl çarpıştın? Bütün savaşlara katılıyor muydun? Yoksa bu zaferler senin kumanda kabiliyetin yüzünden mi oldu?” diye sordu. Şeyh Şâmil oturduğu yerden kalkarak Kafkas kıyafetini çıkardı. Pâdişâh, Şeyh Şâmil’in göğsünde ve sırtında 40′tan fazla ölümcül yara izi olduğunu görünce gözyaşlarına boğuldu. Pâdişâh, Şeyh Şâmil’in ellerini tutarak O’na tahtı işaret etti: “Bugün burada oturmaya layık biri varsa bu ancak sensin,” diyerek şanlı mücâhidin gönlünü almaya çalıştı.
Dâvâsına Olan Sadakatine Düşmanları da Şâhiddi
Dâvâsına öylesine sâdıktı ki, düşmanlarının başında gelen dönemin Rus Çarı 2. Aleksandr dahî onun dâvâsına olan samimiyetine şâhidlik etti. Bu samimiyetinden olmalı ki, bütün Mü’minler onunla birlikte adeta birer Kafkasyalı oldular. Şeyh Şâmil’in destanı ve onun mücadelesini anlatmak için kaleme alınmış şiirler, dilden dile dolaştı. Tıpkı;
Yüreğim usul usul vuruyor Kafkasyalıyım,
Namludan yeni çıkmış sıcacık kurşun gibi,
Dağlılar dağlar gibi, ormanlar ordu gibi, ağaçlar asker gibi,
Bir şimal rüzgârı değil, bir Şâmil fırtınası,
Tutsaklık haritası değil, bir zafer coğrafyası… mısralarında olduğu gibi.
Şeyh Şâmil, Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî (Kuddise Sirruhû) Hazretleri’nden ve ilk mürşidi Şeyh Cemaleddin Gazi Kumûkî (Kuddise Sirruhu)dan almış olduğu mânevî terbiye ile Nakşibendî hulefâsından olmakla şereflendi. Günümüzde kendilerini selefe nispet ederek sûfîleri cihâddan geri durma iddiasıyla eleştiren sözde selefîlerin bu iddialarının karşısına da en başta, Şeyh Şâmil ve bu cihâdı onun vefatından sonra da aynı şekilde sürdürmüş olan Nakşibendî ve Kâdirî büyüklerinin destansı mücadeleleri dikildi.
Hac yolculuğu esnasında İstanbul’da konaklayan ve sarayda misafir edilen Şeyh Şâmil, seferine devam edip de Mekke-i Mükerreme’ye ulaştığında hacıların kendisini görebilmesi için Kâbe’nin üzerine çıkartıldı. Daha sonra Peygamber Efendimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)i ziyâret için Medîne-i Münevvere’ye intikâl eden Şeyh Şâmil 1871 ‘de bu mukaddes şehirde vefât edip Cennetü’l- Baki‘ kabristanına defnedildi. Allah Te‘âlâ makâmını âlî eylesin.