Ordumuzun, sınırlarımızı korumak ve bölgede yaşanan zulme son vermek gayesiyle Afrin’e yönelik düzenlediği Zeytin Dalı harekâtı, geçmişte, Allah Te‘âlâ’nın melekleri ve dostları vasıtasıyla yardımının ulaştığı gazve, sefer ve harekâtlarla aynı gayeye matuf bir harekâttır. Askerlerimizin bir kısmı cephede çarpışma hâlinde, bir kısmı ise hudutlarda nöbette! Milletimiz yekvücut hâlinde, ordumuzun muzafferiyeti ve askerlerimizin muvaffakiyeti için duâda ve niyâzda…
Mevlâ Te‘âlâ’nın Gizli Orduları ve Mânevî Yardımlar
Allah Te‘âlâ’nın yeryüzünde orduları vardır. Meleklerden ve velîlerin rûhlarından müteşekkil bu orduların insanlara yardımı, Mevlâ Te‘âlâ’nın ihsânıyla bazen zâhir olur.
İnsan; rûh, beden ve nefsten müteşekkil bir varlıktır. Rûh, şuur sahibi bir hüviyete sahiptir ve onda birçok kuvvet bulunur. Meşâyıh-i Kirâm’ın tâlim ettiği meşrû terbiye usûlleriyle kemâle erenlerden, rûhlarında mevcut bulunan bu kuvvetle, maddeci zihinlerin kavramakta güçlük çekebileceği birtakım olağanüstü hâller zuhûr edebilir. İnsan son nefesini verip bedenî hayat fonksiyonlarını yitirdiğinde, rûhî hayatı son bulmaz. Mevlâ Te‘âlâ’nın sâlih kullarına ikrâmı olan kerâmet de rûh vasıtasıyla ortaya çıkan bir eserdir. Dolayısıyla kâmil bir velînin kerâmeti, vefâtından sonra da devam eder.[1]
Bu kerâmet bazen mânevî yardım şeklinde olacağı gibi bazense rûhun temessülü (bedenle gözükmesi) şeklinde fiili olarak da gerçekleşebilir. Bunun örneklerine tarihte sayısız kez rastlanmış, bunlardan bir kısmı Kur’ân-ı Kerîm’de açıkça beyân edilmiş, bir kısmı ise muhtelif kitaplarda senedli veya senedsiz olarak kaydedilerek günümüze kadar ulaşmıştır.
Meleklerin Bedir Gazvesinde İslâm Ordusuna Yardımları
Tefsirlerimizde detaylarıyla kaydedildiğine göre; Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in mânevî ve fiilî komutasındaki İslâm ordusu, zâhirde müşrik ordusundan zayıf görünmektedir. Zira İslâm ordusu 313, müşrikler ise 1000 civarında bir kuvvetten oluşmaktadır.
Çarpışma çok geçmeden başlamıştır ve Allah Te‘âlâ, Enfâl Sûresi’nin âyet-i kerîmelerinde beyân edildiği üzere, İslâm ordusunu önce 1000 melekle takviye etmiş, dönemin Arap liderlerinin önde gelenlerinden Kürz ibnü Câbir el-Muhâribî’nin müşrik ordusuna desteğe geleceği haberi sahâbîlere ulaştığında ordunun moralinin bozulması üzerine, Allah Te‘âlâ iki aşamalı olarak[2] 4000 melek daha göndererek İslâm ordusunu toplamda 5000 melekle takviye etmiştir. [3] Sûre-i Celîlenin devam eden âyet-i kerîmelerine göre Allah Te‘âlâ mü’minlere, gerektiği takdirde yine meleklerle destekleyeceğini ve zafere yönelik kendilerini takviye edeceğini müjdelemiştir.
Hadîs-i şerîflere baktığımızda bu mânevî yardımın müşrikler tarafından da tasdik edildiği hatta melekleri bizzat müşahede eden müşriklerin şahit oldukları hâdiseleri anlattıkları ve üzerlerinde meleklerin kamçı izlerinin dahî görüldüğü anlaşılmaktadır.[4]
Hülasa; Mevlâ Te‘âlâ, İ‘lâ-yi Kelimetullâh yolunda, adının yüceltilmesi uğrunda çarpışan bir orduya yardım etmeyi murâd ettiği takdirde sebepleri halk eder ve o yardımı dilediğinde ulaştırır.
Meleklerin Hendek Gazvesinde İslâm Ordusuna Yardımları
İslâm ordusunun meleklerin yardımıyla desteklendiği bir başka gazve de Hendek gazvesidir. Bu gazvede çıkan fırtına müşrik ordularının karargâhlarını dağıtıp kum fırtınası yoluyla onları ve savaşta faydalanmak üzere yanlarında bulundurdukları atlarını ve develerini etkisiz hâle getirmiş, mevkiinin fırtına mevkii olmadığını düşünen müşrikler de bunun olağanüstü bir durum olduğunu tasdik etmişlerdir. İslâm ordusunda müşriklere karşı cihâd eden mücâhidlerden bazıları melekleri harp meydanında gördüklerini rivâyet etmişlerdir.[5]
Ayrıca Âl-i İmrân Sûresi’nin 123 ve 128. âyet-i kerîmeleri arasında kalan maktada, Uhud gazvesi söz konusu edilerek ordunun bozulup dağılmaması ve sebat etmesi durumunda Allah Te‘âlâ’nın, melekleri –Bedir’de olduğu gibi- yine yardıma göndereceği beyân edilmiştir.
