Bizleri yoktan var eden sonrasında bize hayat verip imtihana tâbi tutan yüce Mevla’mız ona ve dostlarına kavuşmamız için ortaya bir köprü gibi ölümü koymuştur. Yaşam kadar ölümde hayatın bir gerçeğidir. İkisi de ademoğlunu imtihan için yaratılmıştır. Bu durumu iyi idrak edebilmek için Allâh Teâlâ (Celle Celâlühû) Kur’ân-ı Kerim’de şöyle buyuruyor:
اَلَّذٖي خَلَقَ الْمَوْتَ وَالْحَيٰوةَ لِيَبْلُوَكُمْ اَيُّـكُمْ اَحْسَنُ عَمَلاًؕ وَهُوَ الْعَزٖيزُ الْغَفُورُۙ
‘’Hanginizin davranışça daha iyi olduğunu denemek için ölümü ve hayatı yaratan O’dur. O, güçlüdür, çok bağışlayıcıdır.’’[1] Her canlı için ölüm kaçınılmaz bir gerçektir. İnsanın ölümden kurtulmasına hiç imkân yoktur.
Nitekim yine bir ayette: كُلُّ نَفْسٍ ذَٓائِقَةُ الْمَوْتِؕ ‘’Her nefis ölümü tadacaktır.’’[2] buyrulmaktadır.
Bu gerçekler yaşanırken, her defasında bir yakınımız veyahut yakınımızın tanıdığının vefat haberini duysak da görsek de ölümü hakkıyla anlayamıyoruz. Bir anda yaşanan depremler, savaşlar ve felaketlerde vefat eden insanlar aslında bize lisan-ı halleri ile; bizlerde sizin gibiydik, ailelerimiz, işimiz, okulumuz vesaire işlerimiz vardı. Ama ölüm hiç beklemediğimiz vakitte geldi bizi buldu. Aklınızı başınıza devşirin demektedir. Ölüm dalalet ehli için idamı ebedidir. Amma biz müslümanlar için ölüm; ebedi saadete kavuşmak için alınan bilettir.
ÖLÜMDEN VE ÖLÜMÜ ANMAKTAN KAÇINMAK
Ölümden ve ölümü anmaktan kaçınmak aslında kişinin sevdiklerine, akrabalarına, din kardeşlerine ve aynı zamanda Rabbine kavuşmayı istememesinden, O’na olan sevginin ve imanında azlığından kaynaklanır. Bazıları kendisini bekleyen hesaptan korktukları için ölümü anmazlar ve ölümden nefret ederler. Ölümü anmaktan kaçınanlar ve ölümden nefret eden kimseler yeterli amelde bulunmadıkları, dünyaya ne için gönderildiklerinden bir haber yaşadıkları için ve asıl gayelerini yerine getirmedikleri için ölümden bahsetmezler ve ölümü sevmezler. Bu kimselerden bazıları da ölümü ebedi bir son olarak düşünmektedirler. Böyle düşünenler için ölümü anmak ve ölüm tabii korkunç bir şeydir.
ÖLÜMÜ ANMANIN MÜ’MİNE KAZANCI
Halbuki ahirete iman etmiş bir mümin için, ölüm sadece bir mekân değiştirme aracıdır. Ölüm sureten göründüğü gibi dehşetli bir şey değildir. Ehl-i iman için ölüm, hayat külfetinden bir kurtuluştur. Teskere alan bir asker gibi asıl yurduna dönüştür. Dünyanın meşgalesinden paydos demektir. Hem öteki aleme gitmiş peygamberler, sıddıklar, şehidler, Allâh dostları ve akrabalarına kavuşmak için bir vesiledir.
Bizim ölümden korkumuzun olması, tıpkı Allâh dostları gibi ölümün dehşetinden değil de belki daha fazla hayır kazanacaktım diye olmalıdır.
Bizlere düşen vazife ölümü de hayat gibi bilmek ve bu doğrultu da hayat sürmektir. Keyfimizi kaçıran ölümü sıkça anmak ve hatırlamakla, ölümü fikren yaşamakla ve en önemlisi de ölmeden önce ölmekle hakiki saadete ulaşacağımızı hiç aklımızdan çıkarmamamız gerekiyor. Aklı başında olan kimse ölümü sıkça anmakla aslında kendisinin bir fani olduğu gerçeğini tam manasıyla anlar ve ebedi olan ahirete karşılık fani olan dünya hayatını tercih etmez. Nitekim Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)den şöyle rivâyet edilmiştir: ‘’Lezzetleri tahrip edip acılaştıran ölümü çok zikredin.’’[3]buyurmaktadır. Böyle sürekli ölümü anan kimse malayani işlerle uğraşmaz. Bir misafirhane de olduğunu bilir. Bir vazife için burada bulunuyorum, görevim bitince ölüm biletimi alıp asıl yurt olan ahiret yurduna gideceğim diye tefekkür eder ve ona göre hayat sürer.
Her nefis ölümü tadacaktır ayeti gereğince bir an olsun ölümü aklımızdan çıkarmadan yaşamalıyız. Yapacağımız fiillerde ben bu işi yapıyorum ama burada ölme ihtimalim var acaba Mevla Teâlâ Hazretlerinin yanına bu fiili işlerken ölüp gidersem benden razı olur mu diye düşünürsek yanlış yapmamıza imkân olmayacaktır. Yüz sene önce şu anda yaşadığımız şehirde, kasabada veya köyde yaşayan insanların yüzde doksan dokuzu vefat etmiş durumda. Yüz yıl önce biz de yoktuk! Muhtemelen yüz yıl sonra da olmayacağız. Bu gerçeği aklımızdan çıkarmadan kabrin arkası için durmadan çalışmalıyız. Allâh Teâlâ Hazretleri ölümlerden hakiki manasıyla ders alabilmeyi bizlere nasip eylesin. Bizleri tam bir iman-ı kâmil ile hüsn-ü hatimeye mazhar olmuş kulları arasına ilhak eylesin.
Dipnotlar
[1] Mülk Sûresi, 2.
[2] Âl-i İmrân Sûresi, 185.
[3] Tirmizi, Zühd, 2