Mü’minlerin Özellikleri
Hazret-i Ömer (Radıyallâhu Anh)dan rivayet ediliyor: Bir gün Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) kıbleye dönüp ellerini kaldırdı ve şöyle dua etti: “Allah’ım, bize olan hayrını bollaştır, azaltma; Bize ikram et, bizi zelil kılma. Bize ihsan et, mahrum eyleme. Bizi memnun et ve bizden razı ol.” Daha sonra Hazret-i Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem); “Bana on âyet indirildi. Kim, onların gereğini yaparsa, cennete girer” buyurdu ve Mü’minûn sûresinin ilk on ayetini okudu.”[1]
Namaz Mü’minin En Önemli Vasfıdır
Bu âyetler, müminlerin dünyada mutlu olacaklarına ve ahirette kurtuluşa ereceklerine dair Allah Teâlâ’nın vâdidir ve Allah Teâlâ sözünden dönmez. Bunu kurtuluşu hak eden müminleri Allah Teâlâ bize şöyle tanıtıyor: “Onlar ki namazlarında huşu içindedirler.”[2] Yani Cenneti hak eden müminlerin ilk özelliği namazlarına hassasiyet göstermeleridir. Namaz kılan kişi Allah’ın huzurunda olduğunu bilerek kendini sadece namaza verir ve namaz dışındaki her şeyi kalbinden çıkarmaya çalışır. İnsan buna devam ettikçe Rabb’i ile baş başa kalır, o anda Allah Teâlâ’dan ve onun değer verdiklerinden başka her şey kaybolur.
Ne Dünya Ne de Âhirete Yaramayan Şeylerde Mü’minin Özelliklerindendir
Cenâb-ı Hakk’ın yüceliği karşısında ibadetlerini hakkıyla yerine getiren müminlerin hakkında“Onlar ki boş ve yararsız şeylerden yüz çevirirler.”[3] buyurulmuştur. Hazret-i Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) de bu hususta şöyle buyurmuştur: “Kişinin kendisini ilgilendirmeyen şeyleri terk etmesi, Müslümanlığının güzelliğindendir.”[4] Mü’min boş sözlerden, gereksiz düşünce ve davranışlardan kaçınır. Vaktini faydasız işlerle, kalbini ve diğer organlarını kötülüklerle meşgul etmez. Çünkü tüm âzâların daha mühim ve mukaddes vazifeleri vardır.
Mü’minlerin helal yoldan geçimimizi sağlamak, ibadet etmek, iyiliği emretmek, kötülükten sakındırmak, toplumsal hayatı bozulmaktan korumak, şeytanın ve düşmanların tuzaklarına karşı tedbirler almak gibi birtakım mesuliyetleri vardır. Bunlar hiçbir zaman bitmez ve ömrümüzün sonuna kadar devam eder. Bu nedenle insan, bütün gücünü ve zamanını gereksiz şeyler uğruna, boşu boşuna oyun ve eğlence ile israf etmek yerine bu mesuliyetleri tam olarak yerine getirmeye harcamalıdır.
Mü’min Malını Zekât ile Temizler
“Onlar ki zekât vermek için çalışırlar.”[5] İnanan insan zekât ile kalbini ve malını temizler. Kalbini cimrilik, bencillik ve şeytanın fakirlik korkusuyla verdiği vesvese gibi kötülüklerden arındırır. Fakirin hakkını vererek malını korur; onun bereketlenmesini ve çoğalmasını sağlar. Ayrıca mümin, malından zekât vererek Allah’ın rızasını kazanmak için gayret eder. Helal yoldan kazanmaya ve kazandıklarından da infak etmeye çalışır.
Mü’min Haya ve İffetini Muhafaza Edendir
“Ve onlar ki iffetlerini korurlar.”[6] Mümin, zihnini, dilini ve tenâsül uzvunu boş söz ve düşüncelerden ve hayasızlıktan uzak tutarak nefsini, yuvasını, ailesini ve çevresini hayasızlıklardan korur. İffeti gereği başkalarına el açmaktan ve dilenmekten sakınır.
Şehvet ve heveslerin sınır tanımadan başını alıp gittiği bir cemiyette ailenin emniyeti ve dokunulmazlığı tehlikeye düşer. Hâlbuki aile, toplum binasını oluşturan temel mesabesindedir. Çocuklar ise Allah Teâlâ’nın anne-babalara ihsan ettiği emânetlerdir. Çocuğun doğup büyüdüğü, ilk eğitimini aldığı yer ailedir. Bu nedenle çocukların güzel terbiye alması, huzurlu ve mutlu bir aile yuvasının olmasına bağlıdır. Anne-baba; iffet, sevgi ve şefkat gibi ahlaki ölçülere uyarak çocuklarına örnek olurlar. Böylece aile güvenli, sağlam ve huzurlu bir yuvaya dönüşür. Çünkü Allah Teâlâ “Ancak eşleri yani meşru olarak sahip oldukları insanlarla ilişkileri hususunda onlar kınanmazlar.”[7] buyurdu.
