Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in bi’setiyle, câhiliyye karanlıklarını yarıp aydınlatan İslâm güneşi, kısa süre içerisinde Arap yarımadasının sınırlarını aşarak yakın coğrafyalara, sonraki asırlarda da dünyanın tamamına yayıldı. Girdiği yere adalet meşalesini taşıyıp zulmün karanlığını dağıtan Müslümanlar evvela azınlık konumunda bulundukları bölgelerde insanî yaklaşımları, hoşgörüleri ve en başta da ahlâk ile gönülleri fethedip iktidara kavuştular.
Hiçbir zaman kuru cihangirlik davası gütmediler; daima insanlığa hizmetten ve nizâm-ı âlem ilâ-yî kelimetullâh için hayat sürdüler. Kur’ân ve Sünnet’ten sapmadıkları müddetçe Allah Te‘âlâ’nın inâyeti yanlarında oldu. Kendilerinden katbekat orduları meydanlarda mağlup ettiler. Onlar ümmet şuûrunu taşıyarak harekete devam ettikçe Allah Te‘âlâ’nın hesapsız lütuf ve nimetleri onları kuşattı. Cihana hükmeden büyük devletler kurup coğrafyaları hâkimiyetleri altına aldılar.
Son iki asırdır kanı dökülenler, hapsedilenler, darbe yiyenler ve vurulanlar hep mü’minler… Birlik ve beraberlik gibi bir variyeti kaybetmeleri bugün, birbirlerine sahip çıkmalarını da engelliyor.
Küfür Tek Millet
Dün Kudüs’te ve sair bölgelerde önümüze çıkan sahne, geçtiğimiz senelerde de kendini gösterdiği gibi, yine Myanmar’da, Arakan’da görüntüleniyor. ‘Tek millet olan küfür’, yekvücut hâlinde hareket edip bazı unsurlarıyla masum Müslümanların kitlesel katliamını kanlı hâlleriyle gerçekleştirirken, bazı unsurlarıyla da seyrediyor. Seyirci kalanlar da şüphesiz bu kanın ortağı!
Rabbimiz (Azze ve Celle)nin: “Mü’minler ancak kardeştirler. Onun için (herhangi bir anlaşmazlıkta) kardeşlerinizin arasını düzeltiniz ve Allah’tan korkun ki, rahmete şâyân olasınız…” (Hucurât Sûresi:10) buyruğu, Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in: “Birbirlerine acımakta, birbirlerini sevmekte ve birbirlerine şefkat göstermekte, mü’minlerin bir vücud gibi olduklarını görürsün!.. (Bu vücûdun) bir uzvu muzdarip olduğu takdirde diğer kısımları da uykuyu kaybedip ateşler içinde onun ızdırâbmı duyarlar.” (Buharî, Edeb:27; Müslim, Birr:66) beyanı bize, kayıtsız kalmamayı ve hareket geçmeyi emrediyor.
“Bir kötülük gördüğünüz zaman elle düzeltin. Buna gücü yetmezse dilinizle düzeltmeye çalışsın. Buna da gücü yetmezse kalben buğzedin. Bu ise imanın en zayıf derecesidir.” (Müslim, İman 78; Ebu Davut, Salat, 232) O hâlde hiçbir mü’min bu vahşete kayıtsız kalmamalı ve herkes elinden geleni yapmalıdır. Binlerce km mesafede yaşanan insanlık suçuna karşı durma konusunda duâdan ve kalpten en derin hâliyle buğz gelenler, bunu yapmalılar. Hatm-i Şeriflere, Sûre-i Celîle tilâvetlerine, Sûre, âyet ve duâlardan oluşan muhtelif terkiblere sarılmalı, evrâd ve ezkâr ile meşgul olarak bu zulmün bir an evvel sona ermesi için topyekûn seferber olmalıyız.