İslâm tarihini konu edinen mutemed kitaplarımızda kayıtlı bulunan rivâyetlere göre; Huneyn gazasında da İslâm ordusu melekler tarafından desteklenmiş, Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e de hicret esnasında melekler tarafından yardımda bulunulmuştur.
Hazreti Ömer (Radıyallâhu Anh)ın İslâm Ordusuna Kerâmet Yoluyla Yardımı
Hazreti Ömer (Radıyallâhu Anh)ın hilâfeti dönemidir ve kendisi minberde, Hazreti Sâriye’nin komutasında İslâm ordusu ise İran’ın fethi için bölgededir. Ordunun pusuya düşmesi gibi bir ihtimal belirince Hazreti Ömer (Radıyallâhu Anh) minberden: “Yâ Sâriye, dağa! Yâ Sâriye, dağa!..” şeklinde nidâ etmiştir. Bu nidâyı işiten hâzırûn bir anlam verememiş fakat Hazreti Sâriye’nin Medîne-i Münevvere’ye gelmesi ve bu sesi işitip de orduyu Hazreti Ömer (Radıyallâhu Anh)ın talimatına göre yönlendirmesi sonucu muvaffak olduğunu belirtmesiyle hâdise açıklığa kavuşmuştur. Bu hadîse mutemed kitaplarımızda sahîh bir senedle kayıtlıdır[6] ve Evliyâ-i Kirâm’ın kerâmetinin de delillerindendir.
Tarihin ilerleyen safhalarında, günümüze gelinceye dek benzer yardımlar birçok hâdisede tekrar edegelmiştir. İstanbul’un fethi, Yavuz Sultan Selim Hân’ın ordusuyla beraber Sinâ çölünü geçmesi ve Çanakkale zaferi, mânevî yardımın ulaştığı önemli ve hemen herkes tarafından bilinen hâdiselerdir. Bu hâdiselerin yanı sıra, Kore savaşında fiilî olarak savaşan askerlerimiz, Kıbrıs Barış Harekâtında adaya çıkan askerlerimiz ve Rusya ile çarpışan Çeçen mücâhidler de yine mânevî yardımlarla desteklenmiş, bunların her biri için bu mânevî yardımın varlığını destekleyen hâdiseler anlatılmıştır.
Rabbimizden (Celle Celâluhû) duâmız ve niyâzımız, askerlerimizin karşılaşmaları muhtemel engel ve zorlukları, arkalarındaki duâ ordusunun destekleri vesilesiyle kolayca aşmaları ve kendilerine ulaşacak mânevî yardımların da tesiriyle en kısa süre içerisinde zafere erişmeleridir…
Dipnotlar
[1] Kerâmetin sabit olduğu konusu Ehl-i Sünnet’in temel akâid kitaplarında mevcuttur. Temel akâid metinlerimizden İmam en-Nesefî’nin akâid metninin konuyla ilgili maddesi şöyledir:
“Velilerin kerameti haktır. Keramet, âdeti yaran bir şekil üzere veliden ortaya çıkar. Uzak mesafeyi kısa zamanda aşmak, yemek, içecek ve elbisenin ihtiyaç anında ortaya gelmesi, su üstünde yürümek, havada uçmak, cansız şeylerin ve hayvanların konuşması ve diğer şeyler gibi.
Ümmetinden biri olan velinin elinde ortaya çıkan bu keramet, peygamberi için mucize olur. (Velinin kerameti. Peygamberinin mucizesinden ona gelen bereketler iledir.) Bununla veli olduğu belli olur. Veli olması ancak dîninde hak üzere olması iledir. Dininde hak üzere olması, peygamberinin risaletini kabul etmesi iledir. (Bu kerametin kendinden olduğunu iddia etse veli olamaz.)”
[2] Enfâl Sûresi’nin 9 ve 13. Âyet-i kerimeleri arasında kalan bölümde bu konu beyân edilmektedir.
[3] Âl-i İmrân Sûresi’nin 125. Âyet-i kerîmesinde İslâm ordusunun desteklendiği melek sayısının 5000 olduğu beyân edilmiştir.
[4] Bkz. Müslim, Cihâd:58
[5] İbnü Hişâm 6/222; Taberî, 2/98.
[6] Hazreti Ömer (Radıyallâhu Anh)ın bu kerâmetini İmam Beyhakî, Delâil’inde kaydetmiştir. Şerhü’l-Akâid şârihi Allâme Abdülaziz el-Ferhârî, en-Nibrâs Şerhu Şerhi’l-Akâid, adlı eserinde kerâmete inanmanın, Ehl-i Sünnet’in itikad umdelerinden biri olduğunu beyan ettikten sonra konuyla ilgili delilleri tafsilatıyla derç edip ortaya koymuştur.