“Şu hâlde, kim bunun ötesine gitmek isterse, işte bunlar, haddi aşan kimselerdir.”[8] Allah’ın koyduğu sınırların dışına çıkanlar ve zina ederek iffetini kirletenler hem haram işlemiş hem de ailenin ve neslin emniyetini tehlikeye atmıştır. Sınırı aşan bu kişiler aile ve cemiyette sebep oldukları hayâsızlıklarla iffet ve namus gibi değerlerin bozulup yok olmasına zemin hazırlamışlardır.
Ailemiz, çocuklarımız, iffetimiz, canımız, malımız, aklımız ve bedenimiz gibi pek çok şey bize bu dünyada verilen birer emanettir.
Emânete Riâyet Mü’minin Olmazsa Olmazıdır
“Yine onlar (müminler) ki emanetlerine ve sözleşmelerine riayet ederler.”[9] Allah Teâlâ bu emanetleri gereği gibi korumamız gerektiğini ifade etmektedir. Mesela hayâsızlıktan uzak durarak, neslimizi; içki ve uyuşturucu gibi maddelerden uzak durarak da aklımızı koruyabiliriz. Yine canımızı ve bedenimizi her türlü tehlike ve zararlara karşı koruyarak bu emanetlere sahip çıkabiliriz.
Korumak maksadıyla insanların birbirlerine verdikleri para, eşya; kamu malı, dostların birbirlerine anlattıkları sırlar da birer emanettir. Müminler kendilerine verilen bu emanetleri de gereği gibi koruyarak insanlar arasında güven duygusunun artmasına katkıda bulunur. Bütün bunları yapmadığı zaman emanete ihanet etmiş olurlar.
Müminler verdikleri sözlerin gereğini yerine getirirler. Yalan söylemezler ve insanları aldatmazlar. Yerine getirmeyecekleri sözler vermezler. Yaptıkları anlaşmalara da sadık kalırlar. Bütün bunlar, müminleri münafıklardan ayıran özelliklerdendir. Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) bu hususta şöyle buyuruyor: “Münafığın alâmeti üçtür. Konuştuğu zaman yalan söyler, kendisine bir şey emanet edildiğinde emanete hıyanet eder. Bir şey vaat ettiğinde vaadinden döner.”[10]
Mü’min Namazına Devam Edendir
Münafıklar namaza kalktıkları zaman üşenerek kalkarlar, insanlara gösteriş yaparlar.[11] fakat müminler “… Namazlarına devam ederler.”[12] ve namazı asla ihmal etmezler. Namazlarını vaktinde, şart ve rükünlerine riayet ederek kılarlar.
Yukarıda sayılan özelliklere sahip olan müminler var ya “İşte, asıl bunlar vâris olacaklardır. (Evet) Firdevs’e vâris olan bu kimseler, orada ebedî kalıcıdırlar.”[13] Firdevs cenneti, yok olmanın söz konusu olmadığı ebediyet ve emniyet yurdudur. Cenâb-ı Hakk cümlemizi bu vasıfları hâiz olan hakiki mü’minlerden eylesin. Nefsimizi ve neslimizi muhafaza buyursun.
İsmailağa Câmiası olarak, ecdâdımızdan tevârüs etmiş olduğumuz medrese müessesesini etkili bir şekilde yaşatmayı öncelikli gayemiz sayıyoruz. İslâmî ilimlerin öğrenilmesi ve hayata tatbik edilmesi konusunda mürşidimiz Mahmud Efendi Hazretleri ’nin tedrîsât usûlünü ve “Her mahalleye bir erkek ve bir kız medresesi açılsın!” sözünü esas alıyoruz.
Mukaddes kitâbımız Kur’ân-ı Kerîm’in muhâfazasının yolu olan Hâfızlık ve İslâmî İlimleri öğrenmenin yolu olan Arapça medreselerimiz, yurt genelinde çok sayıda hoca ve talebe ile tedrîsâta devam etmektedir. Yürüttüğümüz ilmî faaliyetlerimize katkı sağlayarak ilmin tahsil edilmesi ve sonraki nesillere aktarılmasına yönelik hizmetlerimize ortak olabilirsiniz. Detaylı bilgi ve bağış için tıklayınız…
Dipnotlar
[1] İbn Kesîr, Tefsîru’l-Kur’âni’l-Azim, c. 5, s. 454.
[2] Mü’minûn Sûresi, 2.
[3] Mü’minûn Sûresi, 3.
[4] Muvattâ, Hüsnü’l-Hulk, 1.
[5] Mü’minûn Sûresi, 4.
[6] Mü’minûn Sûresi, 5.
[7] Mü’minûn Sûresi, 6.
[8] Mü’minûn Sûresi, 7.
[9] Mü’minûn Sûresi, 8.
[10] Buhârî, İmân, 24.
[11] Nisâ Sûresi, 142.
[12] Mü’minûn Sûresi, 9.
[13] Mü’minûn Sûresi, 10-11.