Harem kelimesi sözlükte, ‘haram’ kelimesiyle eş anlamlı olarak: ‘yasaklanmış, korunmuş ve dokunulmaz’ anlamlarına gelmektedir. Istılahta ise Mekke-i Mükerreme ve Medîne-i Münevvere’nin Hazreti Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in belirttiği sınırların içerisinde kalan alanı ifade etmektedir. Bu bölgelerin ‘harem’ olarak anılmasının sebebi, zararlı birtakım canlılar dışında kalan hayvanları öldürmenin ve bitkilere zarar vermenin yasaklanmış olması sebebiyledir. Harem dışında kalan ve mîkat mahallerinden olan Hill’in de tesmiyesi, yasakların kalktığı bölge olmasına dayanmaktadır.
Bir bölgenin belli bir duruma has kılınması ya da yasak bölge ilan edilmesi, birtakım sebeplere bağlı olarak devlet tarafından, mubahların sınırlandırılması noktasında câizdir. Yalnız bu sadece dünyevî bir bağlayıcılık ya da ülü’l-emr’e itaat noktasından dolaylı bir uhrevî bağlayıcılık içerir. Kısacası bu izâfî bir şeydir. Dolayısıyla bir mekâna kutsiyyet atfetmek yalnızca şâri‘ olan Allâh-u Te‘âlâ’nın yetkisinde bir iştir. Mekke-i Mükerreme nasslarla Allâh-u Te‘âlâ tarafından, Medîne-i Münevvere de Allâh-u Te‘âlâ’nın kendisine vahyetmesiyle Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) tarafından harem kılınmıştır.
Mekke-i Mükerreme’de Günah İşlemenin Kötülüğü
Mekke-i Mükerreme’nin harem oluşu Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle ifâde edilmiştir:
“(Habîbim O kâfirlere dünya ve âhiretle ilgili önemli haberleri bu sûrede beyan ettikten sonra de ki:) ‘Ben ancak işte şu (Mekke) şehrin(in) Rabbine ibâdet etmemle emrolundum ki, orayı O, haram kılmıştır. (Bu yüzden suçlu olsa da oraya sığınana dokunulamaz, otları koparılamaz, avı bile kaçırılamaz.) Zaten (yaratılmak ve mülkiyet bakımından) her şey de sadece O’na âittir. Ayrıca ben Müslümanlardan olma(kta sabit olma)mla / (kendilerini Allâh’a) teslim edenlerden olayım diye / (Rabbimin tüm hükümlerine) boyun eğenlerden olmam ile/ emrolundum.” (Neml Sûresi:91)
Âyet-i kerîmenin tefsîri sadedinde, İmam Buhârî ve İmam Müslim’in (Rahimehumallâh) sahîhlerinde ittifâkla rivâyet etmiş oldukları şu hadîs-i şerîf konuyu açıklamaktadır:
Allah Rasûlu (Salâllâhu Aleyhi ve Sellem) Mekke fethi günü şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz ki bu şehri, Allâh-u T󠅅e‘âlâ gökleri ve yeri yarattığı günde haram (saygıdeğer) kılmıştır. Burası Allâh-u Te‘âlâ’nın haram kılmasıyla kıyamet gününe kadar muhteremdir. Dikeni koparılmaz, avı ürkütülmez, ilân etmek isteyenin dışında düşürülmüş eşyası (lukata) alınmaz, yeşil otları biçilmez…”[1]
Mekke-i Mükerreme’de Günah İşlemeyi Düşünmek Bile Kötüdür
“…Her kim orada (günahlar işlemek gibi) bir zulüm sebebiyle haktan saptırmak isterse, ona da çok acı verici bir azaptan tattırırız.” (Hacc Sûresi:25)
‘’Bu âyet-i kerimeden dolayı İbnu Abbâs ve İbnu Mes‘ûd (Radıyallâhu Anhum) gibi zâtlar, Mekke-i Mükerreme’de günah işleme arzusu taşımanın, bu istek amel safhasına geçmese bile azâbı gerektireceğini söylemişlerdir. Bu yüzden İbnu Abbâs (Radıyallâhu Anhumâ): ‘Uzuvlarıma sahip olabilirim ama kalbime nasıl mâlik olayım!’ diyerek Mekke-i Mükerreme’de ikâmet edememiş, Tâif’e hicret ederek hayatının kalan kısmını orada geçirmiş ve yine orada vefât etmiştir. Diğer bazılarıysa; bu arzunun, icraata kararlılık içeren ya da amelle birlikte bulunan bir istek olması hâlinde ceza gerektireceğini söylemişlerdir.’’[2]
Öyle ki Abdullah İbnu Mes‘ûd (Radıyallâhu Anh)dan, Mekke-i Mükerreme’ye çok uzak bir yerde bulunan bir kimsenin dahi orada günah işlemeyi ya da kötü bir şey yapmayı kalbinden veya zihninden geçirmesi durumunda bunun bile yazılacağı nakledilmiştir.[3]
Mekke-i Mükerreme’nin harem oluşuyla ilgili hükümler selef arasında ihtilâflara konu olmuştur. Kimileri bu şartları daha da ağırlaştırarak buranın toprağının ve toprağı üzerinde bulunanların alınıp satılamayacağı ve kiralanamayacağı hatta miras yoluyla intikal dahi etmeyeceğini savunmuşlardır.
Harem bölgesine gayr-ı müslim zümresinden kimselerin yerleşmesinin câiz olmayacağı, bazı fakihlere göre izin alınması durumunda ancak girebilecekleri; bazı fakihlere göre ise yalnızca zımmîlerin bu hükmün kapsamı dışında olduğu beyân edilmiştir. Mekke’de savaş başlatmanın haram olduğu; fakat gayr-ı müslim zümreden kimselerin Müslümanlara saldırmaları durumunda onlara karşılık verilmesinin câiz olacağı yine Harem’le ilgili hükümlerdendir. Devlete isyan durumunda da yine hükmün bundan farklı olmayacağı ifade edilmiştir.
Harem sınırları içerisinde kara hayvanlarının öldürülmesi, avlanılması, avlanılmaları durumunda etlerinin yenilmesi açısından durumları da bu kapsamda gündeme gelen hükümlerdendir. Su avlarının bundan istisnâ edilmesi ve insanlara zarar verebilecek haşerât nevînden hayvanların öldürülmesinin câiz görülmesi bu ahkâma müteallik diğer bazı hususlardandır.[4]
Dipnotlar
[1] Buhârî, “Sayd”, 10; Müslim, “Hac”, 445-446; Ebu’l-Fida İsmail İbn Kesir, Hadislerle Kur’an-ı Kerim Tefsiri, Çağrı Yayınları: 11/6148-6151
[2] Kur’ân-ı Mecîd ve Tefsirli Meâl-i Âlîsi, Hac Sûresi 25. âyet-i kerîme tefsirinden naklen.
[3] İbnu Kesir, a.g.e. 10/5438-5442
[4] Salim Öğüt, ‘’Harem’’, DİA, c.16, s.127-132’den özetlenmiştir. Detaylar için bu maddeye veya tafsîlât için Fıkıh Kitaplarımızın ‘Hac’ bahislerine bakılabilir.