‘‘Sağlam bir şey eli hangisidir haber al.’’[1] Mürşitlerin zahir ilmi yanında batın ilmi almış olacak. Nerden bileceksin, bir şeyh buldun. Rasulullah’a (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) gidiyor mu? Zincirleme olarak halleri bilinecek. Uydurma isimle olmaz. Ulema bunu bilecek. Silsile-i Zehep kitapları doludur. Ben Şah-ı Nakşibend Hazretlerinden (Kuddise Sirruhû) feyiz alıyorum. Öyle yağma yok. Oraya kadar kimden aldın. Meşayih dünya gözüyle gelecek. Sen bir Fatiha okuyorsun nerden öğrendin? Ben onu 300 sene önce yaşamış bir alimden öğrendim, olmaz. Birinden okuyacaksın. Tarikat ilmide yetbiyet gider. Birisine geldin onun şeyhi belli değil. O şeyh olmaz. 10 tane şeyh saydın 11. yok, Rasulullah’a (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) atlıyorsun olmaz. Bir şeyhin şeyhi bilinmiyorsa tarikat piçi derler ona. Kişiyi terbiye edecek ilmi ondan alamazsın. Cennet cehennem sevdası kalpten silinmesi lazım.
Allâh Teâlâ cenneti kaldırsa siz ibadet etmezsiniz, çünkü sizin ibadetiniz cennettedir. Mürşid-i Kâmil’e intisap sadece Allâh’a ibadeti anlatır. Ona şirk derler. Halbuki tevhidin kendisidir. Ehli Tarik, taş taşısa zevk alır, biz ise cennetten zevk alıyoruz. Esma-i İlahiden, sıfatı ilahiden, zatı pakı subhaniyeye geçmeyi mürşitler yapar. Kahveye getirende mürşittir ama kahve mürşididir. Gel kumara gidelim diyor. Gerçek mürşitler ivezsiz gararsız Allâh’a, kulluğa götürürler. Allâh’ı olan her şeyi almıştır. Biz biraz yoklarsak kendimizi, çoğu zaman nefsimize ibadet ediyoruz.
Hakiki mürşit ile sahte mürşidi şeriat ayırır. Mürşit bizi şeriatın hakikatine getiriyor. Mürşit bir yere kadar seninle beraberdir, bir yerde bırakır. Mürşidin ibadet ettiği Allâh’a (Celle Celâlühû) ibadet ediyoruz. Mürşit, mürşit olacak. Mürit, mürit olacak. Mürşidin Rasulullah (Aleyhisselâm) olsada sen Ebu Cehil olsan olmaz. Mürşidin Rasulullah (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) sen de Ebu Bekir (Radıyallâhu Anh) olursan olur. Bu tarikat mecburi değildir, isteyen alır zekidir. Ders ayetine geliyoruz.
‘‘Habibim benim iman eden kullarıma söyle, namazı kılsınlar ve kendilerini rızıklandırdığımız şeylerden infak etsinler gizli ve aşikâr olarak’’[2] Beyazıt- Bestami (Kuddise Sirruhû) Hazretleri diyor ki; ‘‘Şaşarım bu insanlara ki hesaba çekilmeden korkarlar. Ben ise kıyamet gününün gelmesini istiyorum ki Mevla’m beni suçlu bulsun; şunu niye şöyle yaptın bunu niye böyle yaptın demesi mühim değil. Mevla’m bana ey kulum! Desin de isterse cehenneme atsın onun için ben hesabı arzuluyorum.’’
Mevla, benim kullarıma söyle diyor kendine nispet ediyor. Beyazıdı Bestami Hazretlerinin (Kuddise Sirruhû) bundan aldığı lezzete bak. Çalıştı da Mevla’nın fazlı keremiyle nefsi, hurdalıktan pak etti. Beyin sana hanım der, bir de hanımım der. İkisinin arasında ne kadar fark var. Ekserimiz birinci basamakta olduğu için bu hitaptan anlamıyoruz. Veya diğer basamaklarda bocalamaktayız. Bu büyük ikramı anlamıyoruz. Ey kullarım demesi büyük zevk büyük makam. Rızıklandırdığımız şeylerden infak etsinler. Farzları aşikâr, nafileleri gizli versinler. Zekâtını aşikâr vereceksin, millete teşvik olsun diye. Tasadduki fakire yardım etmeye gizli yap. Bazı ibadetler Mevla ile aramızda olsun. O ibadetleri sade Mevla bilsin. Bu şekilde yapmak, ta imamın kendisidir. Gezi yapalım ki nazlanacağımızda bize lazımdır.
Dipnotlar
[1] Risâle-i Kudsiyye, s.27
[2] İbrahim Suresi, 31.